Duâ büyük bir manevî hazinedir.
Kabule karin duâların bazı şartları vardır. Şartlar yerine getirildiğinde, inşallah yapılan duâda kabul oluyor. Ya aynısı, ya daha iyisi veya bu âlemde verilmeyip daha iyisinin ahirette verilmesi şeklinde tezahür ediyor.
Bediüzzaman’ın Mektubat adlı eserinde duâ ile alâkalı bir çok değerlendirmeleri mevcuttur.
İşte bazıları:
“Makul bir duâ olan salâvat-i şerifeyi şefaatcı gibi zikretmeli ve ahirde yine salavat getirmeli. Çünkü, İki makbul duânın ortasında bir duâ makbul olur. Hadiste ve Kur’ân'da gelen me’sur duâlarla duâ etmek. Hem hulus ve huşu ve huzur-u kalb ile duâ etmek. Hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazlarından sonra, hem mevaik-i mübarekede, hususan mescidlerde. Hem Cumalarda, hususan saat-i icabede, Hem şuhur-u selasede, hususan leyali-i meşhurede, hem Ramazanda, hususan Leyle-i Kadirde duâ etmek kabule karin olması rahmet-i İlâhiyeden kaviyyen memuldür. (Mektubat)
Duânın ehemmiyetine dair bir çok âyet ve hadislerde mevcuttur.
Bunlardan bazıları:
-Bana duâ edin, size cevap vereyim. (Mü'min Sûresi: 60)
-Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var. (Furkan: 77)
-Beni zikredin ki, Ben de sizi rahmetle anayım. (Bakara: 152)
Duâ hazinesini elde etmek için Ramazan-ı şerif büyük bir imkândır.
Duâların kabulü niyaziyle inşallah.