"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sıfırdan zirveye

Muzaffer KARAHİSAR
25 Ekim 2016, Salı
Yıllar önce, on bir yaşlarında, bakışlarından ve duruşundan zeki olduğu anlaşılan küçük yapılı, cılız, çelimsiz bir çocuk, köyünden tek başına yola çıkıp yetiştirme yurduna girmek için gelmişti.

Yurdun bahçesinde oyun oynayan çocukların arasından geçerek, sorarak müdür odasını bulur. Kapıdan içeri giren çocuğun eskimiş kıyafetinden, mahcup duruşundan garip, yabancı bir köylü çocuğu olduğunu gören müdür, ne istediğini sorar.

Bir çırpıda meramını anlatan Küçük Ahmet: “Annem menenjit hastasıydı. Babam elindekini, avucundakini onun tedavisi için harcadı. Sonunda annem öldü. Babam da fakir düştü, hasta oldu. Gelirimiz yok. Babam işsiz ve yoksul olduğu için beni okutamayacağını söyledi. Ben okumak istiyorum!” 

Müdür, küçük çocuğu ve umutlarını geri çevirir: “Olmaz! Mükellef bir yakının dilekçe ile müracaat etmesi lazım. O zaman belki bir çaresine bakarız. Şimdi sen git!” 

Bahçede sevinçle ve neşe içerisinde gülen, eğlenen, oynayan çocuklara bir süre imrenerek bakar. Onlar gibi olmanın, sıcak bir yuvada bulunmanın özlemini duyar. Her gün hayallerini yurttaki çocuklar süsler… 

Yurda girmek için azmini ve ümidini kaybetmeden sorar, uğraşır, didinir... Sonunda imza atması için dayısına yalvarır, ağlar, ikna eder. Uzayan işlemlerden sonra Ocak ayında yurda girmesi için gelen yazı üzerine sevinçle, gece uyumadan ertesi günü bekler. Sabah erkenden yola çıkar. 

Babası yurda vermek istemediği için yine tek başına gider, kayıt olur. İlk isteği okumak olmuştur. Ancak yıl ortası olduğu için gelecek sene okul kayıt zamanını beklemesi gerektiğini söylerler. Mobilyacılık iş kolunda çalışmak üzere bir ustanın yanına çırak verilir.                                                                   

Ertesi yıl okulların kayıt dönemi başlamıştır. Küçük Ahmet yurttaki öğretmenine okumak istediğini söyler. Öğretmeni müdür yardımcısına gönderir. Müdür yardımcısı Müdüre gönderir. Müdür esmer, kısa boylu, çatık kaşlı, alabildiğine örflü, sert ve otoriter bir yapıya sahiptir.

Küçük Ahmet, çekinerek müdür odasına girer. Ama duruşundan, tavrından ve konuşmasından kararlı olduğu, hatta ısrarlı olduğu fark edilir.     

Gözlüğünü yıkarı kaldırarak müdür, ne istediğini sorar. Ahmet tek cümle ile: “Okumak istiyorum” der.

Müdür, sanatın iyi olduğunu, bir yıl ara verince bilgileri unutmuş olabileceğini, yaşının büyük olduğunu, ilkokulu “pekiyi” derece ile bitirmiş olması gerektiği gibi birçok bahaneler söyler ve mobilyacılık işine devam etmesini tavsiye eder.

Ahmet, kendinden emin ve kararlı bir tavırla: “Bu sene okula kayıt olan arkadaşlarımdan bazıları benden iki yaş büyük, ilkokulumu “Pekiyi” derece ile bitirdim. Hiçbir bilgiyi unutmadım!.. Ben okumak istiyorum! Öteki arkadaşlarla bilgi yarışmasına hazırım!..”

Karadaydı diye anılan müdürün huzurunda o devirde böyle laflar etmek, hak talebinde bulunmak öyle her babayiğidin kârı değil. Bu tavır o günün şartlarında ukalalık, haddi aşmak ve müdürün görüşüne ve fikirlerine saygısızlık anlamı taşıyordu.

Zaten yurt öğretmeni de, müdür yardımcısı da müdürden azar işitmemek için Ahmet’le beraber gelmemişlerdi. Müdür öyle sert, öyle hırçın ve öfkeli bir tavırla, hakaret ederek odadan kovmuştu ki! O korku ile odadan kaçar gibi çıkıp koşarak bahçenin tenha bir köşesinde tek başına oturarak ancak ağlamaya gücü yetmişti.

Bütün ümitleri, hayalleri ve beklentileri suya düşmüştü. İlkokul öğretmeni: “Sen akıllı, zeki ve çalışkan bir çocuksun mutlaka okumalısın!” dediğini hatırladı. Yurtta kuytu bir köşede gözyaşları ile birlikte “Doktor” olmak ve kendi annesi gibi tüm hasta annelere yardım edecekti, ücretsiz bakmayı hayal ediyordu. İyileştirecekti ki, çocuklar öksüz kalmasın. Anne sevgisinden, şefkatinden, sıcaklığından ve öpücüğünden mahrum olmasınlar.

İstemeyerek de olsa işe devam ediyordu. Çocuğunun elinden tutup okula götüren annelere, babalara imrenerek bakardı hep. İçini çekerek okula devam eden arkadaşlarının çantasına, kıyafetlerine, kitaplarına bakıp, okuma özlemini bir türlü içinden atamıyordu. 

Bir taraftan işinin, mesleğinin inceliklerini öğrenmeye devam ediyor. Bir taraftan da başarılı bir insan olmanın idealini taşıyordu. İmanın, inancın insana verdiği ferahlığı tadıyor, Allah’a dualar ediyordu. Tek başına hayata tutunmanın yollarını, geleceğe ümitle bakmanın prensiplerini elde etmeye çalışıyordu.

Yıllar bir çırpıda geçmiş çocukluk yılları gerilerde kalmıştı. Büyümüş mobilyacı kalfası olmuştu. Yurttan reşit olup ayrılmıştı. Mesleğiyle ilgili çalıştığı işlerde askere gidinceye kadar harçlıklarını biriktirmişti. Sıkıntılar ve yokluklar çekmiş ancak hiçbir zaman ümidini, enerjisini, başarılı olma inancını ve maneviyatını kaybetmeden geleceğe hazırlanmıştı. 

Hayatta kimseye minnet etmeden, avuç açmadan, yardım almadan, kendisini çalışmaya veren Ahmet, bir usta olarak iş ve aile hayatında başarının merdivenlerini tırmanmaya başlamıştı. Sıfırdan zirveye çıkmayı anımsatan: Zirve Mobilya adıyla ticaret ve imalatlar yaptı. 

Allah ona atölye, tanıtım ve satış mağazası, araba, nakliye aracı, ev verdi. Çalıştırdığı işçileri ve itibarı oldu. Oğlu mimarlık, kızı elektronik mühendisliği eğitimine başladı. Böylece Ahmet’in okuma hayalleri çocuklarında gerçekleşiyordu.

Kendisi istikrarlı, düzenli, dürüst ve başarılı bir iş sahibi ve aile babası olarak yetiştirme yurdunu ve oradaki çocukları hiç unutmamıştı.

Yumuşak kalpli, mütevazı ve çalışkan Ahmet’i genç yaşta, varlıklı ve en mutlu zamanında yakalayan amansız hastalık, dünyadaki her şeyden ayrılığı ve ebediyete yolculuğunu haber veriyordu… Yusuf (a.s.) gibi daha güzel bir âleme “Teveffeni..” sırrıyla razı oluyordu. 

Ahmet Usta, vefatından önce son telefon görüşmemizde huzurlu, neşeli ve mütevekkil bir sesle:“Hastalar Risalesini” okuyarak ferahladığını anlatmıştı. Mekânı Cennet olsun…

Okunma Sayısı: 1928
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı