"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Teröre ve asrın dehşetine karşı çareler

Nejat EREN
03 Nisan 2015, Cuma
Ocak söndüren, kalplerimize hançer saplayan “terör” yine can yaktı, ciğerlerimizi sızlattı.

İstanbul’da en muhkem resmi bir dairede devletin görevlisi savcıyı şehit edebilecek kadar azgınlaşıp günümüzü kararttı. Terörü ve teröristleri lanetliyor ve bu menhus belânın son bulmasını istiyoruz.

Asrımızn en büyük belâlarından olan “terör” caniliktir, bir insanlık suçudur. Bu belâ ve dehşetin buralara gelmesinde millet ve fertler olarak hepimizin sorumluğu olduğunu kabul edelim. Yetkili ve sorumlulardan da artık hamaset nutukları, günü kurtaran teselli cümleleri yerine çareye yönelik, hak ve hukukun üstünlüğünü sağlayacak köklü, çözüm üretici icraatlar beklediğimizi beyan edelim. Millet, fert ve devlet olarak, birlikte eksik ve kusurlarımızı görüp çare üretmeye çalışalım. 

Milletçe yüreğimizi yakıp canımızı acıtan olayın iki boyutunu da göz ardı etmeyip, yetkili ve sorumlulardan pratik çareler üretmelerini isteyip bekleyelim.  

Birincisi: Künyeleri cinayetten sonra detaylarına kadar sayılıp dökülen teröristlerin bunca sabıkasına rağmen kontrolsüz olarak bu muhkem binalara kadar nasıl rahatça girebildikleridir? 

İkincisi: Bu ve emsâli gençleri bu hale getiren sebeblerin mercek altına alınıp tam olarak tesbit edilip edilemediği ve tedbirlerin yeteri kadar alınıp alınamadığına odaklanalım deriz. 

Sivil hareketin, cemaatlerin, İslâmî grupların bu konuda yapacakları gayretler bellidir; insanların, özellikle de gençelerin manevî boşluklarının tesbitidir. Sonra da çözüm arayışlarıdır. Bunun da yolu manevî eğitimdir. Risale-i Nur ehli için bu konuda Külliyat’ta pek çok tesbit ve çözüm vardır. 

Bazılarına bu yazımızda kısaca işâret etmeye çalışalım:

“Tahribatın, şiddetli zulmün, ahlâkî bozulmanın yaygınlaşması; buna mukabil, metanetin, sadakatin kaybolması, on, belki de yirmi kişiden birisine itimad edilemez hale gelinmesi, hamiyet-i İslâmiye çizgisinden uzaklaşılması.”

Eğitimin; ezberci özelliğinin yanında, resmî ideoloji dayatması veya iktidarda olanların her zaman sahip oldukları kendi ideoloji ve fikirlerini dayatmaları, arkasından da olaylardan sonra “savunma mekanizmasına” sığınmaları artık geçerliliğini kaybetmiştir.

“Fırtınalı gaddar asrın; kendini beğenmişlik, ırkçılık, askerî vesayet, istibdad, baskı, dalâlet, merhametsizlik, zulüm, tarafgirlik, şiddet, maddî kuvvetle müdafaa…” özelliklerinin farkında olmayanlara karşı, en müsbet hareket; demokratik tepki, sabır, şükür, manevî ahkâmı hatırlatma, tevekkül ve sükûttur.

“İnsanlığın belâsı maddeperestlik, küfür, zındıka, taassup, gizli komitelerin şeytanî aldatma ve evhamlandırmasından” çıkan “teröre” karşı en tesirli çözüm, manevî boşluğu hakkıyla ve lâyıkıyla  doldurmaktır. Bu konuda Allah’ın inâyetine sığınmak, geri adım atmadan, “manevî cihadı” icrâ etmektir. 

“Manevî havanın bozulmasından gelen toplumdaki sıkıntının; yabanîleşen bu asırda süflî hevesleri harekete geçirerek, her türlü gayrimeşruluğa ve teröre ortam hazırladığının” farkında olmaktır.

“Dalâletten gelen umumî gaflet, siyasetin cazibesi, felsefenin oyunları, enaniyet ve hodfüruşluk, büyük makamların herşeyi kendine tabi ve basamak yapmaları…” Bütün hulara karşı, ehl-i hizmet ve hamiyetin yapacağı tek şey; hakîki ihlâsla, irşad, tebliğ ve dâvettir. 

İmana hizmetin siyasetin cazibesine kurban edildiği, bunun bile farkında olunamadığı bir zamanda “efsunlaşmış kitlelerin” uyandırılmasına odaklanmak gerektir. “Halis bir hizmetkâr olarak, hakikat-i ihlâs ile, herşeyin üstünde iman hakikatlerini on adama ders vermenin büyük bir kutbiyetle binler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli” olduğunu idrakla bu sahaya yönelmek hakiki çözümlerinden birisidir.  

Başka bir önemli dikkat edilmesi gereken nokta şudur diye düşünüyorum: Uzun zamandan beri zirvelerde gününü gün eden “Siyasal İslâmcı” heyetin; Risale-i Nur’a koyduğu “bandrol” yasağı icraatına karşı ve de haklı-haksız demeden toptancı bir zihniyetle, masum bâzı insanlara acımasızca yaptıkları tehdit ve hakaretlere karşı kaderin verdiği fetvâ, fatura ve vebaldir diye düşünüyorum. Risale-i Nur’a mani olanlara karşı muazzez müellifinin; “Yakında bekleyen belâlar sel gibi gelir!” tespitine kulak tıkayanların ülke ve milletin başına daha büyük belâ ve musibet getirmelerinden korkuyoruz.

Bütün herşeye rağmen, yapılanlardan büyük üzüntü duyuyor, intikam almak, iftira atmaktan ve tarafgir davranmaktan Allah’a sığınıyoruz. Milletçe aramıza atılmaya çalışılan fitne, fesat, tarafgirlik, haset tuzaklarına karşı teyakkuzda olmalıyız. Hakkın hatırını âli tutmak için her türlü zahmete katlanıp sabır ve metanetle, birbirimizin kusuruna bakmadan, hizmet noktasında ileriye bakmalıyız. Aziz milletimizin birlik ve beraberliği adına her türlü fedakârlık yapılmalıdır.

Şehidimize Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve dostlarına sabr-ı cemil niyaz ediyoruz. Milletimizin ve vatanın başı sağ olsun.

Okunma Sayısı: 1197
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • AHMET AYDIN

    3.4.2015 08:10:18

    Bu asrın hastalıklarının reçetesi RİSALE-İ NUR' dur. Rabbim, şehidimizin kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe eyle. Şehidimize Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve dostlarına sabr-ı cemil niyaz ediyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı