"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Devam eden çarpıklık

Naci TEPİR
25 Mayıs 2017, Perşembe
YANLIŞTA ISRAR ARTIK YETER -93-

RESMÎ MERASİMLER

Geçen 19 Mayıs Cuma günü, ülke genelinde “Gençlik ve Spor Bayramı” adıyla kutlamalar vardı. Halkın bir çoğu 19 Mayıs’ta niçin tören yapıldığını bilmediği için umursamıyor. Bilenler de, resmî ideoloji tarafından –bilhassa okullarda– gerçekler örtbas edilip, yanlış bilgilendirildiği için benimsemiyor. 

Şöyle ki: Birinci Dünya Harbi’nin sonunda yer yer istilâ edilen vatanın kurtulması için başlayan “İstiklâl Harbi” (1919 – 1922), son ve 36. Osmanlı Padişahı rahmetli ‘Sultan Vahdettin’ tarafından planlanmıştır. Sultan, ülke ileri gelenleriyle günlerce sarayında istişare toplantıları yaparak, ülkenin kurtuluşu için bir çok çare arayışı içinde olmuştur.  

Büyük insan, şefkatli sultan bu görüşmelerin sonunda, kendi bütçesinden 30 bin (veya 40 bin) altın lira vererek, 3. Ordu Müfettişi göreviyle M. Kemal’i ve bir grup subayı, İstanbul’un Karaköy limanından 16 Mayıs 1919 günü, dayalı döşeli bir gemiyle kendisi bizzat Anadolu’ya uğurlamıştır. Ayrıca, İslâm Halifesi sıfatıyla da el altından bir tamim neşrederek, Allah (cc), din, namus ve vatan için Müslümanları cihada dâvet etmiştir! Halkımız, imanından aldığı bir kuvvetle Halife’nin bu çağrısına uyarak tekrar silâha sarılmıştır!

ÖRTBAS EDİLEN BEDİÜZZAMAN GERÇEĞİ

Kurtuluş Savaşı Döneminde (1918 –1922) bir çok vatanperver aydın Anadolu’da Kuvay-ı Milliye faaliyetlerine katılmışlardı. Bediüzzaman Said Nursî (ra) ise, İstanbul’da işlerin henüz bitmediğini ve asıl lüzumlu çalışmaların merkezi durumunda olması dolayısıyla her tehlikeyi göze alıp İstanbul’dan ayrılmıyordu.  

Bu sıralarda İngilizler, sinsi faaliyetleriyle halk arasında bölücülük yaparak, halkı kendilerine taraftar yapmaya çalışıyorlardı. Hatta, bazı önemli âlimlerin de içinde bulunduğu “İngiliz Muhipler Cemiyeti (İngilizleri Sevenler Derneği)” adıyla bir dernek kurulmuştur. Bediüzzaman Said Nursî, büyük bir gayret göstererek İngilizlerin dessas (aldatıcı) ve koyu bir İslâm düşmanı olduğunu anlatıp, halkın büyük bir kısmını, özellikle ulemayı İngilizlerin aleyhine çevirmeyi başardı. Bu tehlikeli ortamda, kefenini boynuna takıp, gece gündüz demeden çalışıyordu. Yayınladığı “Hutuvat-ı Sitte” (Şeytanın Altı Oyunu) adlı eserini el altından dağıttırmış, böylece İngilizlerin oyunlarını büyük ölçüde bozmuştu. Ayrıca, İngiliz Anglikan Kilisesi Başpapazının, alaycı bir tavırla, Osmanlı Meşihat (Diyanet işleri) Dairesine sorduğu bir takım sorulara altı yüz kelimeyle cevap istemesine karşılık Bediüzzaman, cesur ve pervasızca İngilizlerin zalimliklerini yüzlerine vurarak, kısa ve hakaretli ve susturucu bir cevap vermiş, sonunda şöyle demiştir: “Tükürün o ehli zulmün o merhametsiz yüzüne!1    

Bundan başka halkın ahlâkını bozmak suretiyle direnme gücünü kırmak için çeşitli teşebbüslerde bulundular. Bunlardan biri de, gemilerle içki getirerek Müslüman halka bedava dağıtmalarıydı. Bu durum karşısında Bediüzzaman, değerli birkaç âlim arkadaşıyla birlikte 5 Mart 1920’ de “Hilal-i Ahdar” (Yeşilay) adıyla bir cemiyet kurdular. Günümüze kadar hâlâ varlığını sürdüren bu cemiyetin gayesi, içki ve benzeri zararlı maddelerle mücadele etmektir. 

Yine İngilizler, zor kullanarak Şeyhülislâm Dürrizade Abdullah Efendi’ye, Anadolu’daki Kuvay-ı Milliye faaliyetlerine karşı fetva verdirdiler. Bediüzzaman Said Nursî bu fetvaya karşı çıkarak; “İşgal altındaki bir memlekette, İngilizlerin tazyikiyle verilen fetva mualleldir (sakattır), mesmu olmaz (değer verilmez). Düşman istilâsına karşı harekete geçenler, asi değillerdir, fetva geri alınmalıdır.” deyip, düşmanın lehinde verilen bu fetvanın etkisiz hale gelmesine çalışmıştır.  

Bediüzzaman’ın bütün bu faaliyetleri ve yayınladığı karşı fetvası, İngilizlere büyük engeller teşkil ediyordu! Nihayet, İngiliz Başkomutanlığı, onun hakkında vur emri çıkartmıştır. Bunu öğrenen Bediüzzaman, hiç telâş etmeden “Tevekkeltü Alallah, ecel birdir değişmez” diyerek, faaliyetlerine devam etmiştir. Fakat, İngiliz Başkomutanlığı, muhtemel gelişmelerden korktuğu için, bu kararı geri almak zorunda kalmıştır! 

BEDİÜZZAMAN’IN ANKARA’YA DÂVET EDİLİŞİ

Bediüzzaman’ın tek başına bir ordu gibi faaliyetlerini taktir eden Ankara Hükümeti ileri gelenleri, başta M. Kemal olmak üzere, onu defalarca Ankara’ya dâvet ederler! (Kaynakların belirttiğine göre bu dâvet 17 kere yapılmıştır!) Ankara’ya gelişinde TBMM tarafından büyük bir merasimle karşılanır! 

Bir gün M. Kemal Celal Bey (Bayar) vasıtasıyla Bediüzzaman’ı makamına dâvet eder ve ayakta karşılayıp yer gösterir. 

Hoş geldiniz faslından sonra Bediüzzaman’a: 

“Siz hem İstanbul’un, hem dünyanın gidişatını biliyorsunuz. Bizim gayemiz de malûmunuzdur. Birlikte çalışalım ve şu memleketi kurtaralım” der. 

Bediüzzaman da: “Hepimiz bunun için gayret ediyoruz.” diye cevap verir.

Daha sonra Mustafa Kemal’in, devleti yeniden inşa etmek, milleti medeni milletler seviyesine çıkarmak için bazı inkılâpları yapmak fikrine karşı şu nasihatte bulunur:

“Devlet binası adalet üzerine kurulmalıdır. Zorbalıkla kurulan binanın ömrü uzun olmaz. Adaletle kurulan bina ise, kolay kolay yıkılmaz. Onun için yaptığınız ve yapacağınız her işte adaletli davranınız. Eğer illa da değişiklik yapmak gerekiyorsa, doğrudan doğruya Kur’ân’a yönelip, İslâmiyetin kudsî emirlerinin ışığı altında yapmak lâzımdır.” deyince, bu defa Mustafa Kemal şöyle der:

“Ben de sizden, bana yardımcı olmanızı isteyecektim.” 

Buna karşılık Bediüzzaman:

“Hangi sıfatla yardımcı olacağım?” diye sorar. 

İşte o zaman cazip teklifler sıralanır:

“Önce sizi Meclise mebus yapalım. Sonra da Darü’l-Hikmetteki vazifenizi karşılayacak bir vazife verelim. Bunlara ek olarak da sizi Vilâyeti Şarkiye’ye (Doğu İllerine) Şeyh Sünusi yerine Vaiz-i Umumi (Genel Vaiz) tayin edelim. Ayrıca, ikametiniz için bir köşk ayırıp, emrinize araba verelim, en yüksek dereceden maaş bağlayalım ve birlikte çalışalım” der. 

Bediüzzaman ise: “Tekliflerinizi kabul edemem.” deyince; “Neden?” diye sorar. “Çünkü bunların hepsi benim şahsıma yapılan teklifler. Halbuki ben menfaat için değil, vatan ve millet için hizmete talibim.” 

M. Kemal, “O halde sen de vatan ve millet için iste. Yapılmasında fayda gördüğün en büyük düşüncen nedir?”

“Şarkta ‘Medresetü’z-Zehra’ adında bir üniversite kurmak” der. M. Kemal, “Kuralım” deyince, Bediüzzaman, “Ama buna da ancak Meclis karar verebilir” der ve Meclise ne kadar ehemmiyet verdiğini gösterir. Bu teklifi de Mustafa Kemal tarafından uygun bulunur ve konu Meclis’e götürülür. Nihayet M. Kemal’in de içinde bulunduğu 163 mebus teklifi imzalar (….) 

Elhasıl; gelecek kuşaklara, bütün eğitim kademelerinde tarihi gerçeklerin örtbas edilmeden ve çarpıtılmadan dosdoğru öğretilmesine şiddetle ihtiyaç var!

NOT: 27 Mayıs Cumartesi saat:12’de Vakıf’ta Kâzım Güleçyüz “Risale-i Nurda Hayat Prensipleri” konulu bir seminer verecektir.

Okunma Sayısı: 2178
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı