"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İslâmî yaşantı ve hizmet ruhu

Nejat EREN
14 Kasım 2014, Cuma

Felâket ve felâket asrında istikametli ve İslâma uyan bir yaşantıyı tatbik edip sürdürebilmek oldukça zor hale geldi. Şahsî, ailevî ve cemiyet yaşantımızda hâkim olan ruh maalesef “Batı felsefesinin” ağır bastığı şeklindedir. Meselâ Müslümanları derinden etkileyen “tüketim” ekonomisi İslâm’da haram olan “israfa” dönüştü. Ve bu israf hayatın her kademesini olumsuz bir şekilde etkilemeye devam ediyor. Buna bir tedbir alınmazsa dünya ahiret bir felâkete dönüşmesi kaçınılmazdır. 

Çoğunluğun Müslüman olduğu bu ülkede basında çıkan sadece ekmek israfı başlı başına bir skandal! Örnek aldığımız “Ashab-ı Suffa”nın hiçbir öğünde iki kap yemek yemedikleri hakikatine rağmen; mazbut ailelerin bile bu tür israflara sebebiyet vermeleri ibretlik bir vakıadır. Elbise konusu da aynıdır. Gardolaplardaki elbise sayısı bunun en büyük delilidir.  

“Sahabe mesleği” olarak nitelendirilen bu hakikat mesleğindekilerin, hizmetin gerektirdiği bir ruh ve anlayışla yaşaması gerekir. Risale-i Nur hizmetinin beklediği ruh bu ruhtur. Boğazımıza düğümlenme sevdasında olan dünyanın geçici zevklerine şiddetli bir tekme vurmayı bilebilmeliyiz!

Ashab-ı Suffa ruhuyla, dünyalıklara ve o yolda kaybedilenlere fazla üzülüp önem vermeme… İnsanın bunca kusuruna rağmen, girdiği manevî bir atmosferle zamanla safileşip temizlenebileceğine olan inancı muhafaza etmek… Cenâb-ı Hakk’ın bu asırda bizlere böyle bir hali vermesini niyaz ediyoruz.  

Nur Talebeleri, Sahabeyi örnek alan İslâm ahlâk ve ahkâmını tatbik eden öyle bir Üstada sahiptirler ki, onun tarzına ve hayat düsturlarına uyarak ahirzamanın bütün belâ ve musîbetlerinden kurtulabilirler. Bediüzzaman örnek yaşantısıyla bütün Müslümanlara tam bir metanet sembolü ve sabır taşı olmuş müstesna bir şahsiyettir. Hayatı boyunca ehl-i küfre karşı imanı ve mukaddesatı uğruna çelikten daha sert bir metanet göstermiştir. Fitnelerin büyüdüğü bir zamanda işte bu metanet ve sabrın geri gelmesi gerekiyor.  
Hizmet düsturlarını, Risale-i Nur’un rayı, yolu, esası ve değişmezi kabul edip bu anlayışla Allah’ın rızasına ve merhametine yönelmek bir çıkar yol olsa gerek. Sırr-ı ihlâs ve sırr-ı uhuvvetin ışığında; “ilim, hâl ve fiil” mertebelerini yaşamak… Bu üç hâl ile gerçek manada dâvâ adamlığı, Sahabe mesleği ve Hakk’ın rızasına nailiyet kazanılabilir. 

Buna ulaşmanın yolu; Nur deryasına dalmak, tam manası ve özüyle Risale-i Nur’u devamlı araştırıp derinlemesine okumaktan geçiyor. Risale-i Nur’un çok okunmasıyla, “meslek ve meşreb” sırrı şahsiyete yerleşir. “Künhüne vakıf olunur”, özüne inilir ve kavranmaya başlanır. Meslek ve meşrebe tam ulaşmak ve yetinmek için bu özlü okumanın devam ettirilmesi gerekir.  

Nur Talebesi manen selâtin camilerin kubbeleri gibidir. Onun en büyük hedefi ve gayesi iman-ı billâh, marifetullah, muhabbetullahtır. Allah’ın ismine mazhar olmanın yolu budur. Herkesin “ben” diyerek egosuna bindiği böyle bir enaniyet asrında “ene”yi “nahnü”ye, beni bize döndürecek bir duruş ve anlayışa ihtiyaç var. Sevginin, muhabbetin kalpleri kapsaması, gönülleri kavraması gerekiyor. Ahmed-i Rifâî (ra) Hazretlerinin Allah namına kâinatı sevmesine örnek olarak “Bunlar benim Rabbimin hayvanları” diyerek köpekleri yıkayıp doyurmasını nazara verebiliriz. Allah namına insanı sevmekten, Allah namına köpeği sevmeye gidebilmek... 
İmam-ı Azam “İman artmaz veya eksilmez” diye fetva vermiş. Her şeyin gerçek mahiyeti sabittir, değişmez, fakat keyfiyeti değişebilir. Meselâ; hamsi de balıktır. Balina da balıktır. Balıklık keyfiyeti bütün balıklar için birdir, değişmez. Fakat keyfiyet noktasından fark olabilir. Mumdaki de güneşteki de ışıktır. Fakat mum ışığından güneş ışığına kadar dereceler vardır. Bu misaller gibi; bütün mü’minlerde imanın gerçek mahiyeti aynıdır. Ama bizdeki de iman, Hz. Ebubekir’deki (ra) de iman. Keyfiyette ne kadar fark var.
İnsan kalbinde tecelli edecek hallerin özünde imanın kuvveti, safiyeti, celâdeti, şehameti vardır. Bunları kazanmak, Cenâb-ı Hakk’ın marifetine olan mazhariyet ve kurbiyetle ilgilidir. Allah korkusunun gittikçe artmasının alâmeti ve rıza-yı İlâhîye mazhariyetin, yaklaşmanın alâmetidir.

Okunma Sayısı: 1555
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı