"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şehitlerimiz

Muzaffer KARAHİSAR
23 Ocak 2018, Salı
Vatan, millet uğruna, Allah yolunda düşmana karşı vücudunu siper eden, hayatını feda eden kahramanlara şehit unvanı verilmiş. Dinimizde şehitlik en yüce mertebedir. O şerefli makama ulaşmış olanlar, Allah’ın rızasına ve Resulünün senasına mazhar olmuşlardır.

İslamiyet’i tanıdıktan sonra Türk milleti, dinimizin güzelliklerini, hak ve adalet esaslarını kısaca i’lâ-yı kelimetullahı insanlığa ulaştırmak uğruna kıtalardan kıtalara cesaretle, şanla, şerefle at koşturmuşlardır. Nice serdarlar, tarih sayfalarında yalınkılıç unutulmaz kahramanlıklar göstermişler, kutlu zaferlerle gazilik unvanı almışlar, şahadet şerbeti içmişlerdir. 

Güzel Anadolu’muzun her karış toprağı şehitlerin kutsal kanıyla yoğrulmuştur. Bu yüzden üzerinde yaşadığımız vatanımız, beş vakit okunan ezanımız, hürriyetimizin sembolü bayrağımız mukaddes değerlerimizdendir. Mehmet Akif, İstiklal Marşında: “Kim bu cennet Vatanın uğruna olmaz ki feda? /Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda.” Her karış toprağımızın şehitlerin mübarek kanlarıyla, kutsal değer kazandığını ifade etmiştir.

Din-i Mübin-i İslam için cepheden cepheye Allah’ın (cc) rızası, Peygamberin (asm) sünneti ve vatan sevgisi için imanlı koşan yiğitler, “Ölürsem şehidim, kalırsam gaziyim!” inancıyla şecaatle, cesaretle ve kahramancasına küffarın üzerine yürümüşler. Ana gibi kutsal bildiği yurdumuzu, namusumuzu, şerefimizi, mabetlerimizi düşmanın kirli çizmeleriyle çiğnetmemişler.

Çanakkale şehitlerine hitap eden Akif: 

“Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,/Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.” 

Sadece Anadolu’nun bağrında asude yatanları değil; dünya ülkelerinin dağlarında, çöllerinde, bozkırlarında kefensiz yatan, mezar taşı bile bulunmayan isimsiz kahramanlara hitap ediyor, dinimizden ve peygamberimizden (asm) müjdeler veriyor. 

Cihanın dört bucağında Din-i mübin için can veren serdarların beklediklerini güzel ifade etmiş:

“Gök kubbenin altında yatar, alkan içinde,

Ey yolcu, şu toprak için can veren erler.

Hakk’ın bu velî kulları taş türbeye girmez,

Gufrana bürünmüş, yalınız Fatiha bekler.”

Onlar, Allah’ın rahmetine mazhar olmuş, peygamberlerden sonra en yüce mertebe olan şahadet mertebesine yükselmiş “Ölmemiş” bahtiyarlardır. Kur’an-ı Kerim’de, “Allah yolunda öldürülenlere ölüler, demeyiniz. Bilâkis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.” (Bakara, 154)

Tarihimizin altın sayfaları akıncıların, kahramanlık destanlarıyla, savaştaki şecaat ve cesaret hatıralarıyla ve şehitlerin düşmana karşı olağanüstü hallerinin menkıbeleriyle doludur. “Başını vermeyen şehit.” hikâyesi asırlarca dillere destan olmuştur.

Mehmetçiklerin, şehit olmadan önce ailesine gönderdikleri şehitlik müjdeleri, selamlar, emanetler ve mektuplar… Başlı başına ibret hadiseleridir. Zaman zaman rüyada, yakazada ve gerçek hayatta bir anlık aile ve çocuklarına görünmeleri, konuşmaları çokça vaki olmuştur.

Geçenlerde haberlerde yer alan küçük bir şehit çocuğu başını bulutlara doğru kaldırarak hasretle ve sevinçle “Baba!” diye seslendiğini hepimiz ibretle izledik. Ziyaretine gittiğimiz şehit babası Mehmet Çifci’nin oğlu, şehit olan ağabeyini rüyada görür. “Abi sen ölmüştün!” demesi üzerine şehit, “Hayır ben ölmedim.” demiş. “Madem ölmedin, eve niçin gelmiyorsun? Annem her gün çok ağlıyor.” deyince Şehit Sami Çifci: “Biz ölmedik, Uhud’da kıyamete kadar görevliyiz, gelemem.” demiştir. Bunun üzerine şehidin anne ve babası hemen umreye gidip Uhud şehitlerini, Hz. Hamza’nın (ra) kabrin ziyaret edip hasret gidermişlerdi. 

Bir zamanlar vatan toprağı olan Irak topraklarında Kut’ul-Amâre Savaşında zafer kazanırken gelen şarapnel parçasıyla kolunun birini orada bırakan ve İngilizlere esir düşen dedem Osman Gazi Erol, esirken zorla sokulduğu havuzlarda aşırı krizol asit maddesiyle gözünün biri de kör edilmişti.

O, ordumuzun kahramanca savaştığını, imkânsızlıklara rağmen askerlerin Allah Allah sesleriyle hücuma geçtiğinde kahramanlıklarını, kerametlerini, şehit olanların aziz hatıralarını anlatırken heyecanlanır, hislenir, ağlardı… Her biri için Allah’tan rahmet dilerdi.

Şehitlerimize Allah rahmet eylesin, ruhları şad olsun. Rabbim bizleri, onlara layık evlat ve şefaatlerine mazhar olmamızı nasip etsin.

Okunma Sayısı: 3032
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı