"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zararlı telkinler

Naci TEPİR
20 Kasım 2014, Perşembe
Eski İlkokul Türkçe kitaplarında, “Sen ol çocuğum” başlığını taşıyan bir şiirde şu mısralar vardı: “Eskiyi unut, yeni yolu tut; /Türklüğe umut, sen ol çocuğum!”

Şiirde kastedilen mânâ, bin yıldan beri âlem-i İslâm’a bayraktarlık yapmış, dünyaya iman, insanlık, adalet ve medeniyet dersi vermiş, rehberlik etmiş -Medar-ı iftiharımız olan- kahraman ecdadımızın, şerefli mazisini unut(tur)maktır! 
Peki, bu mümkün mü? Unut(turul)ma işini kimler ve niçin arzu etmiştir? Tek partili (CHP’nin) despot iktidar dönemi (1923-1950) tatbikatlarını yansıtan ve tesirinden hâlâ kurtulamadığımız bu düşüncenin ülke açısından zarardan başka ne gibi faydaları (!) olmuştur? 90 seneden beri bu istikamette –bilhassa eğitim alanında- yapılan bütün tahripkâr faaliyetlerle millet adeta soysuzlaştırılmak istenmiştir! Öyle ki, milletin maddî ve mânevî genlerine el atılmış, ahlâk ve maneviyatı tahrip edilmeye çalışılmıştır. Adeta, halka karşı savaş açılmıştır! Bu gayretler kimlere yaramıştır? Bu zihniyette olanlara sorulsa ki: “Söyleyin yahu, siz kimden yanasınız”; ne cevap verecekler?
Böyle bir zırvalamanın mantığı yoktur. Esasen, “Zırva tevil götürmez” diye bir atasözü vardır. Yani, akıl ve mantık dışı düşünceler açıklanamaz! “Tarih İlmi” yok edilebilir mi? Geçmişteki hadiseler ne kadar uyduruk ve tek taraflı anlatılıp yazılsa da (bizdeki “İnkılâp Tarihi” gibi), eninde sonunda “Tarih” gerçekleri ortaya çıkarır! Hangi çeşit olursa olsun, despotluk bunu zulümle, baskıyla asla engelleyemez ve engelleyememiştir de!..

UNUTULMAZ ESKİ

7. asrın ortalarında ve Emeviler Devrinde (661-750) Müslüman olmaya başlayan ecdadımız Oğuz boyları, Abbasiler Devrinde (750-1250) İslâm ordularında ve devlette önemli mevkilere yükselmişlerdir. 10. asırda toptan Müslüman olan Oğuz boyları, ilk Müslüman Türk devletleri olan Karahanlılar (840-1212) ve Gazneliler (969-1187) Devletlerini kurdular. Müslümanlığın Asya’da (Osmanlılar zamanında Avrupa’da) yayılmasında büyük hizmetlerde bulundular ve İslâm’ın bayraktarlığını üstlendiler. Ayrıca, zaman akışı içerisinde kurulan Büyük Selçuklu Devleti, Anadolu, Suriye, Kirman ve Horasan Selçuklu Devletleri, Anadolu Beylikleri ve Osmanlı Devleti (1299-1920) ile İslâm’ın bayraktarlığını 20. asıra kadar devam ettirdiler. Bu bayraktarlık günümüzde -zımnen de olsa- devam etmektedir.
Kahraman ecdadımız, bu bin yıllık zaman dilimi içerisinde İstanbul’un Fethi (1453) ile “Rönesans”ın açılması gibi dünyaya yön verecek, ilim, kültür, mimari ve san’at ve sair medeniyet alanında rehberlik edecek önemli gelişmelere imza atmıştır. Bütün bu sahada otoritesini hâlâ devam ettiren âlim, sanatkâr ve fikir adamı yetiştirmiştir. 
Şerefli mazimizin (Eski’nin) en son misallerinden işte İstiklâl Harbimiz. Birinci Dünya Harbi (1914/1918) sonunda ülke işgal altındayken, büyük insan, şefkatli Sultan Vahdettin, sarayında yapılan görüşmelerin sonunda, Kurtuluş Savaşı’nı (1919-1922) bizzat kendisi planlamıştır. Kendi bütçesinden 30 veya 40 bin altın lira vererek, 3. Ordu Müfettişi göreviyle M. Kemal ve bir grup kurmayı bu işe memur eder. Bu kişileri İstanbul’un Karaköy limanından 16 Mayıs 1919 günü, dayalı döşeli bir gemiyle (Kırık gemi masalı tamamen uydurmadır.) bizzat Anadolu’ya uğurlamıştır. Ayrıca, İslâm Halifesi sıfatıyla el altından bir tamim yayınlayarak, Allah (cc), din, namus ve vatan için Müslümanları cihada dâvet etmiştir! 
Birinci Dünya Harbinden yeni çıkmış, pek çok kayıp vererek perişan ve bitkin bir hale gelen ülkemiz insanları, imanından aldığı bir kuvvetle Halife’nin bu buyruğuna uymuş ve canını dişine takarak tekrar silâha sarılmıştır! İşte unutturulmak istenen “Eski” bir tarih levhası!..
Fakat, bu iman aşkıyla silâha sarılan, temiz kanlarını Allah (cc), din, vatan ve hürriyet uğrunda feda eden bu mübarek ecdadımızın, gelecekte Kur’ân’ın yasaklanacağı, camilerin ahıra çevrileceği, dinî mefhumlara karşı savaş açılacağı ve sair halkın inançlarına ters düşen icraatların yapılacağı hiç akıllarının köşesinden geçer miydi?!
Ne gariptir ki, hem geçmiş kötülenerek unutturulmak isteniyor, hem de millî günlerde, meselâ TBMM’nin ilk açılış günü olan “23 Nisan (1920) Millî Hâkimiyet Bayramı” ile Cumhuriyetin ilânı olan “29 Ekim (1923) Cumhuriyet Bayramı“ kutlamalarında geçmişle övünülerek nutuklar atılıyor! İşte resmî ideolojinin çelişkisi!
Bu kahraman ecdadın torunlarına ve gelecek kuşaklara, bütün eğitim kademelerinde tarihi gerçeklerin örtbas edilmeden ve çarpıtılmadan dosdoğru anlatılması en mühim vazifelerimizden olmalı!
Eskiyi unutturmak yerine, şerefli tarihimizle olan bağlarımızı kuvvetlendirip geliştirmemiz ciddî ve gerçek bir eğitimin gereğidir!

Not: 22 Kasım 2014 Cumartesi saat 15.00’da Vakıfta Dr. Bahri DAYIOĞLU “İkinci Diriliş’ te ‘Acbü’zzeneb’in Rolü” konulu bir seminer verecektir. (Hanımlar için yer ayrılmıştır.)

Okunma Sayısı: 992
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı