"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kasabadaki ev

Muzaffer KARAHİSAR
02 Ocak 2018, Salı
Kasabanın kenar mahallesinde, sundurma balkonu, cumbalı pencereleri, ahşap işlemeli, eski yapı, ferah bir ev vardı. Koca kapıdan avluya girmek için tokmağı çevirince üstteki çıngırak öter, ev sahibine misafir geldiğini haber verirdi.

O evde bilge, halk hekimi, inancı bütün, tertipli, düzenli, iyiliksever yaşlı Halime Teyze otururdu. O herkesin sevdiği, güvendiği, inandığı mazbut bir insandı. Kadınlar, kızlar sık sık uğrarlar, onun hayat tecrübesinden, bilgisinden faydalanırlardı. Kışlık kurutma, tarhana yapma, turşu kurma, salamura muhafaza etme, yemek tariflerine kadar her şeyi ona sorarlardı. Anne dedikleri yaşlı insandan dini bilgilerini, inanç eksikliklerini tamamlar, adet, erkân, duâlar öğrenirlerdi.  

Halime Teyze kendi dünyasında yalnız bir insandı. Eşi terk edip gittikten sonra hayatın yükünü, sıkıntısını tek başına omuzuna yüklenmiş, çilesini çekmiş, acısına, katlanmıştı. Ömür törpüsü çocuğu için her zorluğa, meşakkate katlanmış okutmuştu.

Tek başına hayat külfetine sabırla nasıl katlandığını anlattığında, çektiği sıkıntıların yorgunluğu yüzünden, bakışlarından, sözlerinden okunuyordu. Onu bir çocuğuyla haber vermeden bırakıp giden eşinden bir daha haber alamamıştı. Yurtdışına mı çıktı, hapis mi, uzaklara mı taşındı, evlendi mi, öldü mü? Kasabada kimseler bilmiyordu!

Kadre uğramış, haksızlığa maruz kalmış, örselenmiş, yanmış yüreğine teselliyi; Allah’a olan inancında, iman kuvvetinde, tevekkül ve teslimiyette bulmuştu. Ruhunu rencide eden vefasızlıkların izlerini hayır hizmetleriyle, ibadet aşkıyla ve başkasına iyilik yaparak gönül dünyasında unutmayı başarmıştı. Yokluğa, kıtlığa karşı iç dünyasındaki kanaat zenginliğiyle yetiniyordu.

Onun manevî zenginliği, güler yüzü, tatlı dili gönüllerde Halime Anne olarak yerini bulmuştu. Bu yüzden ahşap evin avlusunun bir tarafı bahçe ve çiçeklerle donatılır, öteki tarafında gelen kadınlarla oturup sohbetler edilirdi. 

Kışın üç basamak taş merdivenden eve girilirdi.  Geniş sofadan geçilerek yerlere kilimler serilmiş, üstüne minderler, işlemeli kılıflı kök yastıklar konulmuş maketlerin, sedirlerin olduğu oturma odasına girilirdi. 

Çeşitli motiflerle süslemeli ahşap tavanın güzelliği, raflarda kalaylı bakır sahanlar, cumbalı pencereden giren güneş ışığı, ortadaki mangalın sıcaklığında kaynayan çay… O sükûnetli mekâna uğrayanlar, huzurdan, huşudan nasibini alarak dönerdi. 

Mevsimler birbirini kovalarken yıllar rüzgâr gibi geçti. Yaşlı kadın, kızını okutmuş, evlendirip mürüvvetini görmüştü. İstanbul’da yuva kuran kızı, eşiyle mutluydu. Bir işyerinde kariyer sahibi olarak çalışıyordu. 

Hayatta hiçbir şeyden şikâyet etmeyen ehl-i kalp Halime Anne, herkese yol gösterip teselli veriyor, derdine çare olmaya çalışıyordu. Günlerden bir gün ibadet ve istikamet üzereyken ölüm kapısını çaldı, hak vaki oldu. Her fani gibi hayata veda etti. Bu dünyadan garip bir yolcu olarak, sevenlerinin omuzlarında duâlarla ahiret yolculuğuna çıktı.

Bir akşam karanlığında kasabaya gelen yaşlı bir adam doğru kenar mahalledeki eve yöneldi. Kapısı kilitli, ışıkları sönmüş evde, eski ihtişamından eser yoktu. Balkonunda eskiden kalma birkaç mısır koçanı, bir tutam üzerlik otu asılıydı. Yaşlı adam, gördüğü bir gençten aldığı bilgilerle irkildi. Eşine olan üzüntüsünü, hislerini belli etmeden akşam karanlığı gibi hayatını örten gizemli sırlarıyla birlikte, kimseyle tanışmadan oradan uzaklaştı.

İstanbul Bahçelievler Huzurevine yerleştikten bir süre sonra adresini öğrendiği kızıyla tanışmak için bulduğu adrese gitti. Kundakta bıraktığı kızıyla yüzleşmek için kendinde cesaret bulamadı. Kızına vardığında, huzurevinde kaldığını söyledi. Bu yakınlarda eski bir arkadaşını aradığını söyleyerek, adres sorma bahanesiyle konuştu. Kızı aldığı terbiye ile tanımasa da bir huzurevi yaşlısına nasıl şefkatle davranılacağını biliyordu. 

Yaşlı adam, her gün erken saatte kalkar, huzurevine yakın üstgeçitten saat 08.00’da kızının arabasının geçmesini gözetlerdi. Onun her gün aynı saatte işe gittiğini görmenin mutluluğu, yaşlı adama yetiyordu. Hayatın sonuna doğru kendi kendine içindeki evlât sevgisinin kırıntısıyla avunmayı, bir teselli yöntemi olarak bulmuştu. 

Kızı, onu bilmese de...

Okunma Sayısı: 1924
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı