"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Adaletin tahakkuku ve zulmün karşısında durmak

Nejat EREN
26 Aralık 2014, Cuma
Adalet mülkün temelidir.” İdeolojiler, adaletin önüne ve yerine geçmemeli.

Tarafgirlik, rövanş alma, ölç alma gibi kavramlar da adalet sarayının harim-i ismetine asla girmemeli.  

Ama maalesef Türkiye şu anda bir akıl tutulması yaşıyor. Askerlere atfedilen “Balyoz, Ergenekon” dâvâlarından sonra kamuoyu şimdi de sivillere yönelik “paralellik” histerisine yakalandı. Neyin, kimin, ne kadar suçlu, masum veya haklı olduğunda zorlanıyoruz. Çünkü her şey bir anda ters yüz oldu!

Adalet, hukuk, demokrasi, hürriyet kavramları insan onuru ve haysiyetiyle örtüşen hakikatlerdir. Ama bunun düşünülmesi yerine kamuoyu şu anda “yargı, savcı, hâkim, HSYK, rüşvet, yolsuzluk, ayakkabı kutuları, milyon dolarlar!” gibi çarpıcı ve sisli bir gündemle adeta esir alındı. 

“Balyozdan”, “paralel yapı”ya aniden nasıl ve kimler tarafından geçirildik? Büyük soru işaretleri! Değişen ve istenen ne? Gerçek adalet mi? Rövanş mı? Bir karartma mı? Hakaret ve itham mı? Çığlıkların arasında doğru hüküm vermek çok zor. Taraf olmak kadar, tarafsız kalabilmenin de çok zor olduğu bir konuma sürüklendik maalesef. Ortada müthiş bir oyun ve tuzak olduğu görünüyor. Yıllara dayanan “kuzu sarması!” dostluk!, nasıl bir anda düşmanlığa büründürüldü?  

İçimizi kanatan ve inciten, yıllardan beri bu kadar iç içe ve samimî, “İslâmî” kimliği kullanan iki ayrı grubun, acımasızca birbiriyle “çarpıştırılması!” ve sonu belli olmayan bir savaşa sürüklendirilmesidir! Toplum, ilk önce “Balyoz, Ergenekon gibi dâvâlarla!” bir süre meşgul edildi. Şimdi de “paralel yapı!” dâvâsıyla karşı karşıya bırakıldı. “Birincisi bir meçhule sürüklendi. Akıbeti henüz belli değil. Bu acaba milletin hür iradesine “ipotek koymayı” alışkanlık haline getiren “ihtilâlci düşüncenin” sorgulanmasını örtmek için bir manevra mı? Gerçekten böyle şeyler var mı,  yok mu? Bu sorulara cevap bulmak kolay değil. Öte taraftan, “hukuk”la bu kadar oynamak ve onu bu kadar siyasî hale getirmek vicdanlara sığıyor mu? Hakkın tecellisi için olan saydam ve berrak tarza evet! Çünkü “hak” ve “adalet” belli zümrelere ve şahıslara değil, herkese lâzım. 

Haksızlığa tepki sadece kendi “menfaatine” dokunulduğu zaman gösterilen tepki olamaz. Cihanşümul olan “adalet” kavramına sahip çıkmak bir insanlık vecibesidir. Adalet terazisi, ideoloji ve tarafgirlik kaldırmaz. Zulüm, baskı ve haksızlıkların hesabının sorulduğu yer adil ve bağımsız mahkemelerdir.

“Adaletin” tecellisi demek; devlet sistemindeki yargı kurumunun vazgeçilmez ihtisas sahibi yetkilileri tarafından, yazılı kanuna bağlı kalınıp, işlenen suçun karşılığını şahitlere ve delillerle dayanarak verilen vicdani hükümdür.  

“Beraat-i zimmet asıldır”, “Hüküm giymeden herkes suçsuz sayılır” prensibine herkesin uyması esastır. Siyasiler başta olmak üzere her türlü otorite, grup ve şahıstan gelebilecek tarafgirlik, inat, gerilim, baskı, yönlendirme, karartma ve tansiyonu yükseltmenin hiçbir şahıs ve zümreye faydası yoktur. Bu konuda planlı oyunlara, haksız avukatlığa soyunmak ne kadar zararlıysa; “rövanş ve öç alma” gibi bir anlayışı netice verecek tavır da o kadar yanlıştır. Karanlık senaryolarla işi sulandırma hiçbir şekilde kabul edilemez.  

Hukuk; tarafgirlik kaldırmadığı gibi; “rövanş ve öç alma” gibi bir anlayışı da asla kaldırmaz. Mahkemeler ve hâkimler şahane hür olmalıdır. Her ne sebeple olursa olsun artık baskı ve zulüm miadını doldurmuştur. İnsanca, hak ve adalet sınırları içersinde yaşamak her ferdin hakkıdır. Mazlûm ve mağdur kitlelerin yapılan haksızlılara daha fazla tahammül göstermesi artık mümkün değildir. Bunca karanlık iş ve ilişkinin kaynağı konumundaki kurumların, kendinden “imtiyazlı!” şahısların meydana getirdiği keşmekeş ve karanlık perdeler yavaş yavaş da olsa ortadan kalkmaya başlamıştır. Bu süreç böyle de devam edecektir.

İnsanlık âleminde en büyük gelişim ve arzu ise “kişisel hak, hürriyet ve adalet” anlayışında kendisini göstermektedir. Esen bu “demokrasi, adalet, hak ve özgürlük” rüzgârını tersine döndürecek takıntılar ve beklentiler boşunadır. Bunu engelleyecek menhus düşünce yıkılmaya mahkûmdur.

İtilmiş, horlanmış ve savrulmuş kitlelerin bu tür dışlanışlara karşı gösterdiği direnç duygusu galeyana gelmiştir. Zulme, baskıya, zorbalığa karşı şahsî savunma mekanizması harekete geçmiştir. “Hâkim güçlerin” kendilerini haklı çıkarmak için kullandıkları “savunma refleksleri” artık beyhudedir. 

Israrlı ve şuurlu bir şekilde insanlığın kurtuluş reçetesi olan İlâhî ve Kur’ânî hakikatlere bariyer örme oyun ve tuzağının da şifreleri artık çözülmüştür. Bütün dünyadaki masum kitlelerin hak arama serüveni artık durdurulamaz ve geri döndürülemez bir noktaya gelmiştir.

Konuya şahane bir örnek: Bir asra yakalaşan ömrünün tamamını bu vatan ve bu millet için şerefli bir mücadeleyle geçiren, bu topraklarda haksızlığa uğrama rekoru (!) kırmasına rağmen meşrûiyetten ve itidalden ayrılmayan, hürriyet ve hak kısıtlanmasında akıl almaz menfî muamelelere tabi tutulan Bediüzzaman Said Nursî’nin her konuda olduğu gibi “adalet, hürriyet ve hak arama” konusunda da yaptığı mahkeme müdafaaları bir “hukuk manifestosu” olarak insanlığın hizmetindedir. Onun bu konuda yaşayıp tesbit ettiği ana problem ve ortaya koyduğu çözüm çarelerine göz atmakta fayda var.

Bu ülkede meşrûtiyet-hürriyet-adalet, hak ve hukuk için meşrû zeminde her türlü baskı ve zulme kahramanca katlanan, mahkemelerde görevli zevatı rencide etmeden hak, hukuk ve adalet savaşı ve cihadı veren bir zata “adalet mücadelesi” payesi verilmelidir. 

Makul olan, meşrûiyet zemininde şahıs ve kurumları meşrû zeminlerinden saptırmadan, yıpratmadan, çözüm çarelerini akıl, ilim ve yaratılış kanunları ışığında bulup çıkarmak ve tatbikini yapmaktır.

Aksi takdirde ülkeyi ve insanımızı karamsarlık ve ümitsizlik sarmalına atan bu son derece hassas dönemden çıkmak zorlaşır. 

Karanlık odakların oyununa gelmemek ve çıkmaz bataklıklara saplanmamak için teyakkuzda ve uyanık olmalıyız. Her şeye rağmen ümitvar olmaya devam ediyoruz. Gerçek manada tecelli etmesini istediğimiz adalet ve hukukun üstünlüğüne karşı yapılacak her türlü müdahale ve baskıyı şiddetle kınıyor ve karşısında olduğumuzu net bir şekilde belirtmek istiyoruz.  

1944’lerin o karanlık devrinde, Denizli Ağır Ceza Mahkemesinde tecelli eden “Adalet, Hak ve hürriyetin”, Silivri’deki Mahkemede, Çağlayan’da, Beşiktaş’ta, bütün mahkemeler ve Anayasa Mahkemesinde de, tereddütlere mahal kalmadan tecellisini istiyoruz. Ülkemizin adalet terazisinin bayraklaşan isimleri ve temsilcileri olan Denizli Ağır Ceza Mahkeme Reisi merhum Ali Rıza Balaban ile üye merhume Hesna Şener Hanımefendinin ruhlarının şad olmasını diliyoruz. Afyon Mahkemesinin verdiği mahkûmiyet kararına karşı, yaptığı harika müdafaadan sonra telgrafla Zübeyir Gündüzalp başta olmak üzere maznunların beraatına hükmeden Ankara’daki Temyiz Mahkemesinin bu irade, hakperestlik, vicdan ve kararlılığının hâlâ devam ettiğine inanmak istiyoruz. Hak ve adaletin net bir şekilde tecellisini görmek istiyor ve bekliyoruz.

Önemli bir hatırlatma ve değerlendirme: Bu garip olaylara ve gelişmelere muhatap olan her iki grubun mensuplarının Risale-i Nur’a karşı maalesef müsbet olmayan düşünce, icraat ve tutumlarının da mutlak manada bu olaylarda bir şekilde tesirini görüp, “kaderin” bu garip tecellileri karşısında kendileri adına bir nedamet ve mağfiret yolu açma basiret ve ferasetine nail olmalarını diliyoruz.

En büyük temennimiz odur ki: Fikri ve ideolojisi ne olursa olsun, hiçbir insanımız mahkemelerde mağdur durumuna düşürülmesin. Zulme, haksızlığa, adaletsizliğe maruz kalmasın. Devletimiz, kurumlarımız, sorumlu kişiler de yıpranıp itibar kaybetmesin. Aksi takdirde, Allah korusun, zarar olursa hepimize olur. Birlikte ya kazanır, ya da kaybederiz.

Okunma Sayısı: 1433
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı