Denizli’ye, Üstadımın Nur’lu mekânlarını ziyaret etme maksadıyla gitmiştim. Sabahın erken saatlerinde, ilk uğrak yerim, Hazret-i Üstad’ın dokuz ay kalmış olduğu Denizli Cezaevi’ni ziyaretle başlamıştım.
Soğuk yüzlerle karşılaştığımız bu mekânın içini gezmeden geri dönmüş, Doğrudan Denizli hapsinde, Üstadıyla birlikte kaldığı yıllarda, orada hastalanarak vefat eden, Şehid Hafız Ali Ağabey ve Hasan Feyzi Yüreğil'in kabirlerini ziyaret etmiş, ruhlarına Fatihalar göndermiştim..
Anlatılanlara göre, Üstad Hazretleri, Denizli hapsinden tahliye olduktan sonra, Hafız Ali Ağabeyin mezarına giderek, ruhuna Fatihalar okumuş ve “O bir yıldızdır” diyerek, büyük bir vefa dersi vermiştir.
Bu mânâ dolu mekânın ardından, Üstadın yine bir müddet kaldığı Şehir Palas Oteli’nin yerini ziyaretle, rotamızı Mehmet Cebe kardeşimizin nurlu mekânına çevirmiş ve gitmiştik.
Hazret-i Üstadın ve Denizli Nur kahramanlarının âli ruhlarına hediye ve duâ maksatlı, Denizli hayatına dair bir mektupla bir bitirelim yazımızı diyorum.
“Aziz, sıddık kardeşlerim!
Bu eski ve yeni iki Medrese-i Yusufiyedeki şiddetli imtihanda sarsılmayan ve dersinden vazgeçmeyen ve yakıcı çorbadan ağızları yandığı halde talebeliğini bırakmayan ve bu kadar tehacüme karşı kuvve-i maneviyesi kırılmayan zâtları ehl-i hakikat ve nesl-i âti alkışlayacakları gibi, melaike ve ruhanîler dahi alkışlıyorlar diye kanaatım var. Fakat içinizde hastalıklı ve nazik ve fakirler bulunmasıyla, maddî sıkıntı ziyadedir. Ve buna karşı da herbiriniz her birisine birer tesellici ve ahlâkta ve sabırda birer numune-i imtisal ve tesanüd ve taltifte birer şefkatli kardeş ve ders müzakeresinde birer zeki muhatab ve mucîb ve güzel seciyelerin in'ikasında birer âyine olmanız, o maddî sıkıntıları hiçe indirir diye düşünüp ruhumdan ziyade sevdiğim sizler hakkında teselli buluyorum.” (Tarihçe-i Hayat: 655)