"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kederli adımlar

Muzaffer KARAHİSAR
28 Ekim 2014, Salı
Gücüyle, kuvvetiyle az bir beladan feryat etmeyecek kadar içindeki tevekküle ve ruhundaki iradeye güveniyordu.

Duygularının zayıflayıp aklının çaresizliği ve hayallerinin umutsuzluğu içinde kendini fasit bir çıkmazda bulabileceğini hiç düşünmemişti.  

Birkaç parça özel eşyasını küçük valizine yerleştirirken hayali geçmiş yılların huzur dolu günlerine uzandı. Zaten öyle değil midir? En kötü zamanımızda, karşılaştığımız musibetlerin ezici ve kasvetli sıkıntılarından ferahlamak için geçmişteki mutluluk dolu anlara kaçarız. Yâ da gelecekte olmasını arzu ettiğimiz tozpembe hayallere, umutlara uzanırız. 
Karadeniz’in yemyeşil arazilerinde rengârenk çiçeklerin, meyvelerin bolluğu ve denizin bereketli cömertliğinde geçmişti uzun yıllar. Oraya da Bulgaristan’dan göçmen olarak gelmişlerdi. Çocukluğunda yokluktan, kıtlıktan ve inancına yapılan baskı ve zulümlerden kurtularak cennet gibi güzelliklerin olduğu yeni bir dünyaya, Anayurda gelmişlerdi. 
Yaşlı annesi, Bulgar zulmünü görmüş, yokluklar ve mahrumiyetler içinde yetiştirmişti evlatlarını. O karanlık dönemde inancından taviz vermemiş, baskıya, yasağa rağmen İslamiyet’i öğrenmiş, yaşamış, çocuklarına gizlice öğretmiş.
Oğlu evlendiğinde ilk gün eşine, dini bütün, ihlâslı, muttaki, yaşlı annesini göstererek, ona hürmet ve saygıyı evliliğin devamının ilk şartı olarak ifade etmiş. Daha sonra iki genç insan hayatlarını yaşlı ve muhterem bir kadının terbiyesi, tecrübesi ve şefkatli kanatları altında sürdürmüşler. Ölünceye kadar gelin kaynana arasındaki muhabbet hiç eksilmemiş…
İki büyük nimetin ahirete göçmesiyle düzgün giden her şey tersyüz olup hayatın zorlukları kendini göstermeye başlamış. Yalnızlığın ve yoksulluğun evlat da olsa insanı başkasına muhtaç etmesinin verdiği eziklik, eksiklik ve mahcubiyet nereye gitse yakasını bırakmamış. Delicesine sevinçler, mutluluk rüzgârları çoktan tersine esmeye başlamıştı bile.
Gönül zenginliği alabildiğine fazla, iman ve ibadet aşkı içinden hiç eksilmeden devam ediyor. Her şartlarda gece namazını, üç aylar orucunu, aylık Kur’ân hatmini ve ihlâslı ve takvayı esas aldığı manevî yaşantısına halel getirmeden titizlikle devam ettirmesine ve mütevazı, kanaatkâr olmasına rağmen her şeyin değerinin maddeyle ölçüldüğü günümüzde baba olmanın değeri, evlatlarının yanında çoktan itibar kaybetmiş. 
“Ezcümle: Hayatı-ı içtimaiyeyi idare eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmış. Bazı yerlerde gayet elim ve biçare ihtiyarlar ve peder ve valideler hakkında dehşetli neticeler veriyor.”1
Onca hatıranın, sevginin, şefkatin ve emeğin karşılığında yaşlı bir insan, eskimiş eşya gibi son çocuğun kapısından da nezaketsiz, acı, vahşi ve merhametsizce istiskal ediliyor, geri dönmemek üzere valizini alıp çıkıyordu. Meçhule doğru mütereddit, mahzun, kederli adımların geçtiği yerlerden geriye ara sıra dökülen gözyaşından izler kalıyordu.  
İçindeki umutsuzluk, çaresizlik ve hüzün çığlıklarını Rabbinden başka duyan da yoktu zaten. İçinde Allah’tan hiç eksilmeyen ümit ve tevekkül, bir müddet mağduriyetten sonra kimseye minnet duymadan ibadetini yapacağı, rahat yaşayacağı, yeni bir kapı açacaktı, adı huzurevi olsa da...

Dipnot:
1-Kastamonu Lahikası, 109.Mektup

Okunma Sayısı: 1013
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı