"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yarım kalan selam

Muzaffer KARAHİSAR
26 Temmuz 2016, Salı
Her gün biteviye devam edip giden hayat refleksi içerisinde sıradan ve önemsiz gördüğümüzden fark etmediğimiz onca olaylar, kişiler; zaman, mekân içinde görünür kaybolurlar. Onlar günlük yaşantımızın içinde devam edip giderken ülfetten, yeknesaklıktan değerini anlamayız, üzerinde durmayız.

Aslında her şeyin kâinat içinde ve yeryüzünde kendine göre bir yeri ve değeri vardır. Bu bir insansa hayatı, hatıratı, duyguları, düşünceleri, hayalleri, umutları, özlemleri, anlatılmamış, bilinmezlikler içinde yazılmamış hikâyeleri vardır.

Devamlı açık duran çalışma odamın kapısının önünden her sabah ve akşamüzeri geçer. Yarı felçli, konuşamayan, vücudunun yarısını, tek kolunu kullanabilen sessiz bir insan, Mustafa Amca. Bastonuyla yürür, gezer. Masum duruşu, kibarlığı, kendi iç dünyasındaki değerleriyle yaşayan ve başkasını rahatsız etmeden kendi halinde, sessizlik içinde yaşayan bir insan. 

Sabah işyerine geldiğimde masada duran, yapılması gereken günlük işleri planlarken O, ağır aksak yürüyüşüyle kapının önünde belirir. Fark etmesem bekler, göz göze geliriz. Koluna taktığı bastonuyla sağlam kolunu yukarıya kaldırır, eliyle selam verir. El işaretiyle mukabil selamı alır, tebessüm eder, geçer. Yüzünde tebessüm göremediğim zaman, arkasından dışarı çıkar, bahçede buluşuruz. Birkaç söz, işaret ve ısmarlanan bir çay onu mutlu etmeye yeter, asık yüzünde hüzünler kaybolur, güller açar.

Uzun süredir devam eder bu selamlaşma, başkaları fark etmese de Onunla benim aramda özel bir samimiyet ve ünsiyet meydana getirdi. Her sabah işe başlarken, giyinmiş, kuşanmış, hazırlanmış olarak, gecikmeden aynı saatte aşağıya inmek ve selamlaşmak için heyecanla hazırlandığını belli oluyor.

Yeryüzünde kıymetli bir varlık olarak Allah’ın mülkünde teslimiyetle, şükür ve rıza ile şikâyet etmeden yaşayan Mustafa Amca, o gün sabah kapının önünde, aynı noktada mutat selamına mukabil selamını aldı. Yüzünde belli belirsiz endişe sezilse de fark ettirmiyordu. 

Her zaman olduğu gibi akşamüstü mesai bitimine yakın aşağıya inip kapının önüne gelmiş. Kısıtlı hayatıyla, derdini kimseye anlatamasa, konuşamasa da  gurbette, yalnız bir insan olarak yaşarken alıştığı, kanaat ettiği, mutluluk iksiri olan selamlaşmayı ummuş, bir süre beklemiş.

Hiç kapalı görmediği kapının duruşuna anlam verememiş. Gönülden gönüle akan muhabbetin önüne sanki sıra dağlar konmuş gibiydi. Dili konuşsa ve Hasan Feyzi’nin şiirini okumuş olsaydı, o da belki aynısını söylerdi: 

“Yine sen, yaş yerine kan akıtıp ağla gözüm…/ Çünkü hicran dolu kalbim yine hicran olacak.”

İçimizi kemiren menhus ayrılığın mukadder ve mahzun adımların peşinde gölgemle birlikte yürümüştüm. El salladıklarım gerilerde kaldı, sessizlik içinde düşünceli, tereddütlü bakışlarla.

Kapı önünde öylece kalan Mustafa Amca, kimseye hiçbir şey söylemeden başını önüne eğerek veremediği selamıyla ağır aksak buğulu gözlerle geri dönüp gitmiş. Gurbet akşamlarından birisi daha siyah tül gibi onun kederli kalbindeki duygularını perdeleyip örtmüştü.

Okunma Sayısı: 1276
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Zerre

    26.7.2016 11:02:38

    Ah be abi, ağlattınız beni. Nice hikayeler var yaşanan sizin gibi. Kiminin öğrencisi öyle kapıda kalakaldı belki. Kiminin hizmetlisi, eri. Bu süreçten ne hikayeler çıkacak kimbilir?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı