"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tersyüz edilen zafer

Naci TEPİR
13 Eylül 2018, Perşembe 01:12
30 Ağustos, Yakın tarihimiz açısından mühim bir gündür! Çünkü 30 Ağustos 1922 günü, “Büyük Yunanistan” hayaliyle, başta İzmir’i ve Batı Anadolu’nun büyük bir kısmını işgal ederek, halkımıza büyük zulümlerde bulunan Yunan sürülerinin denize döküldüğü gündür!

İman gücüyle kazanılan bu Büyük Zafer, her yıl aynı gün “Zafer Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Böyle muhteşem bir zaferin kazanılmasındaki yegâne saik, “Allah (cc), Kur’ân, vatan ve namus için eli silâh tutanların cihada çağrılmaları” olmuştur. Zira, “Yunanlılar’ın galip gelmesi halinde, Kur’ân-ı Kerîm’e –haşa- hakaret edecekleri ve Kur’ân sayfalarını başka yerlerde kullanacakları” tehdidi vardı. Elbette, bu tehdidi boşa çıkaran böyle bir zafer, büyük törenlerle kutlanmaya değer. Ne var ki, bu kutlamalar sadece resmî geçitlerle, hamasi nutuklarla, kokteyl ve balolarla zafer sarhoşluğu şeklinde geçiştirilmemeli. Böyle bir zaferin ruhu olan mânevî yönü ihmal edilmemelidir. Tören esnasında, şehitlerimizin ve gazilerimizin aziz ruhları için –ilk TBMM’nin açılışında olduğu gibi- Kur’ân-ı Kerîm hatimleriyle mevlid okutulup, kurbanlar kesilip, duâlar edilmeli. İşte o zaman zaferin ruhuna ve halkımızın inancına tam uygun olarak benimsediği bir kutlama olmuş olur. Aksine, kutlama sadece geçiştirilmiş olup, gerçek ruhunu yansıtamaz.

SAYFANIN ÖTEKİ YÜZÜ

Yunan’ı ülkeden kovmak, dolayısıyla Kur’ân’ımıza ve ülkemize yapmayı plânladığı her türlü küstahlığa meydan vermemek için, kahraman ecdadımız îmanından aldığı güç ile canını dişine takıp büyük bir zafer kazanmıştır. Ne var ki, Allah (cc), Kur’ân, vatan, namus, istiklâl için hayatlarını seve seve feda eden bu mübarek insanlar, sonraki yıllarda camilerin kapatılacağından, Kur’ân-ı Kerîm’in yasaklanacağından ve bunun gibi dîni inançlarına ve örfüne aykırı bir takım yasaklar getirileceğini tahmin bile edemezlerdi. Bin yıl İslâm’ın bayraktarlığını yapan kahraman ordumuzun mensuplarından “namaz kılıyor veya hanımının başı örtülü” diye ordudan atılmalar olacağı akıllarının köşesinden geçmezdi. Bütün bu menfi gelişmeler, bu büyük zaferi gölgelemiş, tersyüz etmiştir. Ayrıca, zaafı milliyete (millî bağların zayıflamasına) sebep olmuştur. Bu gün yaşadığımız iç ve dış buhranlar, kaos ve bilhassa terör belâsı, bu zaaftan kaynaklanmaktadır! Darbeciler, Balyozcular, Ergenekoncular, düşmana maşalık yapanlar ve casuslukta bulunanlar, bu zaafın neticesinde, içimizde palazlanmışlardır! Yani, kurt gövdenin içine girmiş. Gövde yaralı, perişan!

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ’NİN BAKIŞ AÇISI

O tarihlerde İstanbul’da bulunan, tek başına işgal kuvvetlerine karşı büyük mücadeleler veren ve TBMM’nin büyük takdirini toplayan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, bir çok defa Ankara’ya dâvet edilir. (kaynaklarda 17 defa dâvet edildiği kayıtlıdır.) Nihayet 30 Ağustos Zaferi’nden bir müddet sonra, Ankara’ya gittiğinde, bir zındıka (Allah’ı inkâr) fikrinin perde altında, zafer sarhoşluğundan istifade ederek yayılmaya çalıştığını fark eder ve bu durumu şöyle anlatır:

“Bin üç yüz otuz sekizde (Rûmi takvime göre) Ankara’ya gittim. İslâm ordusunun Yunan’a galebesinden neş’e alan ehl-i imânın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için, dessasâne (hile ile) çalıştığını gördüm. ‘Eyvah’ dedim. ‘Bu ejderha, îmanın erkânına ilişecek!’ diyerek, Allah’ın varlığını ve birliğini isbat sadedinde (mevzusunda) çok değerli bir eserini neşrettiğini beyan eder.1

Ayrıca, milletvekillerinin bir çoğunun namaz kılmadığına üzülür. Onları gafletten uyarmak için, neşrettiği ve “Ya eyyühel meb’usin (Ey meb’uslar)” hitabıyla başlayan on maddelik beyannamesini neşreder. 

Bu beyannamedeki ikazlardan  bazıları:

“Ey mücahidin-i İslâm ve ey ehl-i hal ve akd (zor meseleleri halledenler)!

“Bu fakirin bir meselede on sözünü, birkaç nasihatini dinlemenizi rica ediyorum.

“Şu muzafferiyetteki harikulâde (olağanüstü) nimeti İlâhîye bir şükür ister ki, devam etsin, ziyade olsun. Yoksa, nimet böyle şükür görmezse, gider. Madem ki Kur’ân’ı Allah’ın tevfikiyle düşmanın hücumundan kurtardınız; Kur’ân’ın en sarih (açık) ve en kat’î emri olan salât (namaz) gibi feraizi imtisal  etmeniz (emre uymanız) lâzımdır, tâ onun feyzi, böyle harika suretinde üstünüzde tevali ve devam etsin.

“Âlem-i İslâm’ı mesrur ettiniz (sevindirdiniz) muhabbet ve teveccühünü kazandınız; lâkin, o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeairi İslâmiyeyi (İslâmın emirlerini) iltizam ile olur.  

“Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatin ruhu olan şahs-ı mânevî (cemaatin meydana getirdiği mânevî şahıs) daha metindir. (...) Harice karşı kazandığınız iyiliği, dahildeki fenalıkla bozmayınız. Bilirsiniz ki ebedî düşmanlarınız ve zıtlarınız ve hasımlarınız İslâmın şeairini (şartlarını) tahrip ediyorlar. Öyle ise zarurî vazifeniz, şeairi ihya ve muhafaza etmektir. Yoksa, şuursuz olarak şuurlu düşmana yardımdır. Şeairde tehavün (hafife almak), zaaf-ı milliyeti gösterir. Zaaf ise, düşmanı tevkif etmez (durdurmaz), teşci eder (cesaretlendirir).” 2

Bugün kazanmamız gereken asıl ZAFER, gövdeye giren kurtları temizlemek, dolayısıyla gövdeyi kurtarmak olacaktır!..

Dipnotlar:

1- Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İst. 2011, s. 420. 2- Tarihçe-i Hayat, İst. 2007, s. 220-225.

Okunma Sayısı: 1134
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı