"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kuşatmaları yarmak için hizmette sebat

Nejat EREN
29 Ocak 2016, Cuma
İslâm coğrafyasında karabulutlar dolaşmaya devam ediyor. Kureyş’i aratmayan ifsat komiteleri harîs duygularının esirliğinde masum canlara kıyıyor, ocakları söndürüyorlar. “Öteki yakada” insaf, vicdan, merhamet, şefkatin yerini; hırs, kin, öfke, ölüm ve kahır almış.

Beri yakada, “Bizim Çocukların” saltanatında; rehavet, gaflet, ülfet, tarafgirlik, bencillik hakim.

Bir yanda, semavîliğe başkaldırıp kin kusan küfrün köpüren kin ve hırsı! “Siyaset cambazlığı” hâkim güç konumunda. Zındıka oyunuyla birbirine kırdırtılmaya çalışılan iki ehl-i iman grubun içindeki garabete ne demeli?

Hangi “dert” daha tehlikeli? İçerideki mi? Dışarıdaki mi? Hipnotize edilen ve beyinlere zerk edilen farklı “algılar!” ve müthiş bir “kuşatma harekâtı”! Yanlış telâkkileri damarlara şırıngalayan bir propaganda ve algı operasyonu. Pembe tabloların çizildiği bir ortamda “yanlıştan” bahsetmek büyük cesaret işi. Olaylara bakış, saraylardan başka, halkta başka görünüyor! Bir terslik yok mu? 

Çözüm yok mudur!? Derdi veren dermanını da birlikte vermiştir. Çözüm elbette vardır; O’nda ve O’ndandır! Çözüm, hak, adalet, samimiyet, ihlâs, sebat, metanetten oluşan kavlî ve fiilî duâlardadır. Haksızlara dur demek, masumların hakkını savunmaktadır.  

Bir başka dert! “Fikrî çöküş!”, asıldan kopuş, makas değiştirme, maksattan sapış, gerçekten kaçışın ilâcını bulmak çok zor.

İslâm ülkelerinin bazılarında başlayıp içimize uzanan “Siyasal İslâm ve Tarafgirlik” illetinin bünyede açtığı yara ve kamplaşmanın sancısı yıllardır içimizi acıtıyor. Öbür taraftan, derin yerlerin ellerinin olduğu intibaını andıran “devleti kuşatma, kadrolaşma ve ele geçirme planlarına” alet olan “dinî” kaynaklı intibaındaki başka bir grupla kasdî olarak meydana getirilen kargaşa ve çatışma ortamının sebeb olduğu ülke çapındaki manevî akıl tutulması ve çöküntüyü izah etmek kolay mı? İslâm adına İslâm’a zarar vermek! Ne büyük bir tezat ve tenakuz. Asrın manevî tabibinin “Bana ıztırap veren, yalnız İslâmın mâruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü, düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basîret gözü böyle körleşirse, îman kalesi tehlikededir. İşte benim ıztırâbım, yegâne ıztırâbım budur. Yoksa, şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da, îman kalesinin istikbâli selâmette olsa!” (Tarihçe-i Hayat, s. 542, yeni: 959) haykırışı bu acayip olaylara da parmak basmıyor mu acaba? 

İslâm coğrafyasında Müslümanı Müslümana kırdıran fesadın önü nasıl ve ne zaman kesilecek? Asr-ı Saadette; akl-ı selime karşı inat! Sabra karşı saldırı! Dâvâya karşı hırs, red ve kin! Müsbete karşı menfîliğin her rengi ve karesi! Küfrün bu acımasızlığı, İslâmiyet güneşi karşısında geri adım atmıştı.

Bugünkü durumun izahı kolay görünmüyor. Bu muhkem “sarmal, kuşatma!” “Ben ve Biz!” ağırlıklı bencil bir fikr-i sabitliğin kurduğu “hâkimiyet” ve “güç!” karşısında “yanlışa, yanlış!” diyen herkesi çarpıp geçiyor. Akıl almaz icraatlarla ilgili olarak kesin olan “dışardan üflemeli ve destek!” tesbitinin, alaylı bir şekilde “komplo teorileri!” ile hafife alındığı bir garabet hali var. Zor olan bu! 

Gerçek manada; hak, adalet, hukuku savunanların “dışlandığı ve müzmin muhalif!” olarak reddiye listesine kaydedildiği bir ortamda bu kuşatmayı kırmak zor, ama imkânsız değil. “Hudeybiye”nin ağır hüküm ve şartları, Amr bin As, Halid bin Velid’in (r.anhüm) manen teslimiyetinin ve İslâm’a başka bir açıdan bakmalarının, Kâinatın incisi Mekke’nin de Fetih işaretlerinin başlangıcı olmuştu. İçinde bulunduğumuz sırlı ve perdeli tablonun getirdiği “kuşatmayı” kaldırma tarzı, yolu ve metodu da yine ancak Mekkî usûlle olur. Vahye dayalı akıl, kalp, ruh ittifak hakimiyetinin açmayacağı kapı yoktur. Gerilim ve karmaşa bizden uzak durmalı.

İçte ve dışta “Ehl-i Kıble” olanları birbiriyle acımasızca çarpıştıran şeytanî gücün oyununu bozacak bir ortak aklın doğmasını rahmet-i İlâhiyeden bekliyor ve duâları arttırarak devam ediyoruz. Hiddet ve şiddetin değil, şefkat ve merhametin öncülüğünde bir çözüm arıyor ve bekliyoruz. Muhabbet ve sevgi selini şiddete kurban vermemenin yollarını yapma gayretindeyiz. Sinsi tuzaklar, kandırıcı planlar eninde sonunda deşifre olmalıdır, olacaktır.

Deccalizm ve Süfyanizmin bütün oyunlarının merkezi konumundaki bu ülkede yaşananların ağırlığı ve önemini en güzel şu ifadeler açıklıyor: “Biz, imanı kurtarmak ve Kur’ân’a hizmet için, Mekke’de olsam da buraya gelmek lâzımdı. Çünkü en ziyade burada ihtiyaç var. Binler ruhum olsa, binler hastalıklara müptelâ olsam ve zahmetler çeksem, yine bu milletin imanına ve saadetine hizmet için burada kalmaya Kur’ân’dan aldığım dersle karar verdim ve vermişiz.” (Emirdağ Lâhikası, s. 169, yeni. mek. no: 145) Bu gönül ıztırabı ve haykırışını şimdi çok daha ağırlıklı hissediyoruz. Hapisleri, sürgünleri, ithamları, hakaretleri bu anlayışla yıkan ve aşan bu mukaddes dâvâ ve kahraman ruh; bu geçici ve “üflemeli” oyun ve zındıka tuzaklarını da aşıp, “cennetasa baharı” yaşayacaktır inşaallah.  

Dün ve bugün arasında değişen fazla bir şey yok! İltifat, rüşvet, cazibeli teklifler, makam ve mevkilere kanmayan, boyun eğmeyen “Sahabe Mesleği” tarzını taşıyan bu ulvî ruh; “Şahs-ı Manevî”, neşriyata, hizmete sahip çıkıp, tefekkürî okumalara sadâkatle devam edecektir.  

Allah’a, ahiret gününe, hesaba, kitaba inanmanın şiarıdır bu! Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali’leri (r.anhüm) takip etmenin ağır sorumluluğu ve mükâfatı da ancak budur!

Müfteri ve müzmin muhaliflerin, camiamıza karşı kullandıkları hamaset nutuklarına, köpürmelerine takılmadan, aldırmadan kudsî hizmete devamla mükellefiz. Saman alevlerinde  yemek pişmeyeceği şuuruyla, tahrikçilere karşı, sakin sularda özde kalıp kendi işimize bakmaya devam edeceğiz! Tahripçilere kulak asmadan, gönül kaleleri yapıp bir kişiye daha iman hizmeti götürme aşkıyla tutuşmaya devam!

“Menfî kaynaklardan heyet ve kurumlarımıza karşı seviyesiz lâf bezirgânlığı yapanlara!”, dâvâmızla, şahs-ı manevimizle uğraşanları hiç muhatap almadan, cedelleşmeden, dizimizin dibindekilere sahip çıkma gayretlerini arttıralım. Kemiksiz dilin söylemlerine takılmadan, hizmet ve iş üretme hünerlerimizi gösterelim.

Herkes mizacının ve şahsiyetinin gereğini yapar. İşine ve kişiliğine aynadarlık yapar. Biz de kendi vazifemize ve gerçek manadaki hizmetlerimize ayna olalım. Bu manevî cihadımızda; kılıcımız ve parolamız; “HERKES YENİ ASYA OKUSUN!” olsun. Naşir-i efkârımız başta olmak üzere bütün yayınlarımıza tam sahip çıkmaya devam edelim.

Okunma Sayısı: 1257
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı