"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsan ve kâinat

Muzaffer KARAHİSAR
16 Aralık 2014, Salı
Kâinat içinde bir zerre gibi bulunan, nokta gibi görünen, bu fani âlemden, baki ahiret yurduna doğru giden yolcularız.

Kâinat büyük bir ağaç, insan küçük bir meyve gibi birbirini tamamlıyor. Nizam, intizam içinde güzelliklerle yoktan var olan, çalışan, işleyen, değişen her şey kâinatın sahibini, malikini tanıtıyor, anlatıyor. 

En küçük zerrelerden, hücrelerden, kürelere kadar bütün mevcudat ölçülü faaliyetleri, hikmetli işleyişleriyle Cemal-i Sermedi’nin aynasıdır, eseridir. Her haliyle sahibini gösteriyor, işaret ediyor, bildiriyor. 

“Ayinedir bu âlem her şey Hak ile kaim

 Mir’at-ı Muhammed’den Allah görünür daim!” Aziz Mahmut Hüdayi Hazretlerinin bu beytini Hulusi Ağabey Barla Lâhikasındaki bir mektubuna almış.

Canlı ve cansız en basit varlıkların gücünün üstünde harika işler yapması, san’atlı, güzel, ölçülü, israfsız, hikmetli faaliyetler göstermesine bakarak tefekkürle, imanla, ilimle ve şuurla sebepler perdesini yırtarak her şeyde Allah’ın nurunu, marifetini, isimlerinin tecellisini görüp anlamalıyız. 

Peygamberimizin (asm) getirdiği hakikatlerle kâinat karanlıklardan, gamlardan, hüzünlerden ve manasızlıktan kurtuldu. Risalet nuruyla kâinat aydınlandı, eşyanın gerçek yüzü görüldü. O’nun aynasından mevcudata baktığımız zaman, her şey Allah’ı tanıyor, tanıtıyor, zikir ve tesbih ediyor. Hiçbir şey başıboş, sahipsiz ve kimsesiz değil, her faaliyet O’nun emri, iradesi, rızası, ilmi, kuvveti ve kudretiyle meydana gelmektedir.  

İman insanın ebedî hayatını kurtardığı gibi bu dünya hayatında kendisinin hususî âlemine, ailesine, çevresine huzur ve saadet güzelliklerinin tadını, lezzetini, mutluluğunu hissettirir. Bunun için demişler: “Kimin için Allah var, ona her şey var. Ve kimin için yoksa her şey ona yoktur, hiçtir.”

“Ve küfür ise, hususan küfr-ü mutlak olsa, hem o insanı, hem hususî dünyasını ölümle idam edip manevî cehennem zulmetlerine atar, hayatının lezzetini acı zehirlere çevirir.”1

İnsanın, cirmi, cismi küçük olmasına rağmen kâinatın küçük bir fihristesi olarak yaratılmış ve envaî çeşit istidatlarla donatılmıştır. Eşref-i mahlûkat ve halife-i arz unvanı verilmiş, her şey emrine musahhar edilmiştir. İnsan kalbi, kâinatı içine alacak muhabbeti taşıyabilecek kabiliyet verilmiştir. Dünyayı içine alacak kadar emelleri, arzuları bulunan insan kalbi, marifetullah ve muhabbetullah ile tatmin olur, sükûn bulur, huzura erer. 

Aciz, fakir, zayıf ve hiç hükmündeki insan, Allah’ı bilir, Rabbini tanır, imanla, itaatle intisap ederse, ubudiyet ve duâ ile bütün mahlûkat üstünde kıymeti ve ehemmiyeti olur. Kalbindeki aşk kıvılcımları ve muhabbet haleleri ahsen-i takvim mertebelerine, Rabbine muhatap derecelerine çıkarır. Şuurlu bir fihristesi, küllî, nazdar, kıymetli bir meyvesi, kâinatta cereyan eden faaliyetlerin amacının neticesi olur. 

Ehl-i dalâlete gelince insan ve kâinat denkleminde anlayış ve intibak olarak durumlarını İmam-ı Busayri, Kaside-i Bürde’de güzel tarif etmiş: “Bazen insan, göz hastalığından dolayı güneş ışığını inkâr eder. Ağız da hastalıktan dolayı bazen suyun tadını alamaz.”                                                                            

Dipnot:
1- Asa-yı Musa, Onuncu Mesele.

Okunma Sayısı: 1218
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı