"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ya Rab, Birlik nasip et!

Mustafa Sait ÖNAL
17 Ocak 2017, Salı
Mekke ve Medine Notları - 2

Nihayet resimlerde gördüğümüz Kâbe, televizyonlardan seyrettiğimiz Kâbe tam karşımızdaydı. “Ya Râb Müslümanlar arasına sokulan fitneyi söndür. Müslümanlara birlik nasip et” diye dua ettik. 

Kâbe’ye doğru yola çıktık bizim için ilk defa olacak olan bu tecrübeyle heyecanlanıyoruz. Vakit neredeyse gece yarısı. Mescid-i Haram’a vardığımızda Merve Kapısı’ndan içeri girdik. Merve Tepesi’ne gelerek Safa’ya doğru yöneldik. Kâbe sağ tarafımızda kalıyordu. Henüz Kâbe’yi görmemiştik ikinci kattan ilerlemeye devam ettik. Nihayet Kâbe’nin karşısına geldik. Resimlerden gördüğümüz Kâbe, evlerimizin bir kenarında bulundurduğumuz Kâbe, televizyonlardan seyrettiğimiz Kâbe tam karşımızda duruyordu. “Ya Râb Müslümanlar arasına sokulan fitneyi söndür. Müslümanların birlikteliğini nasip et.” 

Yatsı namazını henüz kılmamıştık. Kâbe’ye yaklaşarak uygun bir yere geçip cemaatle yatsı namazını kıldık. Umre tavafına niyet ettik. Gece 12’den sonra hâlâ kalabalık olan Kâbe’nin çevresinde dönmeye başladık. Her dönüşümüzde Hacer-ül Esved’e selâm edip şavtımızı tamamladık. İhram yasaklarına azamî dikkat edip tavafımıza devam ettik. Oraya tavaf için gelen Müslümanlar durmak bilmeksizin ferşten arşa uzanan hamd direği etrafında, Kâbe’nin çevresinde kâinatla birlikte dönüyor. 

Kalabalık içerisinde dönerken umre duâlarıyla birlikte Kâbe’yi seyrediyoruz. Bir anda Kâbe’nin bir duvarı aniden boşalıverince kendimizi Kâbe’nin duvarında bulduk. Daha ilk tavafımızda Kâbe’nin örtüsüne dokunabildik, yoğun kokusunu ciğerlerimize çektik. Tavafımızı bitirirken avucumuzu Hacer-ül Esved’e doğru yönelterek selâmlamızı verdik: Bismillahu Allahuekber, Bismillahu Allahuekber, Bismillahu Allahuekber. Tavafı bitirdikten sonra tavaf namazımıza niyetlenip iki rekât namaz kılarak zemzem içmeye yöneldik. Mescid-i Haram’ın her yerinde bulunan zemzem çeşmelerinden zemzemimizi içerek say için Safa Tepesi’ne çıktık. Safa Tepesi’nde niyetimizi ettik Merve’ye doğru yürümeye başladık.

Yüzüne sıcak rüzgârlar vuran toprakların soğuk mermerlerinde say yaparken vakit geçiyor. Yeri gelince koşturup yeri gelince yürüyoruz. Sabah namazına doğru ‘say’ı bitirdiğimizde ayaklarımız buz gibi ve yorgun bir vaziyette kaldık. Kendimize namaz kılmak için bir yer buluyoruz. Kadınlar grup oluşturup bir yerde, erkekler grup oluşturup bir yerde namaza duruyorlar. Namazdan sonra ileriki günlerde ezberleyeceğimiz yollardan otelimize dönüyoruz. Sabah olmasına rağmen kahvaltıyı düşünemeden tıraş olup, ihramdan çıkıyoruz. Günümüzün bir kısmı Medine’de bir kısmı Mekke’de geçmişti. Mescid-i Nebevi’den Beytullah’a gelmenin heyecanıyla da uykuya dalıyoruz.

Öğle namazı için kalktığımda burnum akıyor, vücudum halsiz ve öksürüyorum. Bir an gece yerdeki mermerleri ve içilen soğuk zemzemleri hatırlıyorum. Soğuktan çarpıldık belki de. Acıkınca Suudi Arabistan’ın en çok tercih edilen fastfood zinciri olan ‘El-Baik’e gidip orada yiyip yiyebileceğimiz en iyi tavuklardan yedik. El-Baik’in olduğu yerlerde bulunan dünya çapındaki diğer fastfood zincirleri sinek avlıyordu. Gün içerisinde alışık olmadığımız sıcak bizi iyice halsiz bırakıyordu. Tavaf etmek için Kâbe’ye gittiğimizde kuru Mekke havası tavaf edenler tarafından ıslanıyordu. Hava kavurucu sıcak. Kâbe’nin etrafında bir kalabalık, kâinatla birlikte dönüyor. İnsanlar hiçbir şeyi umursamadan ibadet ediyor. Kucağında çocuklar olan anneler, eşlerini tekerlekli sandalyede taşıyan yaşlılar… Hepsinin tek derdi daha fazla tavaf edebilmek.

Mekke’de henüz bir gün geçmesine rağmen uzun bir süre buradaymışız gibi aşina oluyoruz çevreye. Hicret Mağarası’nı taşıyan Sevr Dağına, Arafat’a Müzdelife’ye Cemerat’a, Nur Dağı’na yola çıkıyoruz. “Şu dünya ise, bir çöldür” diyor Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî. Burada fark ediyoruz aslında dünyanın gerçekten çöl olduğunu, geçici olduğunu. Cennet gibi topraklara sahip ülkemizde “Şu dünya ise, bir çöldür” cümlesini çok da idrak edemiyoruz. Çorak arazileri görüyoruz. Sevr Dağı’nın ıssızlığını, Nur Dağı’nın haşmetini görüyoruz. Uzaktan Müzdelife ve Cemerat’ı görüyoruz. Kuş uçmaz kervan geçmez bir diyarda gezdiğimizi fark ediyoruz. Arafat’a geldiğimizde Hz. Havva ve Hz. Adem’in buluştuğu söylenen tepenin ucundaki taşa doğru müthiş bir kalabalık karşılıyor bizi. Gezinin ardından öğleyin otele vardığımızda açıkta kalan ensem saatlerce güneşe maruz kalmış gibi sabah güneşinde yanmıştı.

Bir Risale-i Nur Talebesiyle karşılaşıyoruz Kâbe’yi seyrederken. İsmi Aydın, genç talebelerle ilgileniyormuş Ereğli’de. Tanışınca biz de Risale-i Nur okuduğumuzu, Yeni Asya dershanelerinde kaldığımızı, gazetesinde çalıştığımızı söylüyoruz. Risale-i Nur Talebesi olduğumuzu öğrenince seviniyor. Kâbe’nin verdiği huzurdan bahsediyor muhabbet ederken. “Çok güzel, bu huzur başka bir yerde yok. Dünyevî işlerden uzak” demekle yetiniyor. Buranın huzuru daha fazla kelimelere de sığmıyor zaten. Tam o sırada tavafa temizlik makineleri giriyor. Geniş bir alanı çevreleyerek önden makineler arkalarından da paspas çekenler metaf alanını temizleyerek gidiyor. Birkaç tur atıp çok kısa bir süre içerisinde ortadan kayboluyorlar.

Gece yarısına yakın bir vakitte Nur Dağı’na çıkmak için hazırlanıyoruz. Vahyin ilk kez Peygamberimize (asm) geldiği dağ. Sarp ve çetin bir dağ. Merdivenler olmasa çıkılması neredeyse imkânsız olacak dağ. 2 saat boyunca merdivenleri tırmanıyoruz. Tırmandıkça yükseliyoruz. Yükseldikçe ZamZam Tower’ı ve üzerindeki saati görüyoruz uzaktan. En tepeden, gecenin de avantajıyla Mekke’nin bütün ışığını görerek ne kadar geniş bir alanda kurulu olduğunu fark ediyoruz. Cebel-i Nur’un en tepesine çıktıktan sonra Hira Mağarası’na gidebilmek için biraz alçalarak devam etmemiz gerekiyor. Biraz alçaldıktan sonra bacaklarımızın sıkışarak geçtiği dar bir geçitten geçer geçmez Hira Mağarası’nı solumuzda görüyoruz. Mağara demişken içine girip gezilebilecek kadar büyük bir yer değil. Kayaların üst üste oluşturduğu bir kaç kişinin namaz kılabileceği büyüklükte bir alan.

Nurun ilk kez Peygamber Efendimizle (asm) karşılaştığı Hira Mağarası’na geldiğimizde kaynağı belirsiz gülü andıran bir koku ile kıble yönündeki bir kedi bizi karşılıyor. Kalabalığın sırayla girip namaz kıldığı bu yerin ucundaki yarıktan tam olarak Kâbe’nin olduğu yer gözüküyor. Mağaraya girdiğimizde, etrafındaki yüksek yapılar olmasa Kâbe’yi de göreceğiz. Mekke şehri genelinde binalar 2-3 katlı ancak Kâbe’nin kenarındaki oteller oldukça yüksek. Yatsı namazı öncesinde tanıştığımız Mehmet Amcanın dedikleri aklımıza geliyor: “Ecdadımızın burada yaptığı yapılar Kâbe’den daha yüksekte değildi.” Nihayet aşağı vardığımızda grubumuz yorgun düşüyor. Çıkışa göre daha çabuk bir sürede insek de merdiven inmek merdivenleri çıkmaktan daha zor geliyor. Aşağı indiğimizde ter içinde kalıyoruz. Biraz soluklanıp arabamıza biniyoruz. Şimdi fark ediyoruz ki Nur Dağı’ndan gördüklerimiz bize, “Kıyamet alâmetlerinden biri de, yalın ayak, çıplak, yoksul koyun-keçi çobanlarının binaları yükseltmekte birbirleriyle yarış ettiklerini ve böbürlendiklerini görmendir.” hadis-i şerifini hatırlatıyor. Otele vardığımızda saatler 3’ü gösteriyor. Yorulduk. Alarmları sabah namazına kurup uykuya dalıyoruz.

Sabah namazına bir saat var. Mescid-i Haram’a yürüyoruz. Bugün günlerden Cuma. Mescid ve civarı oldukça kalabalık. Yoğun olmasından dolayı erken gittiğimiz mescid neredeyse son demine kadar dolu. Metaf alanını dolduran insanlar tavaf ederken Kâbe’nin etrafındaki insan seli girdap oluşturuyor. Eniştemin ısrarı üzerine girdaba girerek biz de o insan selinin bir parçası oluyoruz. Adımlarımızı serbest bırakmaktan başka çaremiz kalmıyor. Beni endişelendiren kalabalık bize destek çıkarak tavaf etmemizi kolaylaştırıyor. Hacer-ül Esved’in karşısına her geldiğimizde insanlar sıkışarak Hacer’ül Esved’i selâmlıyorlar. Tavafa ilk girdiğimizde mevcut olan kalabalık gittikçe azalırken insanlar tavaflarını tamamlıyor ve namaz kılmak üzere kenarlara çekiliyor. İmsak vakti yaklaşınca biz de tavafımızın son şavtlarına geliyoruz. Son şavtlara geldiğimizde insanlar artık Kâbe’nin çevresinde halka şeklinde saf tutmaya başlıyor. 

Namaz başlarken son şavtlarını tamamlamaya çalışan insanlar hızla safların arasından Kâbe’nin etrafında dönüyor. Alçaktaki kuşlar da sanki tavaftaki insanlarla yarışır gibi uçuyor. Zeminin sert ve soğuk mermeri üzerinde beklerken de sabahın serinliği yüzümüzü okşuyor. Nihayet namaza başlıyoruz, tavaf bitiyor, sanki dünya bir an nefes alıyor. Allah-u Ekber ve sessizlik… Sadece sabahın serinliği ve kıbledeki Kâbe… Bir an sonra okunan sûreler ruhumuza dokunuyor. Namaz bitince kahvaltı için geri dönüyoruz. Tekrar geldiğimizde Cuma vakti oluyor. Artık Mekke’deki vaktimizin sonlarının geldiğini de fark ediyoruz. Nihayet son gün geldiğinde bir kez daha Kâbe’ye bakıyoruz.

Son gün gelip çattığında eşyalarımızı hazırlıyoruz. 3 tane 6 litrelik şişelere Zemzem doldurup Türkiye’ye getirebilme ümidiyle yanımıza alıyoruz. Kalkışımız Cidde’den gece yarısından sonra. Zemzemleri bir bavul içerisine sıkıştırıp maceralı bir şekilde bavulları teslim ediyoruz. Hemen ardından hep birlikte sınır kapısını geçip, bekleme salonunda dinleniyoruz. Yorgunca bir süre bekledikten sonra tam vakit gelirken uçağın bir kaç saat rötar yaptığını öğrendiğimizde yorgunca yıkılıyoruz. Nihayet uçağımız geliyor ve Mekke ve Medine’deki yaşadıklarımızı düşünürken vaktin nasıl geçtiğini anlayamadan İstanbul’a iniş yapıyoruz.

Okumak için tıklayınız:

Peygamberimizi (asm) selâmlıyoruz

Etiketler: mustafa sait önal
Okunma Sayısı: 4122
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Filiz S.

    21.1.2017 12:00:40

    Allah kabul etsin. Allah razı olsun, istifadeli bir yazı, teşekkür ederim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı