"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yaşanmış hayat hikâyesi

Muzaffer KARAHİSAR
03 Temmuz 2018, Salı
Fırtınalı gençliğin, debdebeli güzelliğin duygusallık çağından başlayıp ömrün çileli basamaklarından geçerek ihtiyarlık sabahında uyanıncaya kadar geçen uzunca bir serüven. Kış çiçeğine benzeyen yaşlılığın ağır yükü, eskimiş zamana ve hayatın yalın haline dokununca; gençlik günleri yad ediliyor, mumla aranıyor.

Yaşanmış bir hayat hikâyesini satırlara dökmenin zorluğunu tahmin edersiniz. Sanki asırlık bir ağacı bütün safahatıyla yoğunlaştırıp küçük çekirdeğine geri yerleştirmek gibi bir şey… O hayatı yaşamak elbette daha zor. Fırtınalı gençliğin, debdebeli güzelliğin duygusallık çağından başlayıp ömrün çileli basamaklarından geçerek ihtiyarlık sabahında uyanıncaya kadar geçen uzunca bir serüven. Kış çiçeğine benzeyen yaşlılığın ağır yükü, eskimiş zamana ve hayatın yalın haline dokununca; gençlik günleri yad ediliyor, mumla aranıyor. 

Yönetim odasının boşalmasını fırsat bilip kendimi dışarı attım.  Bahçede dolaşıp nefes alarak zihni yorgunluğumu gidermek istiyordum. İleride ağaçların yanında ücra bir yerdeki bankta, başını öne eğmiş, tek başına oturan bir kişi gördüm. O tarafa doğru yürüdüm. Yaklaşınca kuruma yeni kabul ettiğimiz yaşlı teyze olduğunu fark ettim. Benim geldiğimin farkında olmadan oturduğu yerden bastonunun ucuyla yeri kazar gibi oyalanıyordu. Üstesinden gelemediği sıkıntılarını ya da zihnini meşgul eden kederlerini bastonla ezip yok etmek, toprağa gömüp kurtulmak istercesine derin düşüncelere dalmıştı. 

Yaklaşıp selam verince beni yabancıladı, tedirgin oldu. Bastonu öylece bırakıverdi. Tülbendiyle yüzünün açık tarafını kapatıp, yan döndü. Bizleri tanıması, ortama alışması için kendimi tanıtıp destur istedim, izniyle banka oturdum. Biraz sohbet ederek bizlere ünsiyet etmesini, güven sağlayıp rahatlamasını istiyordum. Dosyadaki yazılı bilgilerden başka neler var? diye düşünsem de soru yağmuruyla hayat çizgisindeki gizemlerin örselenmesini istemiyordum.

İlk soru, ondan geldi: “Beni buraya sen mi aldın?” Söyleyiş tarzından memnun olmadığını anladım. Zamanla alışacağını, öteki yaşlıları, kurumun hizmetlerini seveceğini söyledimse de boşalmış bir zemberek gibi durmadan başladı anlatmaya. Ne sevmesi, ne alışması? Benim yurdum yuvam dağıldı gitti! Perişan olduk, mağdur olduk. O anlattıkça içimden suçluyu arıyordum ve anlattıklarını dikkatle dinliyordum. Evde herkes bir yerlere savruldu gitti! Sözüyle sanki bir felaketten bahsediyordu. İçinde bastırdığı duygular birden infilak etmiş gibi anlatıyordu. Kadınca bir gelinim vardı. Yaptığı yenir, diktiği giyilir, temiz, tertipli düzenli bir kızcağızdı. Yetim büyümüş, beni öz annesi gibi sever, bir dediğimi iki etmezdi. Herkese karşı güler yüzlü tatlı dilli, iyilik sever, müşfik bir insandı. Akılsız oğlum, onun çocuğu olmadı diye çıkardı. Gözyaşını akıtarak gitti! Oğlana ne kadar karşı gelsem de kâr etmedi, yalvarsam da beni dinlemedi. Daha sonra aradı, taradı şimdiki meymenetsizi getirdi.  

Herhalde bizlere önceki hanımının intizarı dokundu. Evden giderken çok ağlayıp ilenmişti, çok beddua etmişti. Oğlumun getirdiğinin yaşı kendinden küçük, peş peşe beş tane çocukları oldu. Oldu olmasına da evin beti bereketi gitti, huzurumuz kaçtı. Her gün tartışma, her gün kavga! Seslerin, bağrışmaların ayyuka çıktığı bir evde beraber oturuyorduk yıllarca. Akşamları sarhoş gelmeye başlayan oğlum, eşini dövmeye başladı. Hanımı da çocukları dövmeye, beni azarlamaya, evden kovmaya başladı.

En son ben komşudayken oğlum eşini dövmüş! Evden ayrılınca, hanımı çocukları dövmeye başlamış. Eve vardığımda hepsi ağlaşıyordu. Annesi onları susun diye tekrar dövmeye başladı. Ben “Yapma kızım onlar sabi, aklı ermez” dedim. Bana “Sen karışma, moruk!” diye belime tekme vurunca düştüm. Beni hastaneye kaldırdılar. Buraya hastaneden geldim. Gelini, hastanede psikoloji servisine yatırmışlar. Devlet gelip çocuklara el koymuş, bakım altına almış. Küçükleri ailelere bakıma vermişler. Büyük oğlan hiçbir yeri kabul etmemiş. “Babam gelecek beni alacak” diye her gün kapının önünde oturup ağlarmış. Buna yürek dayanır mı? Ben ne yapayım şimdi belim tutmuyor. İyice yaşlandım. Kamburum çıkıncaya kadar onlara hizmet ettim. Alınterim el emeğimi yıllarca biriktirdiklerimi tükettiler. Elimde avucumda ne varsa harcadım. Hepsinden vazgeçtim. Huzurum kalmadı. Bir güler yüze, muhabbete, tatlı söze muhtacım. Şimdi o saraya benzeyen evde baykuş gibi sarhoş oğlan tek başına kaldı. Her şeyim darmadağın oldu. Bütün ümitlerim boşa çıktı. Bu dünyada bana huzur namına bir şey kalmadı. Ancak ağlamaya gücüm yetiyor…

Bahçede her şey bir film şeridi gibi donmuş. Güneş, çiçekler, durmuş, kuşlar susarak bizi izliyor gibi sessizlik içindeydik. Hayatı, duyguları acılara bezenmiş yaşlı kadın, yüzündeki yılların yorgunluğuyla ve buğulu gözleriyle her şeyi kesintisiz bir çırpıda anlatıyordu. Onu sükûnetle, dikkatle dinliyordum. Kendi oğluna derdini döken bir anne gibi içine sığdıramadığı, tahammül sınırını aşmış sorunlarını, hislerini anlatarak rahatlamak istiyordu. Sesi çatallandı. Hıçkırın ritmi gittikçe artarak anlatmasına mâni olmaya başladı. Belki anlatacağı çok şeyler vardı. Aniden boşalan gözyaşlarıyla sessizlik başladı!

Yaşlı bir annenin kırık kalbi karşısında ilk defa bu kadar kendimi çaresiz ve bedbin hissetmiştim. Onun dertleri empatiyle içime taş gibi oturmuştu. Bastonun ucundaki toprak taneleri gibi ezilip ufalanmıştım. İçimde beni esir alan nefis, enaniyet, hubbucah duygularım aniden dibe vurmuştu.

Ona, “Allah her şeye kadir’dir. İnşallah düzelir. Üzülme, Allaha güven, tevekkül et” demek cesaretini kendimde bulamadım. Ancak bir faninin yüreğini yakan sıkıntıların bilinmesi, çarenin beraber düşünülmesi gerekiyordu. Daha iyi bir zamana, huzura varabilmek için ilk adımı beraber atmıştık. Bundan sonraki zamanlarda peyderpey iman hakikatleri ve moral değerlerimizle iç dünyamızı aydınlatmaya, İslam’ın bahşettiği iki cihan saadetini tatmaya gelmişti sıra...

 

Okunma Sayısı: 5393
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı