Mübarek Mevlid-i Nebevî idi. Âlemlerin Efendisinin (asm) velâdet gecesi! Bütün dostlarımızın bu mübarek gecesini tebrik ediyorum. Bize bu mübarek gecenin bir kısmını havada uçakta, bir kısmını da okyanus ötesinde Amerika’da ihya etmek nasip oldu. Hakkıyla ihya edenlere ne mutlu!

2016 yılında ise bu mübarek günler zinciri 7 Nisan 2016 Perşembe günü Leyle-i Regaib’le başlayıp, 8 Nisan 2016 Şuhur-u Selasenin-Üç Ayların başlangıcı, 3 Mayıs 2016 Leyle-i Mi’rac, 21 Mayıs 2016 Leyle-i Berat, 6 Haziran 2016 Mübarek Ramazan ayının başlangıcı, 5 Temmuz 2016 Ramazan Bayramı, 12 Eylül 2016 Kurban Bayramı diye devam edecek. 

Cenâb-ı Hak bu mübarek gün ve anları en iyi ve en güzel bir şekilde ihya etmeyi bütün Müslümanlara nasip etsin inşaallah. (Âmin) Elbette ki Rabbimizin en büyük ikramı ve ihsanlarından olan bu mübarek gün ve gecelerin hem ferdî hem de birlikte ihya edilmesi çok önemlidir. Ayrıca önemli olan bir nokta da; bu mübarek anlarda kazanılan hasenâtın sadece fertlerle sınırlı olmayıp cemaat ve “şahs-ı manevî” boyutlarıyla çok farklı rahmetlere vesile olmasıdır. Bunun Risale-i Nur’daki tabiri; “iştirâk-i a’mâl-i uhrevî”dir. 

Bu önemli tabirin içerisine dahil olmak, bu büyük sevap ve hasenatlara ortak olmanın anları da: Mübarek Ramazan ayı, “Şuhur-u Selâse-Üç Aylar”, Cuma akşamları ve yukarıda saydığımız bütün mü’minlerin bildiği mübarek ay ve gecelerdir. Risale-i Nur Talebelerinin malûmu olan; bu dairenin içerisinde bulunmanın yolu ve şartı ise; sırr-ı ihlâs, tesanüd, sadâkat, istikamet, samimiyet çizgisinden ayrılmamaktır.  

Bu “iştirâk-i a’mâl-i uhrevîye” sırrı aynı zamanda en büyük sıkıntılara karşı da bir reçete ve ilâçtır. İnsanlık için de yardımlaşma ve paylaşımın harika bir örneğidir.   

Risale-i Nur Talebeleri geçmişte; Üstadlarının aşırı rahatsızlığı ve meşguliyeti gibi sebeplerden dolayı ifa edemediği vazifelerinin bedeline, bu sırra binaen, en az bir saati onun hesabına icra ederek bu manevî mücahedeleriyle çok farklı bir hayra örnek olup imza atmışlardır. Bunların başında da; Isparta ve Kastamonu kahramanları gelmektedir.

Bugünkü hayat şartlarından kaynaklanan olumsuzluklar ve her taraftan hücum eden bunca hayatı mahvedecek günahlara karşı Risale-i Nur Talebeleri hakkındaki “necat ve ehl-i saadet olacakları” müjdesi konusunu, Hz. Bediüzzaman bu sırra atıfta bulunarak izah ve ispat etmiştir. Kur’ân’a, Hz. Ali (ra) ve Gavs-ı Azama (ks) dayanarak verilen bu delillerin tahakkukuna karşı sarsılmadan ve savrulmadan sırat-ı müstakîmde kalmanın yolu; “bu gaddar asrın dehşetine” karşı “iştirak-i a’mâl-i uhreviye kanununun” sınırları içerisinde olmaya azamî gayret etmektir. Bunun vazgeçilmez yolu da ancak; samimî, halis tesanüd çizgisinde devam etmektir. Meşvereti devam ettirip, tâbi olmak, başkalarıyla değil kendi günah ve hatalarının tamiri ve giderilmesine çalışıp en fazla o konuda mesai sarf etmektir. Mümkün oldukça günahlardan uzak durmaya çalışmaktır. Bu sırla, hakikî şakirtlerin, bir dille değil, bütün kardeşleri adedince dilleriyle ibadet edip istiğfar etmesini netice veren bir dairenin içerisinde kalabilmektir. Bu halisiyet ve kudsiyetle kırk bin dillerin ibadet, hasenat, sevap ve güzelliklerine ortak olmaktır. Necata müstehak olmak ve inşaallah ehl-i saadet olabilmektir…