"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hukukun üstünlüğü, adaletin tecellisinin önemi

Nejat EREN
17 Nisan 2015, Cuma
İnsan fıtratına uygun “adalet, hak ve hür yaşama” anlayışı, değerini arttırarak devam ediyor.

Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de hukuk açısından bazı rahatsızlıkların ve olumsuzlukların var olduğu dillendiriliyor. Bütün bu olumsuzlukları çözüme kavuşturacak merciler bağımsız mahkemelerdir.

“Adaletin” tecellisi, hukuk alanındaki kurum ve kişilerin uhdesindedir. Toplumun “adalet” konusunda kamplaşması veya farklı düşüncelere kapılması kabul edilecek bir husus değildir. Her ne olursa olsun hukukîlik arz eden bütün konuların, bağımsız mahkemeler ve vicdanını dinleyen hâkimler tarafından değerlendirilmesi gerektiği aşikârdır.

Adalet, tarafgirlik kaldırmaz. Hak ve hukukun tecellisini beklemek, her insanın vazgeçilmez hakkıdır. Hukuk normu çerçevesine giren her şey net ve berrak olarak kamu vicdanını da tatmin edecek şekilde tecelli etmelidir. “Adaletin” tahakkuku bütün insanlığın ortak güvencesidir. Bu konuda da yargı erkindeki bütün hâkim ve savcıların büyük bir imtihanı söz konusudur. “Bireyin hakkı” konusu, “hürriyet ve adalet” anlayışı cihanşümuldur. Dünyada artık hâkim olan “demokrasi, adalet, hak ve özgürlükler”dir.

“Yaşadığımız bu hürriyet asrının temel özelliği, hukukun üstünlüğü, hürriyet, özgürlük ve serbestliktir. Biraz daha ilerisi ‘şer’î hürriyetler’dir. Devletlerdeki hukukî normlar gerçek adaleti, hakkı ve hürriyetleri en geniş manada temin edecek şekilde yeniden yapılandırılmış ve toplumların ortak iradesinin bir yansıması olan kamuoyunun hükmettiği demokratik şekillere dönüşmüştür.”

İslâmiyetin, Kur’ân-ı Kerîm vasıtasıyla insanlığa getirdiği “hak, adalet ve hürriyet” kavramını en mükemmel şekilde tatbik eden son peygamber Hz. Muhammed’dir (asm). Onun bu manevî silsilesini devam ettiren seyyidler zincirinin taptaze çözümleri de insanlığın hizmetine arz edilmiş durumdadır.  

İşte buna şahane bir örnek: Bir asra yakalaşan ömrünün tamamını, mukaddesat, vatan ve millet için şerefli bir mücadeleyle geçiren; bu arada emsali görülmemiş, sayısız haksızlığa uğramasına rağmen meşrûiyetten ve itidalden ayrılmayan; hürriyet ve hakları kısıtlanmasına rağmen “adalet, hürriyet ve hak arama” konusunda yaptığı mahkeme müdafaaları bir “hukuk manifestosu” olarak tarihe geçen bir Bediüzzaman Said Nursî vardır. Meşrûtiyet, hürriyet, adalet, hak ve hukukun tahakkuku için her türlü baskı ve zulme kahramanca katlanan, mahkemelerde görevli zevatı rencide etmeden hak, hukuk, adalet mücadelesi ve cihadı veren böyle bir zata “adalet mücadelesi” payesi verilmelidir.

“Bediüzzaman, cumhuriyeti ‘adalet, meşveret ve kuvvetin kanunda olması’ olarak tanımlar ve cumhuriyetin temel prensiplerinin İslâmiyet’ten çıkarılabileceğini söyler. Adalet esas alındığı takdirde İslâmiyet ile ‘Demokrasi, Cumhuriyet’ arasında bir çelişki olamayacağını ifade eder.” “Çünkü Bediüzzaman’a göre şeriat, akla dayanan kanunlardan ibarettir. Adalet ve fazilet gibi temel prensipleri koyar. Bunlardan çıkarılacak hükümleri ve detayları yer ve zamanın gereklerine göre akıl ve istişareye bırakır.” 

Bediüzzaman hürriyetin sınırını kişinin kendisini de içine alacak şekilde düzeltir: “Hürriyetin şe’ni odur ki; ne nefsine, ne gayriye zararı dokunmasın.”  

Adalet, hukuk, hürriyet ve hak arayışını kendi mecrasında, bir insanlık ve vicdan borcu olarak arayan ve tahakkukuna çalışan en başta bağımsız mahkemelerde görevli hâkim ve savcılar olmak üzere; adalet terazisinin yanında ve tarafında yer alan, makuliyeti temsil eden insanlar ve gruplar, medyada kalem oynatan zevat, siyasî parti yetkilileri, anayasal kuruluşların temsilci ve üyeleri, sivil ve askerî bürokratlar, üniversite idarecileri ve akademisyenler, dernek, kuruluş ve cemaat mensupları, herkesin en başta gelen görev ve sorumlulukları taraftarlık, hınç ve rövanş alma gibi basit ve neticesiz tutku ve saplantılar olmamalıdır.  

Her alanda olduğu gibi, Risale-i Nur dâvâsından bu ülkeye çok özel ve örnek bir adalet anlayışıyla yazımıza nokta koyalım. 1944’lerin zor şartlarında, Denizli Ağır Ceza Mahkemesinde tecelli eden “adalet, hak ve hürriyetin”, bugünün Türkiye’sinde, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere diğer bütün mahkemelere örnek olmasını istiyor ve bekliyoruz. Adalet terazisinin bayraklaşan isimleri olan, Mahkeme Reisi merhum Ali Rıza Balaban ile üye merhume Hesna Şener Hanımefendiyi rahmetle anıyoruz. Afyon Mahkemesinin verdiği mahkûmiyet kararına karşı, yapılan harika müdafaalardan sonra telgrafla Zübeyir Gündüzalp ve bütün maznunların beraatına hükmeden zamanın Temyiz Mahkemesinin bu irade, hakperestlik ve kararlılığının hâlâ sistemde ve bu mekanizmada var olduğuna ve devam ettiğine inanıyoruz. Hak ve adaletin her zaman tecellisini görmek istiyoruz ve bu konuda ümitliyiz.

Okunma Sayısı: 2195
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Rüstem Garzanlı

    17.4.2015 10:45:32

    Evvela, adaletin tecellisinin önemine dikat çekici bir reçete sunan değerli yazarımız Nejat Eren bey efendiyi tebrik ediyorum. Bu reçetenin özetinde, sosyal ve içtimai hayatın düzeni için Kur'an'ı Kerim, büyük bir rehber olduğu ilan ve ispat edilmiştir. Kur'an ve Kur'anın hakiki tefsiri olan Risale-i Nur eserlerinden ders ve talimi alan değerli yazarımızın bu dikkat çekici manidar yasından, umarım ki,birçok insanlar adalet, hak, hukuk ve hürriyet dersi alırlar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı