Cemaatte olan kıymet ve ehemmiyet fertte bulunmaz, biliriz.
Peki cemaati cemaat yapan asıl unsur nedir?
İlk akla geleni, “kişileridir” olacaktır. Bu bir yönden doğrudur.
Ama cemaati gerçekten cemaat yapan asıl şey, onu oluşturan kişiler değil, ilkeleri ve mensubiyetle kazandırdıklarıdır.
Hatta denilebilir ki cemaati gerçek anlamda cemaat yapan şey, kişilerin vazgeçilmezliğinden vazgeçebilmesidir.
Vazgeçilmezden vazgeçmeyi tam anlamak için mahallenizde ya da mahallinizde var olan sohbet halkasına nasıl dâhil olduğunuzu hatırlayınız.
Bir akrabanız ya da bir dostunuz, yani birileri sizi dâvet etti ve gittiniz. Beğendiniz ve devam ettiniz.
İlk gidişinizde sizi dâvet edenin de hatırı rol oynadı. Ona itimat ettiniz ki sohbet halkasına misafireten dâhil oldunuz. Ama sonra; orada var olanları beğendiniz, yapıp ettikleri hoşunuza gitti, fikirleri ve ilimleri sizi memnun etti…
Böylece alıştınız, hatta tiryaki oldunuz, misafirliğiniz bitti, ev sahipliğine dönüştü. Yükün altına girdiniz. Sorumluluk aldınız. Şehriniz değişti belki, ama cemaatiniz aynı kaldı.
Derken, bir gün fark ettiniz ki sizi ilk dâvet eden eski dostunuz oraya artık kendisi gitmiyor.
Soru şu: Siz de vazgeçer misiniz?
Hayır, zira siz oraya artık “onun hatırı” için gitmiyorsunuz ki “o geliyorsa ben de varım” diyesiniz.
Sizi cemaatle tanıştıranla bir gün bir yerde karşılaştınız. Size “gitme artık” dedi.
Yeni soru şu: Ne yaparsınız?
Elbette gitmeye devam edersiniz. Zira siz oraya bir hakikatin hatırı için gidiyorsunuz. “O gelmiyorsa ben de gitmem” demezsiniz.
Daha ilerisi var: Dahil olduğunuz cemaate bir gün biri getirildi. Ki siz onunla aynı yerde bulunmaktan pek de hoşlanmıyordunuz. Sonraki hafta o sohbete gitmeden önce “acaba o kişi bu hafta da gelecek mi?” diye bir endişe mi içinizi kemirir yoksa “keşke gelse, gelsin ki dersimizi beraber alalım” diye düşünüp gelmesinden memnun mu olursunuz?
Sizi tatmin ve memnun eden hakikatler onu da memnun ediyorsa siz daha da memnun olmaz mısınız?
Elbette olursunuz.
Bir zamanlar pek de sevmediğiniz biriyle sohbet halkasında şahs-ı manevinin terbiyesinde bir arada olmak elbette sizi memnun eder. Onu da.
Siz “o varsa ben yokum” ya da “o yoksa ben varım” demiyorsunuz. Artık olgunsunuz. Onu da olgunlaştıracak olan ise kardeşliğinizin pekişmesidir.
İşte hakikî cemaat budur: Hıllet esası üzerine gider.
Hakikî cemaat “o varsa ben varım, o yoksa ben de yokum” dedirmez.
Diğer yönden de hakikî cemaat, “o varsa ben yokum, o yoksa ben varım” da dedirmez.
Bunları dedirenlere ise “cemaat” değil, en hafif ifadesiyle “kişiye takılı insan topluluğu” denir. Ya da bu güruha “Leylâ’ya takılı Mecnunlar cemaati” de denilebilir.
Bugünlerde böyle “çakma cemaat”ler hızla kan kaybediyorlar. Edecekler. Zira çağdışı kalmış durumdalar.
Zira zaman, hakikî mütesanit heyetlerden oluşan ve –toplama, çoklukla değil- dayanışmayla büyüyen cemaatler zamanıdır.
Zira “cemaat” de hakikati bulma yolunda bütün şahıslardan vazgeçebilme faslının adıdır.
O halde hadi ezberimizi -hem de koro halinde- tekrar edelim:
“Leylâ’dan geçme faslındayım,
Mevlâyı bulma yollarında…”