O, yüce Nebi ki, Cenâb-ı Mevlâ, azim sırlarla dolu şu koca kâinatı O’nun (asm) hatırına halk etmiştir.
Mânevî şahsiyetindeki azameti, kutsiyeti ve Yüce Mevlâmız ile olan münasebettarlığını idrakten âcizdir insanoğlu. O'nun (asm) muhteşem mâneviyat-ı şahsiyesi içinde, bir rehber-i ekmel ve ekber olarak getirdiği mânevî hazinelere teslimiyetle ancak insanlığın gereğini yapmış oluruz..
Efendimize (asm) ümmet olmakla bize şereflerin zirvesini yaşatan o nuranî Zat-ı Mübarek'in (asm) mânevî şahsiyetini Üstad Bediüzzaman Hazretleri mükemmel tarifiyle onu şöyle anlatıyor..
“Evet, o bürhanın şahs-ı mânevîsine bak:
Sath-ı arz bir mescid, Mekke bir mihrab, Medîne bir minber; o bürhan-ı bâhir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ehl-i imâna imam, bütün insanlara hatip, bütün enbiyâya reis, bütün evliyâya seyyid, bütün enbiyâ ve evliyâdan mürekkeb bir halka-i zikrin serzakiri; bütün enbiyâ hayattar kökleri, bütün evliyâ tarâvettar semereleri bir şecere-i nurâniyedir ki, herbir dâvâsını, mu'cizâtlarına istinad eden bütün enbiyâ ve kerâmetlerine itimad eden bütün evliyâ tasdik edip imza ediyorlar. Zîrâ, o "La İlahe İllâllah" der, dâvâ eder. Bütün sağ ve sol, yani mâzi ve müstakbel taraflarında saf tutan o nurânî zâkirler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icmâ ile mânen "Sadakte ve bil hakkı natakte" derler. (Sözler)
Lebbeyk ya Resulullah (asm).. Lebbeyk.. Biz dahi, Sana (asm) biat ediyoruz.