Fıtratta galip olan, hayır: hasenattır, güzellik, hak ve adalettir. Dünyaya müptelâ olanların tarzı her zaman: güç, kuvvet, haksızlık ve zulüm olmuştur. İnsanlık tarihi bu manevi cihad ve imtihanın sırlarıyla doludur.
İlk insan ve ilk peygamber, Hz. Adem’den (as) başlayan bu mücadele devam ediyor. Sıdk, Hak ve adaletin tarafı ve tatbikatçıları: Nübüvvet çizgisindeki bütün peygamberler, onların varisleri; ulemalar, asfiyâlardır. Küfür, kizb, yalan, hile, münafıklığın temsilcileri; Nemrutlar, Firavunlardır. Bu manevî cihad arz sathında devam ediyor.
Kuvvet ve güce dayananlara: “Titreyiniz! Haddiniz varsa ilişiniz!.. “Benim ölümüm sizin başınızda bomba gibi patlayıp, başınızı dağıtacaktır.” Haykırışını yaşamak gerekiyor! Toprakta tohumun sümbüllenmesi misali: “Bir Said yerine yüzler Said size o yüksek hakîkati haykıracaktır.” Ümidine yapışmak lâzım!
Zalim ve densizlere karşı: “Saçlarım adedince başlarım bulunsa, her gün biri kesilse, bu hizmet-i îmâniyeden çekilmem” cesaret ve duruşunu göstermeye ihtiyaç var!
Âlem-i İslâmi sömüren ceberut ruha karşı: “Tükürün o zâlimlerin hayâsız yüzüne!” deme yürekliliğinin devamına lüzum var!
Süfyanizme karşı: “Kâinatta en yüksek hakîkat îmandır, îmandan sonra namazdır. Namaz kılmayan hâindir; hâinin hükmü merduddur!” kükreyişi var! Rus Komutanına, İslâmın yüksek izzetini muhâfaza adına tereddütsüz: “Âhirete gitmek için bana bir pasaport lâzımdı!” diyerek ölümü terhis tezkeresi gören bir inanca ihtiyaç var! Bütün menfilik ve olumsuzluklara karşı müsbet hareketi hayata tatbik etmeye lüzum var!
Hak ve hakîkatin inhisar altına alınmayacağını hem idrak hem de yaşamaya gerek var! Risâle-i Nur’un büyük ölçüde imanla sorumlu olduğu hakikatine odaklanmaya ihtiyaç var. İman kalesinde, küfre karşı sarsılmaz sahabe davası duruşu gerekiyor!
Risâle-i Nur’un; “küfr-ü mutlakı kırdığı, anarşilik ve istibdâdı esâsıyla bozup, reddettiği; emniyet, âsâyişi, hürriyeti ve adâleti temin ettiğini.” (Tarihçe 427) anlayıp, anlatmaya ihtiyaç var!
Risâle-i Nur’da maddi, manevî haz ve makamlar beklenilmez. İhlâsa uyulur gerçeğini unutmamak gerek! Çiftçi ve rençberlerin hamarat ve nasırlı ellerinde neşredilen bir iman meş’alesinin şerefli hikâyesini yaşamak ve idrak gerekiyor! Isparta kahramanlarının gayretlerini anlamaya gerek var!
İlmî zirveli, Mehmet Feyzi Pamukçu’ya: “Kutub, Gavs-ı Azam’ların on günde velayet derecesine karşı, Risale-i Nur’u bırakamaması ihtarını anlamaya ihtiyaç var!” (Tarihçe, Kas. Lah.)
Risâle-i Nur’u hafife alma cüretindekilere: “Hey bedbaht! Otuz üç ayat-ı Kur’aniye işaratının takdirine mazhar ve İmam-ı Ali’nin (r.a.) üç kerametinin ihbar-ı gaybîsiyle ve Gavs-ı Azamın (k.s.) kuvvetli bir tarzda ihbarıyla kıymet-i dîniyesi tahakkuk eden ve bu yirmi sene zarfında idareye hiçbir zararı dokunmayan ve hiç kimseye hiçbir zarar vermemesi ile binler vatan evladını tenvir (nurlandırıp) ve irşad eden ve îmanlarını kuvvetlendiren ve ahlaklarını düzelten Risale-i Nur’un irşadlarına `ifsad’ diyorsun. Allah’tan korkmuyorsun; dilin kurusun!” (Tarihçe, s. 362) İhtarı lâzım!
Bu irade, bu duruş, bu cesaret ve ses; farklı bir müctehidin ve vazgeçilmez bir davanın sesi ve tebligatıdır.
Hak, adalet, hukuk ve kanunu değil, kendi gücünü ortaya koymaya çalışan bütün zalimlere karşı; adaletin tecelli yeri mahkemelerin hakkıyla icra etmesini beklemek ve dua etmek gerekiyor!
Bediüzzaman’ı anlamaya, Risale-i Nur’ları çok daha dikkatli ve hazmederek okuyup tatbik etmeye ihtiyaç var!