Asrın büyük bir problemi İslâm’ın zihinlerde yanlış eşleştirmelere kurban gitmesidir.
İslâm’ın kendisinden önce algısının zihinlere yerleşmesi sonucu tahkik ehli olmayan nicelerinin imanı zayıflamış, teslimiyeti azalmış, niceleri dinden çıkmış, yolunu kaybetmiştir. Teslimiyete en büyük zarar temsiliyetten gelmiştir. Dolayısıyla İslâm’ın algısını bozan ona en büyük kötülüğü eder. Çünkü algı kitlelerin bir bakıma dinidir.
İnsan beyni sürekli eşleştirme, ilişkilendirme yaparak öğrenir. Bir bilgiyi ne kadar çok ilişkilendirirseniz o kadar kalıcılaşır. Günümüzde medya, sürekli olarak bu ilişkilendirmeyi yapmaktadır. Aslında her gün bir sürü haber bombardımanının altında bunu çokça yapıyoruz. Bazı kavramlar bazılarıyla sürekli ilişkili bir halde sunuluyor, dolayısıyla biz de birini diğeriyle bağlantılı halde öğreniyoruz. İşte tam da bu noktada siyasal İslâm çok tehlikeli bir pozisyonda duruyor. Çünkü medyanın bize sunup sunabileceği her konu ister istemez İslâm’la ilişkili hale geliyor. Medya, bir haber önce cami açılışını gösterirken bir haber sonraya ekonomik bunalımın halktaki karşılığını gösterirse, insanlar tabiî olarak dine karşı antipati duymaya başlar. Siyasetçinin İslâm’ı bir şova, gövde gösterisine dönüştürmesi, İslâmî unsurları kullanarak çokça boy göstermesi, ister istemez o siyasetçinin yaptığı her şeyi İslâm’la bağlıyor ve sonuç olarak şahsın yaptığı her zulüm, her adaletsizlik, her liyakatsizlik, her türlü menfi amel İslâm’la ilişkilendiriliyor. Bu da kitlelerin zihninde İslâm’ın algısını çok ciddî bir biçimde bozuyor. Ekonomi, eğitim, kültür, sağlık vs. her konudaki başarısızlığın faturası İslâm’a kesiliyor. Sonuçta kişi geri kalmışlığın sebebini şahıs nezdinde İslâm’da görüyor. İslâm ve onu yaşayanlar yüzünden bu halde olduğumuzu düşünüyor.
Sonuç olarak İslâm, günümüzde bir algı dini olmaya doğru sürükleniyor. Büyük dairede olan her şey, küçük dairede de geçerlidir. “Müslümanım” diyen her kişi İslâm’ın vitrinidir ve dikkatli olmak zorundandır. Çevresindeki her insandan ve onların algılarından bir bakıma mesuldür. En azından kendi üzerine düşeni, doğru temsiliyeti lâyıkıyla yerine getirmelidir.