"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Toplum vicdanının eğitilmesi

Nejat EREN
23 Şubat 2015, Pazartesi
Bir kalb ve vicdan, İslâmın faziletleri ile süslenmezse, ondan hakikî hamiyet, sadakat, adalet ve müsbet hareket beklenilmez. Bir Müslüman için İslâmiyeti benimsemek ve yaşamak çok önemlidir.

Mersin İlimizdeki Özgecan Arslan kızımızın yürek dağlayan, ocak söndüren acı sonu toplumda tam bir şok etkisi meydana getirdi. Büyük bir gündem oluşturdu. Ama bir “milât” oluşturdu mu? Türkiye şartlarında buna net olarak “Evet!” diyemiyoruz. Çünkü, güdümlü medya, güdümlü siyaset, başta olmak üzere birçok sebeb bu konuya sağlam bakmamızı engelliyor. Maalesef “günübirlik” yaşamak sanki bizim alın yazımız. Birçok şey kısa zaman sonra unutulup gidiyor. İnşaallah bu herkese bir ders ve ibret olur ve unutulmaz temennisinde bulunalım. 

Devletimiz, emniyet güçlerimiz, polisimiz, jandarmamız iyidir, güçlüdür, donanımlıdır, eğitimlidir ve ayakta hizmettedir! Hepsine eyvallah! Ama bütün bu gibi hadiselerde devletten ve siyasetten beklenen; olayların arkasından gelmesi değil, olay meydana gelmeden “önleyici” tedbirler almak, tutarlı, sağlıklı ve geçerli projeler oluşturmaktır. Bu maalesef hâlâ öyle devam ediyor.  

Özellikle bu tür konular “zabıta, asayiş, emniyet” konusundan çok daha öte; imanî, ahlakî ve vicdanî konulardır. Toplumun ana mihverleri arasındadır. 

Ruh, akıl, vicdan, hisler; imandan mahrum olarak yetiştirilirse ve manevî gıdalardan mahrum olursa, devlet güçlerine düşen; olaylar meydana geldikten sonra tesbit edip araştırmak olur. Neticede de millete yas tutup ümitsizliğe düşmek ve boş yorumlarla avunmak kalır. Halbuki “önleyici tedbirlerin” derhal devreye girmesi gerekir. Olayların sebebleri, gerekçeleri, özü ve bataklık tesbit edilemezse toplum, aileler, gençler olarak tehlikeli sularda şaşkınlıklarla yaşamaya devam ederiz. Daha çoook Özgecanları kaybetmeye mahkûm oluruz Allah korusun.   

Bu olaya herkes ayrı bir açıdan bakıp değerlendirmeye çalışıyor. Sağlıklı yolu bulmazsak “günübirlik” yorum ve değerlendirmelerle mesafe almamız mümkün olmaz. Birkaç saat, gün, ay veya yıldan sonra olayları unuturuz. Başa döner gündelik hadiselerde zihin ve hafızayı ötelemeye devam etmiş oluruz. 

Yapılacak en önemli konuların başında; “manevî ve moral değerlerin” ön plana çıkarılması ve tatbikinin sağlanması gelir. Bu konu kesinlikle “siyasî” bir konu değildir. Yokluğa mahkûm edilmemesi gerekir. Siyaset alanının bütün unsurları ortak bir çaba ve birliktelikle bu büyük yarayı tamir etmeye gayret etmelidir. Çünkü bu konu bir rekabet ortamı saikasıyla; “iktidarın” savunma, muhalefetin de “karalama ve hücum etme” takıntısı ve gayretinden ve de rekabetten çok öte, çok uzak ve çok önemli bir konudur.  Aynı zamanda “dindar” kesimler başta olmak üzere toplumun “Dindar İktidar” kavramıyla her şeyi “devlet ve iktidar gücünden bekleme” gibi bir tembellik, yanlış telâkki ve algıların ötesinde değerlendirilmelidir. Eğitim başta olmak üzere; uhuvvet, maneviyat, ferdî himmet, tamir ve yardımlaşma, manevî değerlere sahip çıkıp öne alma seferberliğiyle karşılık bulmalıdır ki doğru yolda ilerlensin. Müsbet, makul ve düzeltmeye yönelik adımlar atılsın.

Bunun için de; manevî eğitimden yoksun yetiştirilen ve hâlâ da devletin bu konuda beklenen bir iyileştirme sağlayamadığı eğitim müesseselerinin her kademesinin müfredatlarına “Manevî Eğitimi” koyup icraata geçmesi gerekiyor. Zira çirkin şeyleri reddeden vicdan ve aklın, Yaratıcıyla buluşması ve barışması lâzım. Burada özellikle akıl, vicdan ikilisinin Yaratıcıyla olan bağı önemlidir. (M. Nuriye, s. 215/399)     

Akıl, insaf ve vicdanın imanî hükümlerle terbiye ve takviye edilmesi, beslenip hayata müsbet katkı sağlaması ancak Allah’ın emirlerini yapmak ve yasaklarından sakınmakla olur. Bunun içindir ki insanlık için fıtrî bir ihtiyaç olan ibadetin tatbikinin sağlanması gerek. Bunu körpe dimağlardan başlayarak, gençlerimize ve bütün toplumla buluşturmak için devletin harekete geçmesi gerekiyor. Aksi takdirde, menfi olaylar artarak devam edecektir. Hali âlemdeki olayların bize verdiği ders budur. (İ. İcaz, s. 83) 

Bir kalb ve vicdan, İslâmın faziletleri ile süslenmezse, ondan hakikî hamiyet, sadakat, adalet ve müsbet hareket beklenilmez. Bir Müslüman için İslâmiyeti benimsemek ve yaşamak çok önemlidir. Eğer bir Müslüman dinini terk etse, daha hiçbir peygamberi kabul edemez; belki Cenâb-ı Hakk’ı da kabul etmez, hiçbir mukaddes şeyi tanımaz; kendinde iyiliğe sebeb olacak bir vicdan bulunmaz, tefessüh eder, çürür. Kazara bir hata yapsa, eğitilmiş veya çürümemiş o vicdanla, cinayetinin hicabından kurtulmak için, kendisine cezanın tatbikini ister. (İşaratü’l-İ’câz, s. 82)

Evet ruhun temizlenmesi, kalbin hastalıktan kurtulması, vicdanın terbiyesi, cesedin ve mekânların idaresi, medeni siyaset, âlemdeki nizam, hukuk, muamelât, toplum ahlâkının temel ve esaslarının hülâsası İslâmiyette ve onun ahlâkıyla olur. Başka türlü olamaz. (İ. İ’caz: 112) 

Fıtrat ve vicdanda dayanak ve kurtuluş noktalarından olan iki hakikat; akıl ve vicdandan akıl gözünü kapasa, vicdanın gözü daima açıktır. (M. Nuriye: 255)

Hidayet, insanlık için büyük bir nimet, vicdan için bir lezzet ve ruh için de bir cennettir. İman ve vicdan bağlantısında şu hüküm göz önünde bulundurulmalıdır: İnsanın; ruhunu dindirecek, vicdanını serinletecek sadece ve sadece hakikî âhiret inancıdır. Kim kendi uyanık vicdanını dinlese ‘Ebed!.. Ebed!’ sesini işitecektir. Vicdandaki bu boşluğu dolduracak tek şey imandır. Demek iman, vicdan bağlantısı çok önemlidir. Dinî inançlardan yoksun olan veya dinden dönen bir vicdan, tefessüh edip, çürür, yılan gibi zehirlemekten lezzet alır. (M. Nuriye, s. 323; Sözler, s. 482; İ.İ’câz, s. 42)

Kalbi sağlıklı ve temiz, aklı istikametli, vicdanı çürümemiş, hakikî zevki tatmış olan her adam cemiyet ve toplum için bir değerdir. Aksi takdirde zehirdir! (s. 414) 

Fikir, yorum ve çözümleri uzatmak mümkün. Her türlü menfiliğe karşı netice alacak yol; müsbet çözüm üretmek ve netice almak için şunu diyebiliriz ki: Milletin ferdi olarak hepimize düşen çok önemli sorumluluklar vardır. 

Meselâ, medyaya düşen; basın ahlâkı doğrultusunda, medya alanında; vicdanlarda diyanet ve halis hissin tesis edilmesi. Toplumda muhabbetin pekiştirilmesi, insaf ve vicdanın öne çıkarılması. 

Genel bir kaide olarak; Müslüman neslinden gelen bir kişinin akıl ve fikri İslâmiyet’ten uzaklaşsa bile, fıtratı ve vicdanının hiç bir zaman İslâmiyet’ten vazgeçemeyeceğinin bilinmesi. (Münâzarât, s. 45) 

Risale-i Nur’u okuyanlarda bu manevî dersin tesiriyle ruh, kalp, vicdan ve lâtifelerde meydana getirdiği tesirin araştırılıp müsbete kanalize edilmesi. Bunun neticesinde, Risale-i Nur’un okullar başta olmak üzere ders ve kaynak kitabı olarak ilgili kurumlara resmen tavsiyesinin sağlanması.

Sevgi, merhamet, rağbet ve korkutmanın ancak vicdanda mevcut tahrik edici bir sebeple olabileceğini kavramak. Vicdanın, akıl ve vehim gibi, haricî ve ebedî hakikat hükmüne geçmiş bir azabdan yapılan korkutmayla müteessir olacağının bilinmesi. Vicdanın, küfre bulaşması halinde mahvolup gideceğine dikkat çekilerek, İlâhî korkutmanın vicdan üzerinde caydırıcı bir unsur olarak tesirli olacağının idrak edilmesi. 

İnsaf, vicdan, sevgi, muhabbetle yoğrulmuş manevî bir millet atmosferi ruhuyla yaşamak ümit ve temennisi…

Okunma Sayısı: 1495
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı