"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bereket numuneleri

Muzaffer KARAHİSAR
07 Mart 2017, Salı
Karanlığın dehşetli zulmeti arttıkça ışığın varlığı, kıymeti ve aydınlığı da o derece fark edilir.

Kur’ân güneşinden feyiz alan saff-ı evvel nur talebeleri Bediüzzaman’ın etrafında İslam davasına ve iman hakikatlerine gönül vermiş sadık ve fedakâr kahramanlardır. 

Hiçbir korku, baskı, zulüm, hapis ve menfi şartlar onların Üstada muhabbetten ve Kur’ân hakikatlerine ihlâsla sadakatten ayıramamıştır. Açlığa, yokluğa, hasrete ve çaresizliklere karşı kalplerinde tecelli eden samimi, riyasız ve gösterişsiz şevk ve heyecan onlara, nurlu hak yolunda muvaffakiyet kapılarını açmıştır.

Onlar dünya umurundan kazandıklarına mesrur, kaybettiklerine de mahzun olmazlar. Değil fani dünyanın cazibedar güzellikleri ve ziynetleri; ahiret nimetlerini bile murat etmeden Allah rızasını esas alan takvayı ve amel-i salihi esas almışlardır. 

İhlâs ve sadakatleriyle yaptıkları hizmetlerinin makbuliyetine işaret olarak birçok bereketlere, tevafuklara, müjdelere, sırlara, kolaylıklara ve manevi yardımlara nail olmuşlardır. 

Gözle görülen berekete medar herkesin bildiği birçok hadiseler vardır. O dönemde fazla bulunmayan ve kıymetli olan şeker, her durumda en makbul hediye olarak verilir, yiyecek ve içileceklerde tatlı olarak ikram edilir, her iyi şey şekerle kıyaslanırdı. Üstad: “Ben kasemle temin ederim ki, bir küçük risaleyi kendine bilerek yazan adam, bana büyük bir hediye hükmüne geçer; belki her bir sayfası bir okka şeker kadar beni memnun eder.”1 

“Birincisi: Bu yakında Üstadımızla beraber kıra çıkmıştık. Çay yapılmasını, hem ikişer çay, üçer şekerle içilmesini emir buyurdular. Hepimiz, üçer şekerle ikişer çay içtik. Yalnız Emin kardeşimiz bir şeker kendisine noksan olarak içmiş. Akşam üzeri, Risaletü’n-Nur’un menba-ı intişarı olan Üstadımızın odasına geldik. Emin, şeker kutusuna sarf olan şekerleri koymak istemiş, fakat kutu sekiz şekerden fazla almamış. Emin, “Fesübhânallah” der. “On yedi şeker yerine kutu sekiz şekerle dolsun.” diye taaccüp ettik. Bu vâkıa, bize şuhud derecesinde kanaat verdi ki, şu sırr-ı bereket, Risale-i Nur hâdimlerine bir inâyet-i İlâhiye ve bir iltifat-ı Rabbaniyedir.”2

Mehmet Uslu 1954 Yılında İlk defa Risale-i Nurları ve Üstadı İzmir’de Ahmet Feyzi Kul Ağabeyden duyar ve kabul eder. Üstadın hayatını, yaşantısını merak eder, görmek ister. Ayrıca Üstad hakkında bazı şüpheleri, tereddütleri vardır! Bu kadar talebeye nasıl bakıyor, geliri nerden, nasıl geçiniyor, hediye kabul etmiyor, ne yer ne içer diye aklına takılıyormuş.

Aklındaki istifhamlarla, tereddütlerle kardeşi Abdülkadir Uslu ve Muzaffer Arslan’la beraber 1954 senesinde yanlarına Ahmet Feyzi Kul’un mektubunu ve hediyeleri de alarak Isparta’da Üstadı ziyarete gitmişler. Ziyaret etmişler, ayrılırken Zübeyir Ağabey’e hediyeleri Üstada söylemesini hatırlatır.

Zübeyir Ağabey, “Üstadım, bu kardeşlerimiz bir hediye getirmiş, ben almadım, kapıda çok münazara ettik, kapının arkasına koyduk. Bunu size söylememi istiyor. Bilmiyormuş bizim hediye almadığımızı.” Demiş. Üstad: “Benim zekâtımı alır mı sor bakalım.” demiş. Mehmet Uslu “Alırım.” demesi üzerine “Kaç okka bunlar, Kaça aldınız.” Demiş. “Bir okka şeker var, 75 kuruşa aldım. İki okka bal var, onları da 75’er kuruşa aldım okkasını.” demiş.

Mehmet Uslu’nun zihnini meşgul eden tereddütlerin ayan beyan izalesine gelmişti sıra: Üstad Hazretleri Zübeyir Ağabeyden küçük krem kutusuna benzeyen para kutusunu istemiş. Zübeyir Ağabey, kapağını açıp Üstada vermiş. Üstad geniş olan cübbesinin kolunu sıvamış. Krem kutusunu alıp “Bismillah” deyip avucuna dökmüş. Oradan, önce sekiz kişiye tayın bedeli olarak talebelere verilmesi için Zübeyir Ağabeye vermiş. Ondan sonra da Mehmet Uslu’ya dokuz tane sarı 25 kuruşluk vermiş. Avucunda kalan parayı da tekrar krem kutusuna dökmüş. Kutunun kapağı kapanmamış.      

Bunları dikkatle izleyen Mehmet Uslu, kendi kendine düşünmüş: “Bu kutu alsa alsa bu paralardan üç-beş tane alır; haydi on tane alsın. Sekiz tane Zübeyir Ağabeye, dokuz tane bana verdi. Paralar arttı, şimdi kutunun kapağı kapanmıyor. Artık kendimi tutamadım bağıra bağıra; “Lâ İlahe İllallah Muhammedün Resulullah” dedim. Üstad hiçbir şey demedi... Bunları bana gösteriyordu Üstad. Bunları ben gözlerimle gördüm. Hani şüphelerim vardı ya...3

Yaşamak için, ya da yemek için değil, hizmet için, Allahın yolunda çalışan, ömrünü inandığı davaya vakfeden, ölümü hiçe sayan, Kur’ân hadimi, mütevazı, müstağni, mübarek insanlara ihsan edilen bereket ve ikram-ı İlahi numuneleri Risale-i Nurda çok yerde izah edilir.

Dipnotlar:

1.Kastamonu Lahikası 2.a.g.e. 3 Ağabeyler Anlatıyor, Ömer Özcan

Okunma Sayısı: 1715
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı