Bediüzzaman’a Barla’da intisap edip, Nur Risalelerini köy köy gezerek elden ele dağıtan bir şahsiyettir. Kendisinin okuma yazması yoktur, ümmidir. Kendisi aslen Adilcevazlıdır. Bizim küçük yaşlarımızda, Adilcevaz’a bağlı köyümüz olan Erikbağı’na geldiğini çok iyi hatırlayanlardanız.
Adı Bekir Çelik. Nam-ı diğer ”Bekir Ağa”dır. Risalelerde ”Kürt Bekir” olarak da geçer. Adilcevaz’da, Abdülceliloğullarından, Emrullah oğlu Bekir diye bilinir. Lâhika mektuplarında, Bediüzzaman’a yazdığı mektupları mevcuttur. Bediüzzaman‘ın yakın ilgi ve alâkasına mazhar olur bu talebesidir. Bediüzzaman onun için ”Ümmi, fakat allâmelerin işini gören ve esrar-ı Kur’ân’iyeye karşı Isparta’nın intibahına sebep olan ahiret kardeşim Adilcevazlı Bekir Ağa...”1 Ayrıca der ki; “Gavs-ı Azam Şeyh Abdülkadir-i Geylânî’nin (ks) tesbit ve teşhisi gibi bir makama da mazhar olan Bekir Ağa’yı Üstad Hazretleri Lem’alar adlı eserinde şu ifadeleriyle taltif buyurur: “Gavs-ı Âzam’ın tâbiriyle Bekir Bey, bizim tâbirimizle Bekir Ağa...”2
Bediüzzaman’ın bu sadık ve ihlâslı talebesi, Bekir Çelik’in, Üstadı ve Nurlar hakkındaki manidar bir değerlendirmesi şöyledir.
Der ki: “Elhamdülillâh, Cenâb-ı Hak muvaffak etti. O mübarek eserlerinizi mütalâa eden eşhas, insan iseler ve insaniyetle alâkaları varsa imân eder. İnanmadıkları takdirde, ya insaniyetten istifa etmeli veyahut ‘İnsan değiliz’ demeli. Bu eserler başlı başına, ayrı ayrı birer fâtihtir. İnşaallah, her cihetle fethederek fâtih olacaktır. Cenâb-ı Mevlâ âhirette cümlemizi sevabına nâil eyleyip şefaatine mazhar buyursun. Âmin. Tekrar mübarek ellerinizi bûs ile duânızı istirham eylerim, Efendim Hazretleri.
Abdülcelil oğullarından Âdilcevazlı Emrullah oğlu Bekir.”3
Hüsrev Altınbaşak
Gül ve Nur diyarı Isparta’da, Üstad ve Nurlar’a talebe olma mazhariyetine erenlerden olan Hüsrev Altınbaşak, Nur’un ve Üstad’ın etrafında pervane olan şahsiyetlerdendir. Nur’un kudsî hizmeti içinde büyük bir rükûn teşkil eden Hüsrev Bey, Üstad ve Nurlar’la alâkalı bir değerlendirmesinde şu ifadeleri kullanır ve der ki; “Muhterem Üstadım, vaziyetimden çok çok memnunum.
“Artık emr-i âlileri mu’cibince hiçbir şey düşünmüyorum. Düşündüğüm bir şey varsa, o da Risale-i Nur’dan Sözler’i ikmal etmek, bunlardan istinsah ederek arkadaşlarımızın çoğalmasını temin etmek için lâyıkıyla çalışmaktır. Bunun için, kendimde gördüğüm âriyet ve emanet bir varlığa değil, belki Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve lütuflarına istinad ediyorum.”4
Hafız Ali
Adı Ali Ergün. Nam-ı diğer Hafız Ali’dir. Aslen Isparta’ya bağlı İslâmköyü’ndendir. Köyünde ona “Ali Hafız” derler. Çok sevilen ve sayılan bir şahsiyettir. Ömrünü iman ve Kur’ân’a hizmetle geçirmiş bir bahtiyardır. Bediüzzaman’la ilk yıllarda Barla’da tanışır ve ona sadakatlı bir talebe olur. Bediüzzaman’la birlikte, Nur dâvâsı uğruna, Denizli zindanlarında yatıp orada zehirlendirilerek şehit edilmiştir. Bediüzzaman’ın bir çok senasına mazhar olmuştur. Sadakati ve ihlâsı ile öne çıkan bu güzel şahsiyet, Üstad’ı Bediüzzaman ve o kudsî Nur hakikatleri için yaptığı bir değerlendirmesi şöyledir; “Evet, Üstadım! Şahidim ki, çok yorgunsunuz ve yoruluyorsunuz. Fakat o vazifenin kudsiyeti yorgunluğa değil, her şeye tercih edileceğini buyuruyorsunuz. Madem şu zamanda iki mühim cereyan-ı azîmenin birisinin kumandasını Cenâb-ı Hak size tahmil etmiş oluyor ki, bütün dünya Kur’ân’ın beyan ve esrarından manen sizi dinliyor, inşâallah her vakit dinleyecek.”5
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 173.
2- Barla Lâhikası, s. 73.
3- a.g.e. s. 45.
4- a.g.e. s. 139.
5- a.g.e. s. 185.