"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Biraz tebessüm

Muzaffer KARAHİSAR
24 Mart 2015, Salı
Medresede hoca ders verirken talebelere hitabet usul ve yöntemlerini anlatıyor.

Düzgün, kibar, zarif cümleleri edebî ifadelerle, terimler ve terkiplerle süsleyip ilm-i belagatle meramınızı ifade etmelisiniz. Rastgele, sıradan konuşmak muhataba tesiri azaltır, anlamında bilgiler veriyor ve her halükârda edebi üslubu bırakmamalarını tembih ediyor. 

Olacak ya, hoca bir gün medresede ders verirken hocanın arka tarafındaki mangaldan bir çıngı sıçrayıp hocanın kavuğunun üstüne düşmüş. Bunu gören hocanın talebesi haber vermek için hocasına sesleniyor.

-Ey Hoca-ı bi misal, ey Hoca-ı Haşmet maab, ey hoca-ı mübarek; zat-ı şahane-i merdanelerinizin sarığının fevkına ol mangal-ı ateşten bir çıngı teyaran edüp başınızın fevkindeki sarığınızın üzerine inzal olup ol mekânda karar kılarak maatteessüf zat-ı alinizi tehlükeye maruz bırakmıştır, efendim.

Talebe edebi, süslü ve ağdalı ifade dolu cümlelerle hocaya tehlikeyi haber verinceye kadar, zaten sarığın yarısını ateş almıştır.

Evladım şunu kısaca “Hocam sarığına ateş düştü.” diye haber versene, dediğinde, muzip talebe: “Hocam sizden aldığım edeb-i terbiye ve nezaket gereği yalın, basit, sıradan cümlelerle size hitap edip kelam serdetmeye hayâ ederim, diye cevap vermiş.

***

Askerden gelen çocuk, Karadeniz’de bir ilçede girdiği hırdavat dükkânından bazı malzemeler alıyor. O dükkânlarda keser, çapa, tırpan, şapka gibi her türlü malzeme satılırmış. Kendisine bir şapka alıp giymiş. Aynaya bakmış çok hoşuna gitmiş. Bir de babasına şapka alıp asker dönüşü hediyesi olarak sevindirmek istemiş. 

Çocuğun baba dostu olan dükkân sahibi, gencin babasının vefat ettiğini biliyor. Baban öldü, boşuna şapka alıp borca girme diyecek ama bir türlü dili varmıyor. Acı haberin kendisinden duyulmasını istemeyen dükkân sahibi, Karadenizlilere has bir kıvrak zekayla acı gerçeği şifreli bir şekilde ifade etmiştir: 

“Benim bildiğimi sen bilsen, senin bildiğini ben bilsem; benim bildiğim kadarıyla ikinize bir şapka yeter.”          

***

Kış aylarında çoğun azaldığı, azın tükendiği bir zamanda Ahmet’in iki öküzünden birisi ölür. Ahmet yoksul olduğu için onun yeni öküz alamayacağı gibi yemin, samanın bittiğini bilen celepler, her gün Ahmet’in kapısını aşındırırlar. 

Her gün hayvan tüccarları Ahmet’in evine gelir, öküzün satılık olduğunu duyduğunu söyler. Ahıra giderler, öküzün ağzını elleriyle açarak dişlerine bakarlar. Ahmet’in istediği fiyatı yüksek bulur, aşağıdan, öylesine fiyatı verir giderler.

Her gün gelen giden, fiyat soran, aşağıdan döven, öldüm fiyatı verenler öküzün fiyatını aşağı düşürmeye çalışırken her şey rutine dönmüştür. Hatta öylesine fiyat sorması artmış ki Ahmet evinden çıkmadan pencereden cevap veriyor gelen celepler kendileri ahırın kapısını açtığında satılık öküz uzaktan ağzını açarak müşterilere dişini gösterir olmuş. 

Onun için Afyonkarahisar yöresinde bu tabir şaşkın, uyuntu, dalgın ve dikkatsiz duran insanlara: “Ahmet”in öküzü gibi ağzını açıp anıdıp (dalgın) durma!” derler.

Okunma Sayısı: 1744
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı