Bediüzzaman, eserlerinde ve mektuplarında okuyanlara daha çok “Aziz ve Sıddık” hitabını tercih eder.
Hiçbir zaman insanlara yüksekten hitap etmez, emrivaki, yargılama, sorgulama, korkutma intibaı uyandıracak ifadeler kullanmaz. Kendi nefsinin nasihate muhtaç olduğunu belirtip “Ey nefsim” şeklinde nefsine hitap eder. Daha çok “Kardeşlerim, ders arkadaşlarım” ifadeleriyle tevazu, tevekkül, mahviyet ve samimiyeti esas alır.
Üstad, derslerinde sıcak, samimi, nazik, hoş ve latif kelimelerle hitap eder, muhataplarına değer verir, anlatacağı mevzu için motive eder, sempati ve merak uyandırır.
Sadakat, doğruluk, dürüstlük, samimiyet, içtenlik, safiyet, sarsılmaz bağlılık gibi geniş manaları ifade eden, mükemmel insan davranışlarını ahlak ve faziletini işaret eden bir kelimedir. Sadakatin, sadık olmanın ve sıdık unvanını almanın belli bir ölçüsü, kalıbı ve izahı olmadığından yaşanmış insan hayat ve hatıraları ile kıyaslanarak tarif edilip anlaşılır.
“Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve halis bir sadakat ve daimi ve sarsılmaz bir sebat ister.”(Kastamonu Lahikası)
“İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrah/ Yardımcısıdır, doğruların Hazret-i Allah” (Z. P.)
Aziz kelimesi, izzetli, şerefli, kıymetli, dost, sevgili, ermiş, kötülüğe tenezzül etmeyen, arınmış üstün kişi anlamlarıyla insan vasıflarını anlatır.
Kur’ân ahlakını, Kur’ân’a talebe olmanın ve Peygamberimizin (a.s.m.) sünnetini anlamanın, anlatmanın ve yaşamanın yolu “Aziz, sıddık” olmaktan geçse gerek.
Sahabe-i Kiram efendilerimiz, insanlık tarihinde Peygamberimize ve getirdiği dine en güzel sadakat örneğini göstermişlerdir. İçlerinde Hz. Ebu Bekir Radiyallahüanhü, “Sıddık” unvanını almıştır. “Anam babam sana feda olsun Ya Resulallah (a.s.m.)” sözü sahabelerin sadakatlerini, fedakârlıklarını, samimi bağlılıklarını en güzel şekilde ifade eder. Mallarıyla, canlarıyla, çektikleri sıkıntılarla insanlığa ders verecek örnek davranışlar sergilemişlerdir.
Asr-ı saadetin örnek ahlak ve faziletini, Kur’an’ın asrımıza hitap eden tefsirleri olan Nur Risaleleri ile anlatan Bediüzzaman, gönüllere iman hakikatlerini güzel hitaplarla, samimi izahlarla, nezih ifadelerle, takva ve müstağni yaşantısıyla asrın idrakine hakikatleri berrak olarak sunmuştur.
Kastamonu Lahikasında bir mektup şöyle başlar: “Allahın adıyla. Hiçbir şey yoktur ki O’nu övüp O’nu tesbih etmesin.”(İsra Suresi:44) Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi, ayrılık günlerinin dakikalarının âşireleri adedince üzerinize olsun.
Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’âniye’de kuvvetli, dirayetli arkadaşlarım” diye sıcak, samimi bir üslupla hitap eder. “Bu zaman cemaat zamanıdır…” diye mevzuya başlar.
Risale-i Nurları eline alıp bu hitapları mazhar olan insan, ruhuna, kalbine, aklına ve şahsiyetine değer veren Üstada duyduğu hürmet ve muhabbetle, hulus-i kalple ilim, irfan deryasına dalar, kâinatın sırlarını, manalarını, maksatlarını anlamaya, sanatın sahibini, malikini düşünmeye, anlamaya çalışır…
Nurları okuyup anlayan nur talebeleri esirlerin içinde yer alan hakikatlere göre hayatlarına istikamet vermişlerdir. Devamlı hakkın, adaletin yanında kalplerindeki iman cevherinin gereğini yapmışlardır. Paraya, servete, makama, dünyalıklara ve menfaate tenezzül etmeden yokluklara, sıkıntılara, hapislere, zindanlara, zahmetlere talip olmuşlardır.
Isparta Kahramanlarının destansı hayat hikâyeleri, zalimlere boyun eğmeden fedakârlıkları, samimiyetleri ve çalışkanlıkları Risale-i Nurlardan aldıkları manevi cevherlerin eseridir, tezahürüdür.
Zaman, mekân, şartlar ve imkânlar hiçbir mazeret sadakatin ölçüsü olamaz. Allah namına yapılan, ihlâsla ve samimiyet sadakate değer kazandırır. Hayatını davasına vakfeden, ömrünü feda eden Nur talebelerinin hatıralarında, bir kıvılcımdan başlayan ve dünyayı aydınlatan bir meşalenin fedakârlık örnekleri doludur.