"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gerçek Demokrat ve Hürriyetçi manasına lâyık olabilmek

Nejat EREN
12 Aralık 2014, Cuma
Dünyada çok önemli bir konumda olmanın yanında birçok garipliği de bünyesinde barındıran bir ülkede yaşıyoruz.

Ülkemiz; tarihi, iklimi, konumu, coğrafyası, insanı, yaşantısı, kültür, inanç ve gelenekleriyle, stratejik yeri ve değerleriyle, cemiyet hayatıyla, siyasî ve ekonomik potansiyeliyle dünyadaki ender ülkelerden birisidir.

Milletimizin asaletine sadece biz değil, insanlık tarihi ve tarihi iyi tahlil eden hakperest, her din, görüş ve milletten bütün ilim adamları şahitlik ediyor. Takdirlerini bildiriyor.  

Bir insanın yaratılışı, mizacı, tercihleri, karakteri, ahlâk anlayışına, fikirlerine kısacası fıtrî duruşuna herkesin saygı duyması, itirazı olmaması lâzım. Toplumumuz bu konuda nisbeten kendisiyle barışık. Fakat asıl mesele “beceriksiz idareci ve siyasilerin” toplumda meydana getirdikleri gerginlik, kavga, üslûp, hakaret ve ithamlar gibi garip çarpıklıklardır. Bu problemin kaynağında maalesef büyük ölçüde her kademedeki “idareci kadro” karşımıza çıkıyor. Yani bu toplum iyi idare edilmedi ve edilmiyor. Toplumdaki huzursuzlukların kaynağında milleti, olayları, mekânları ve zamanı “idare edememe” basiretsizliği ve “tarafgirliği” var. Hele de bu son on yıl içersinde “tarafgirlik” hastalığı hat safhaya çıkmış durumda!

Sahip olduğumuz meslek ve meşrebimiz gereği her zaman, her konuda doğru bir durum tesbiti yapmak, olaylara doğru teşhis koymak ve neticede “müsbet düşünüp çözüm üretmek” durumundayız.

İşte bazı tesbitlerimiz:

Bu millet, dünya tarihinde başka bir örneği olmayan, altı yüz yıl “devlet” olarak kalabilmiş şanlı Osmanlının devamı ve varisidir. Bu eşsiz mirasa herkes, her kademede sahip çıkmalıdır.

Bu ülke, yer kürede hiçbir coğrafyaya nasip olmayan; iki kıt’ayı birleştiren dünya üzerindeki tek ülkedir.

Bu ülke, sadece üzerinde yaşayanlarla değil bütün insanlık için tarihî zenginlikleriyle eşsiz bir ülkedir. Bu ülke, ziraî yönden her türlü meyve ve sebzeyi üreten müstesna bir özelliğe sahip dünya zengini bir ülkedir.

Bu ülke, İslâmî açıdan değer ve itibarı son derece yüksek bir ülkedir. Araştırmalar; herşeye rağmen dünyanın en dindar ülkesi olduğunu göstermektedir. (Bahçeşehir Üniversitesi eski rektörü ve öğretim üyesi Prof. Dr. Yılmaz Esmer’in “Türkiye Değerler Atlası 2012” araştırmasından.)

Bu ülke, tarihe şan katan ve hâlen bütün güzellikleriyle ayakta duran, dünya incisi İstanbul’u, tarihin şanlı arması Çanakkale’yi yaşatan bir ülkedir.

Bu ülke, dünyanın en önemli ve pahalı madenlerini yeraltında saklayan yapısıyla potansiyel dev bir ülkedir.

Bu ülke, siyasî açıdan İslâmiyeti ve demokrasiyi (aksaklıklarıyla beraber) birlikte yürütebilen ve sürdürebilen tek İslâm ülkesidir.

Bu ülke, Halifeliğin en son otağı ve mirasçısıdır.

Bütün bunlar artı değerlerimizdir, medar-ı iftiharımızdır. Fakat madalyonun öteki yüzünde, mantığın zorlandığı, farklı insan profilinin devreye girdiği, kimlik bunalımı taşıyan, milletin manevî değerlerine tamamen ters düşen, akıl, mantık ölçülerine sığmayan “idarecilerin” sebep olduğu bunca çarpıklıkları da maalesef yaşatan bir ülkedir. 

Dağılıp, parçalanan koca imparatorluğun küllerinden çıkan yeni Türkiye ve “Cumhuriyet” adı altında gerçek hürriyet ve demokrasinin arka plana itildiği bir menhus ruhun da karabulut gibi milletin üzerine çöktüğü bir ülkedir.

İstibdadın, keyfîliğin, İslâma tamamen zıt olan ahlâk anlayışının, inancın dejenere edildiği ve tatbikatının hâlâ silinemediği bir ülkedir. 

Tarihî kişilerini ve manevî değerlerini, kahraman evlâtlarını, halkın içinden çıkan idarecilerini, âlimlerini yurt dışına süren bir ülke. (Osmanlı Hanedanından yüz ellilikler).

Siyasî dehalarını ve din adamlarını idam eden (İslâm Kahramanı Menderes ve arkadaşları, Atıf Hoca ve İstiklâl Mahkemesi mağdurları), kendi insanına suikast yapabilen bir ülke. (I. Meclis mebusu Şükrü Efendi, Eşref Bitlis Paşa suikastları vb.)  

Yurt dışından resmen konferansa dâvet ettiği akademisyen bir bayanı sırf başörtüsü yüzünden üniversitesinde konferans salonuna almayan bir garip ülke. 

Milletin seçtiği vekilini sadece başörtüsü taktığı için meclisine kabullenmeyen bir ülke. Seçilen vekilleri meclis bahçesinde yaka paça içeri tıkan bir zihniyetin hâkim olduğu bir ülke. 

Bütün hayatını, idealini, haysiyetini bu vatan, vatanın gençleri, kadınları, hastaları, idarecileri, her kademedeki değerleri ve insanları için feda eden, eserleriyle Müslümanları ve insanlığı aydınlatan Bediüzzaman’ı yıllarca hapishanelere mahkûm edip mezarının yerini bile belli etmeye tahammül edemeyen, onun tefekkür ettiği dağdaki ağacına tahammül edemeyip “ağacı katleden” idarecileri taltif eden bir ülke.

“İsrafın” haram olduğu kudsî kitabında yazmasına rağmen; günde yedi milyon ekmeği çöpe atan, asgarî ücretin geçim sınırının çok altında olduğu halde “yeni cumhurbaşkanının” devletin hazinesinden, milletin vergilerinden harcanan katrilyonlarla 1150 odalı “saray” inşa ettiği, sadece süper güç ve zengin ülkelerin devlet başkanlarında olan 435 milyon dev uçağı üç seneye yakındır ABD’de bekletip selefine bile lâyık görmeyen bir zatı tepe noktaya taşıyan bir garip ülkedeyiz. 

Devr-i sabıkta Kemalist devrimciler devlete sırtını dayayıp millete rağmen malı götürüyordu. Karanlık bir tabloydu o! Şimdilerde, “Siyasal İslâmcı Kardeşler”, bir şekilde malı götürüyorlar. Çok ibretli ve acı olanı; onlardan önce “tarafgirlik” hastalığına müptela olan “bizimkiler” onları savunmaya kalkıyor: “Biraz da onlar yapsın! Yesin! Harcasın! Öbürleri yapmıştı ya!” İşte orada, vicdan, insanlık, ahlâk, makuliyet, meşrûiyet, akıl ve mantık duruyor. Bütün feryadımız, âhımız, üzüntümüz ve hicranımız budur.

Onların yanlış yapması size meşrûiyet doğurur mu? Hayır! Ama neylersin ki savunma maalesef böyle olabiliyor.

Hak, adalet, İslâmiyet, ahkâm, hukuk, demokrasi, adalet ve insanlık sadece “tarafgirlik”ten dolayı tatile gönderircesine! Yazık, çok yazık! “Hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez” demişti Bediüzzaman.

Bütün bu garipliklere rağmen biz gerçek demokrat, cumhuriyetçi ve bunun ötesinde “şer’î hürriyeti” kabullenen ve savunan insanlar ve camia olarak inançla, ümitle, sabırla yolumuza ve dâvâmıza devam ediyoruz ve son nefese kadar da bu çizgide devam etmek istiyoruz inşaallah. Sulhun ve adaletin yolu gerçek bir hürriyettir, demokrasidir, saydamlıktır, adalettir, hukuktur, haktır, vicdanlı ve mantıklı olmaktır.   

Gerçek demokrasinin, vicdanın, adaletin, Üstad Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi “şer’î hürriyetin” tesis edilip, millete mal olduğu, hakkıyla yaşandığı nurlu geleceklerin sabahını teneffüs eden bir ülkede doya doya yaşamak dilek ve temennisiyle.

Okunma Sayısı: 1628
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı