"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ortaçağ Avrupası ile İslâmiyet’i karıştırmayınız

Mustafa USTA
29 Kasım 2015, Pazar 13:17
Âlem-i İslâm’ın bilimsel gelişmelerden geri kalması bilim ve din tartışmalarını da beraberinde getirmiştir.

Maalesef Âlem-i İslâm da bu materyalist söylemden etkilenmiştir. Bugün Müslümanlar arasındaki tefrikanın ve emperyalist güçlerin bu topraklarda rahatça volta atmalarının sebeplerinden biri de bilim ve dinin birleştirilmemesidir.

Materyalist bir söylem olan “Din ile bilim çatışıyor!” söylemine tarihî seyri içerisinde şöyle bir bakacak olursak, gerçekler gün yüzüne çıkacaktır.

Günümüzde “Din ve bilim çatışıyor” yaygarasını koparanlar Ortaçağ Avrupa’sının karanlığını bütün dünyaya mal etmeye çalışıyorlar; ama nafile. “Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, bilim ve din iki tercih noktası değildir.” (Durgun, 2005: 261) .

Genelleme yaparak bütün dünyanın skolastik bir düşünceye sahip olduğunu yorumlamaktan çekinmeyen bu fikriyatın arkasındakiler aynı dönemde Âlem-i İslâm’daki büyük parlamalara ise göz yumarak, bir de nesnellikten dem vuruyorlar. Unutulmamalıdır ki, karanlık bir devir yaşayan ve bilime karşı olan İslâmiyet değil; bizatihi Ortaçağ Avrupa’sı ve yansımalarıdır.

Tertullian’a, kâinatı araştırmanın manasızlıktan öte bir şey olmadığını (Döğen, 1984: 125) ileri sürerken Kur’ân-ı Kerîm’de geçen 750 civarındaki âyet-i kerime -ki hemen hemen Kur’ân’ın sekizde biri- insanları tabiatı anlamaya, tefekkür etmeye, aklı ve muhakemeyi en iyi şekilde kullanmaya, ilmi malûmatlarımızı toplum hayatının bir parçası haline getirmeye dâvet ediyordu (Abdüsselam, 1991: 35; Sevinç, 2011:41). 

Kilisenin tek otorite kabul edildiği Ortaçağ Avrupa’sında ilmin kötülüğü üzerine durulmakta, putperestliğe denk olduğu ifade edilmekte, Dünya’nın düz olduğuna inanılmakta ve dolayısıyla dünyanın yuvarlaklığıyla ilgili bir görüş ortaya koyanlar dinsizlikle suçlanmaktalardı.

Batı, Dünya’nın düz mü yuvarlak mı olduğunu daha tartışamazken Müslüman bilim insanları tarafından 8. ve 9. Yüzyıllarda dünyanın yuvarlaklığı tereddütsüz kabul edilmişti. Ebu Hanife, Şafiî, Mes’udî, İdrisi’den Beyrunî’ye kadar birçok âlimin ve bilim insanının bir kısım açıklamalarını dünyanın yuvarlaklığı üzerine bina ettikleri görülür. Batı’da Kopernik’e (1473-1543) dünyanın döndürüldüğü düşüncesini ileri sürdüğünün altı yüz sene öncesinde Beyrunî bu gerçeği ifade etmişti (Döğen, 1992: 39).

İbrahim Özdemir, George’un Batı biliminin oluşmasında Müslümanların katkısı ile ilgili şunları ifade ettiğini söyler: “Ortaçağın temel, fakat bir o kadar da az bilinen başarısı, deney ruhunun uyandırılmasıdır ki, bu her şeyden önce bu 12. Yüzyıla kadar Müslümanlar sayesinde oldu.” (Özdemir, 1996: 20).

Rönesas’ın başlamasının arka planı da bu anlamda irdelenmelidir. İbrahim Özdemir, çağdaş filozoflardan Garaudy’in, yaygın görüşlerin tersine Rönesans’ın, 16. yüzyılda İtalya’da değil, yüzyıllar önce Kurtuba’da başladığını ifade ettiğini söyler. Deneye dayanan ilmin ilkelerini Bacon burada öğrenmiş. Hayatın anlam ve gaye taşıdığı uyumlu bir dünyada, nesnelerin anlamını ve Allah (cc) ile olan ilişkilerini yansıtan irfan da buradan yayılmıştır. (Özdemir, 1996: 21). Yani Batı’nın bu terakkisinde bir İslâm devleti olan ve bugünkü İspanya’da kurulan Endülüs Emevi Devleti’nin katkısı göz ardı edilemez.

12. Yüzyıl boyunca Arapçadan Latinceye yoğun bir şekilde çeviriler yapılmış ve on üçüncü yüzyılda İslâm biliminin ve felsefesinin önemli bir bölümünü Latinceye kazandırmıştır. Bu uğraş o kadar canlıdır ki bu sebeple bilim tarihçileri bir 12. Yüzyıl Rönesans’ından söz ederler (Coşkun, 2008: 14). Özellikle Endülüs kaynaklı bu çevirilerin başlamasıyla Avrupa’da ilk üniversitelerin kurulması aynı döneme rastlar. Dönemin en önemli çevirmenleri olarak; Adelard, Gerhard, Constantin, Dalmata, Ketenensis, Scotus, ve Roger anılabilir (Coşkun, 2008: 14). 

Buradan da anlaşılacağı üzere semavî bir dinin bilimden uzak olması söz konusu olmadığı gibi, katkısı da görmezden gelinemez. Geçmişte Müslüman bilim insanlarının bilime Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin birer tecellisi nazarıyla bakması bu anlamda çok önemlidir. Zira bugün bilimin açıklamakta zorluk çektiği birçok konu bu bakış açısı ile rahatça çözülebilmektedir. Ancak dönem içerisinde İslâm dinine mensup bireylerin bu konuda terakki gösterememeleri dinin zaafiyeti olarak değil; bireylerin ve toplumların zaafiyeti olarak yorumlanabilir. 

İşte, tarih bize gösteriyor. Hakikat-i İslâmiyetin kuvveti nispetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün edip terakki etmiştir (Hutbe-i Şamiye, 28). Söylenenin aksine bilim dinsiz asla ve asla olmaz. Delil isteyenler çok güvendikleri sebeplere sorsalar yeter.

KAYNAKLAR:

1- Döğen, Şaban, 1992, Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi (Cilt: 1), Yeni Asya Neşriyat, İstanbul.
2- Özdemir, İbrahim, 1996, Postmodern Bağlamda Bilim - Din İlişkisi, Köprü Dergisi (Sayı: 53), İstanbul. 
3- Coşkun, Cevdet, 2008, Antikten Rönesansa İslâm Dünyasında Bilim, Atatürk Üniversitesi- Fen Edebiyat Bölümü, Erzurum.
4- Sevinç, Kenan, 2011, Kuantum Fiziği Bağlamında Din Bilim İlişkisi, Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi-Sosyal Bilimler Ens, Çanakkale.

Okunma Sayısı: 2488
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı