"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Adam yetiştirmek mi, adam toplamak mı?

Nejat EREN
15 Nisan 2016, Cuma
Kendinizle buluşmak mı? Kendinizle çatışmak mı? Fıtrata uymak mı? Fıtrattan kaçmak mı? Hakka tabi olmak mı? Hakkı kötüye kullanmak mı?

Dâvâya sahip çıkmak ve benimsemek mi? Dâvâdan kaçıp havalecilik yapmak mı?

Toplumu dikkate almak mı? Toplumu gütmeye kalkmak mı?

Hafızaları sağlamlaştırmak mı? Hafızayı boş şeylerle doldurmak mı?

Zihinleri zinde tutmak mı? Zihinlere pranga vurup esir etmek mi?

Kafaları çalıştırmak mı? Kafaları kiraya vermek mi? 

Hedefe, gayeye, amaca odaklanmak mı? İdeal ve ölçülerden uzaklaşmak mı? 

İnsanlara değer verip haysiyetli bir hayatı birlikte yaşamak mı?  Onları bir meta görüp kullanmaya kalkmak mı?

Hak ve insanlık için; orijinal, kıymetli, değerli fikirler üretmek mi? Piyasanın silik sözlerine ve ezberlerine tabi olmak mı? 

Okumak, tefekkür etmek, düşünmek, üretmek mi? Dinlemek, pasif kalıp kenarda durmak mı?

Tesanüd, sebat, kırıksız bir çizgi ve idealde haysiyetle yaşamak mı? Tabi olmak, dinlemek emir almak ve arkadan sürüklenmek mi?

Sağlam bir karakter, çelik bir irade, şecaatli bir kalple yaşamak mı? Kararsız bir duruş, gafletli bir hal, gayesiz bir varlık olarak hayat sürmek mi? 

Planlı, organizeli, sistemli bir gaye ve gayrete tabi olup uymak mı? Günübirlik bir hayat, amaçsız bir mesaiyle körü körüne yaşamak mı?

Hadiselere yön verecek, kendinin ve insanlığın önünü açacak bir dâvâyla hemhal olmak mı? Hadiseler karşısında girdaba ve çıkmaz sokaklara giren bir yürüyüş ve hareketin içinden kalkmak mı?

Himmet ve gayretiyle cazibe merkezi oluşturmak mı? Haram, silik ve gaddar cazibelerde serseri gibi sürüklenmek mi?   

Şahsiyetli ve onurlu bir hayat yaşamak mı? Kişiliksiz ve seviyesiz bir sürüklenmeye tabi olmak mı?

Fıtratın kanunlarına, cumhurun vicdanına hitap edecek semavî ve ilâhî düsturları birlikte paylaşmak mı? Menfaat üzerine dönen canavar dolaplarının tsunamilerinde kapılıp dünya ahirete kıvranmak mı?

Helâket-felâket asrındaki şaşmaz pusulalara yapışmak mı? Dışardan üflenen cılız sesleri bayraklaştırıp alet ederek menfaat parseller yapanlara destek olmak mı?

Bahtiyarlar zümresine götüren; Kur’ân ve Sünnete dayanmak mı? Söz ve siyaset bezirgânlarının süslü sözlerine kanmak mı?

Değişmez prensipler manzumesi olan Risale Nur Külliyatı’na ve şahs-ı maneviye tabi olmak mı? Kerameti kendinden menkul nevzuhur sahteliklere tabi olmak mı?

Keyfiyeti gaye edip kaliteyi savunmak ve sahip çıkmak mı? Kemiyeti tercih edip çıkmaz sokaklarda avaz avaz bağırmak mı?

Asırlara kendisini kabul ettiren Bediüzzaman Hazretleri’ne tabi olmak mı? Menfaat ve siyaset bezirgânlığı yapanların sahte vaatlerine ve ulufelerine aldanıp, kanarak manevî duyguları payimal edip makas değiştirmek mi?

Ünvansız, apoletsiz gerçek kahramanların yanında yer almak mı? Hilekâr, menfaatçi, tarafgir, yalancılığı meslek edinmiş dünyevîlerin yakınında ve yanında yer almak mı?

Tercihiniz; seciyenizdir, ahlâkınızdır, onur ve haysiyetinizdir. Bir ihlâslıyı, bin ihlâssıza tercihi hayat düsturu eden Sahibüzzaman’a mutlak tabi olmak bir ayrıcalıklı şereftir!

Gayesi “adam yetiştirmek” olan gönüller sultanının bu kudsî emanetine ve verasetine “sadakte!” diyor yolumuza devam ediyoruz.  

Ehemmiyet ve kıymet, ekseriyetle keyfiyete bakar; kemiyete az bakar veya bakmaz. Nasıl ki, bin ve on çekirdeği bulunan bir zat, o çekirdekleri toprak altında bir muamele-i kimyeviyeye mazhar etse, ondan on tanesi ağaç olmuş, bini bozulmuş. O on ağaç olmuş çekirdeklerin o adama verdiği menfaat, elbette, bin bozulmuş çekirdeğin verdiği zararı hiçe indirir. (Lem’alar, 13. Lem’a 2. işaret, s. 210)

“Vazifemiz hizmettir; muvaffak olmak, insanlara kabul ettirmek Cenâb-ı Hakk’ın vazifesidir. Biz vazifemizi yapmakla mükellefiz. Sen orada, ‘Bu insanlar ne zaman Risale-i Nur’u dinleyecekler?’ diye ümitsizliğe düşme, merak etme! 

Katiyen bil ki: Mele-i Âlânın hadsiz sakinleri, bugün Risâle-i Nur’u alkışlıyorlar. Onun için, hiç ehemmiyeti yok. Kıymet kemiyette değil, keyfiyettedir. Bâzan bir halis ve fedakâr talebe, bine mukabildir” diyerek, ye’sini giderir.” (Tarihçe-i Hayat, s. 402)

“Evet, insanların az bir kısmının fazilet ve hidayetlerini çok görmek ve göstermek, Kur’ân’ın beşere karşı merhametli ve lütufkâr olduğunu gösterir. Ve keza, bir fazilet sahibi, bin faziletsize mukabildir. Bu itibarla, fazileti taşıyan, az olsa da çok görünür.” (İşaratü’l- İcaz, s. 222)    

Ey İslâmın bahadır sebatkâr kahramanları! Kuru kalabalıklar, cirosu kabarık bütçeler, kat sayısı yüksek kuleli vakıf ve hizmet merkezleri, tirajı çok olan veya gösterilen gazeteler…vb gibi dünyevî şaşaalı maddiyat kokan levha sahiplerinin bu sahte ve geçici malikiyetlerine aldanmayın ve fazla alâka göstermeyin. Bunlarla aklınızı çelip, dikkatinizi çekip mesai harcamayın! Size en lâyık ve huzur veren kendinize ait olan mütevazi hizmet merkezleriniz, etrafınızdaki samimî dost ve kardeşleriniz, Kudsî dâvâyı 47 senedir omuzlayan tirajı az olsa da “imajı” büyük olan YENİ ASYA’nız yeter de artar! 

17 Nisan Pazar Günü Haliç Kongre Merkezinde, Muazzez Üstadınız, Naşir-i efkârınız Yeni Asya’nız ve Yeni Asya şahsı maneviniz sizi bekliyor.

Okunma Sayısı: 2419
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı