Nurculuk. Nur’dan türemiş bir vasıftır. Cenâb-ı Hakk’ın Nur İsm-i Cemiliyle ziyade alâkadarlıkları mevcuttur.
Aynı zamanda beslendikleri ulvî kaynakların isminin menbaıdır bu vasıf. Yani, Risale-i Nur eserleriyle özdeşleşen hakikatlerdir.
Kur’ân’a dayalı bu eserleri okuyanlara izafe edilmiş bir hususiyettir Nurculuk.
Nurcular, beslendikleri kaynaktan aldıkları derslerden dolayı, Demokrat, bilgili, görgülü, akla, fenne, ilme, imana ve tekniğe önem veren özellikleri taşırlar. Hatta; yalnız taşımakla kalmayıp, bu mefhumları hayatlarında önemli ölçüler olarak benimseyip yaşarlar. Ehl-i tahkik kimselerdir. Aldanabilirler fakat aldatmazlar. Ve bir hayat için yalana tenezzül etmezler. Dünya ve memleket meseleleriyle alâkadar olurlar. Bu alâkadarlıkları ise, benimsedikleri Nur eserlerindeki, kaide, kural ve metodlar ışığında olur.
Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde cereyan eden hadiselere bu kriterler ışığında yaklaşımlarını sürdürürler.
Uzun yıllardır, mezkûr bölgelerdeki hadiselere bakış ve çözümlerine yönelik söylemlerinin tek kaynağı, Risale-i Nur eserlerinde vaz edilen hakikatlerle, onların müellif-i muhteremi olan Bediüzzaman Hazretleri’nin değerlendirmeleridir.
Karmaşık bir yumak halini almış bölgedeki sıkıntılar ve bu sıkıntılar içinde öne çıkan terör, eğitimsizlik ve fakirlik gibi problemlere çareler izhar ederken, Nurcuların sağlam istinat noktaları olduklarını da zaman göstermiştir.
Hareket tarzlarında esas aldıkları, ”müsbet hareket “ ölçülerine havi tarz’ları birer ölçüdür.
Bölgenin sosyo-ekonomik yönlerinden tutun da, coğrafî, sosyal ve idarî meselelerine kadar olan hususlarda, akılcı yaklaşımları ve olumlu reçeteleriyle, insanımıza ve yönetimlere yol gösteren Bediüzzaman, mezkûr meselelerde hiçbir boşluk bırakmadan, mevcut problemleri giderici esaslarını söylemiş ve anlatmıştır.
Nurcuların, Bediüzzaman’ın eserlerini bir bütün olarak anlayan ve anlatan yönleriyle, adı geçen mekânlara dair yazdıkları, anlattıkları meselelere bigâne kalınmaması gerekmektedir.
Bu bağlamda, yaptığımız bir araştırma çalışmasının sonuçları da mevcuttur. Doğudaki olaylar ve Nur Talebeleri istikametli söylemleri ihtiva eden çalışmada fikir beyan eden bazı şahısların değerlendirmeleri birer ışık olması açısından manidardır. Şöyleki;
Yard. Doç. Abdullah Günen’in değerlendirmesi:
“1924 yılında, Van’ın Şeyh Said isyanına katılımını Risale-i Nur müellifi Bediüzzaman Hazretleri engellemiştir. Bediüzzaman çok büyük hizmetler yapmıştır. Talebeleri de, bu vatan ve insanlarının mutluluğu için gayret etmektedirler. Bediüzzaman Hazretleri’nin Münâzarât adlı eserinde, terör çıkmadan 76 yıl evvel terörün çıkabileceğini çok kan döküleceğini anlatmıştır. Münâzarât, Divan-ı Harb-i Örfi, Hutbe-i Şamiye eserlerinde yazılı fikirlerinin uygulanması durumunda, sıkıntıların giderileceği âşikârdır”
Hüseyin Gültekin-Yazar
“Doğu ve Güneydoğudaki olayların bir çok sebebi olmakla beraber, en önemli sebebleri arasında, cehalet, mânevî değerlerden uzak bir yaşantı ve devletin yanlış politikalarıdır.”
Sebahattin Yaşar-Öğretim üyesi
“Bediüzzaman’ın eserinde geçen bir diyalog, halkın devlet adamlarına bakışlarını özetleyen bir konumdadır: “Bu millet-i İslâmın cemaatleri, her ne kadar bir cemaat namazsız kalsa, hattâ fâsık da olsa, yine başlarındakini mütedeyyin görmek ister. Hattâ umum Kürdistan’da, umum me’murlara dair en evvel sordukları sual bu imiş: ‘Acaba namaz kılıyorlar mı?’ derler, namaz kılarsa mutlak emniyet ederler; kılmazsa, ne kadar muktedir olsa nazarlarında müttehemdir.”
Son söz Bediüzzaman’dan
“Bu memlekete, bu asırda bu milleti anarşilikten, tereddi ve tedenn-i mutlakadan kurtaracak yegâne çare, Risale-i Nur’un esasatıdır.” (Sikke-i Tastik-ı Gaybi: 308)
Umarız, ilgililer mevcut problemleri aşma ve izalesi yönünde, Bediüzzaman ve ondan beslenen Nurcuları dinlerler ve şu anlattıklarına kulak verirler.