"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Doların kabadayılığı ve AB

Ömer Faruk ÖZAYDIN
26 Ağustos 2018, Pazar
O “hasta adam” denilen Osmanlı’nın son devrinde 0,20 kuruş olan Dolar, Cumhuriyetle beraber 1.20 ila 2.00 Lira arasında seyrederken; 1966’da 9 lira, 1980’de 90 lira, 1988’de 1300 lira, 1995’de 45 bin lira, 2001’de 1 milyon 650 bin liraydı.

1 Ocak 2005 tarihinde paradan 6 sıfır atılmasının ardından ise 1 dolar 1,79 liradan işlem gördü. 6 sıfır silmemize rağmen dolar bu gün 6’larda. Eski hesapla 6.000.000 (altı milyon).

Bu meta’ neden böyle ikide bir kriz yaşatıyor, en ufak bir rüzgârda nezleden gribe, oradan bronşit ve solunum yolları enfeksiyonu gibi, üst perdeden bir üfleme, baştan aşağı memleketin iktisadî ciğerlerini tahrib ediyor?

Ekonomist değiliz, burada ekonomi parametrelerinden ahkâm kesecek de değiliz. Belki siyasî yansımalardan bir ders çıkarabilir miyiz diye, çorbada tuz mukabilinden bir hafıza yoklaması bizimkisi. 

Doların vatanı, bir çok milletten teşekkül, sanayii ve askerî alanda dünyaya kafa tutan, uzay, bilişim ve teknoloji devlerinin, global sermayenin de merkezi olan ABD’nin, para hâkimiyetini elinde tutması gayet tabiîdir.

Sovyet Rusya’nın yıkılmasıyla tek başına kalan ABD; Avrupa, Çin, Hindistan gibi büyüyen ve ekonomileriyle kendisine rakip bütün dengelerle mücadele ettiği bilinmekle beraber, hâkimiyetini muhafaza etmek için nice maddî-manevî savaşlara imza attığı da.

SÜPER GÜÇLER VE AB

Bu son asırda dünya dengeleri hızla değişirken, süper güçlere karşı irili ufaklı devletler, birlik ve paktlarla güç birliğine gittiler.

Bunların en baş çekeni, çeşitli bedeller ödeyip barbarlığın zirvesinden demokrasiyi yaşayarak gelen AB’dir.

Emperyal ve sömürgeci medeniyetin toplam zulümlerinin getirdiği Birinci ve İkinci Dünya harpleri, milyonlarca insanın ölümü ile neticelenince yaptıkları zulümlerden büyük bir vicdan azabı çektiler.

Hz. Bediüzzaman bu meseleyi;

“Nev’-i beşer bu son harb-i umumînin eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdadı ile ve merhametsiz tahribatı ile ve bir tek düşmanın yüzünden yüzer masumu perişan etmesiyle ve mağlûbların dehşetli me’yusiyetleriyle ve galiblerin dehşetli telâş ve hâkimiyetlerini muhafaza ve büyük tahribatlarını tamir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azablarıyla..”1 diye tarif ediyor.

Bu pişmanlığın neticesinde Avrupa; ABD’ye kafa tutmadan akıllı politikalarla hem AB’yi kurup, hem de zenginleşerek Dolara karşı Euro’yu dünyaya kabul ettirdiler.

Avrupa Birliği, 25 Mart 1957 tarihinde imzalanan Roma Antlaşması’yla Avrupa Ekonomik Topluluğu adıyla doğdu. Türkiye 1959 yılında bu topluluğun bir parçası olmak için başvuruda bulunsa da, üyelik süreci, 1963 yılında ortaklık anlaşması imzalamasıyla başlayan ve 1987 yılında tam üyeliğe başvurmasıyla hız kazandı. 1999 yılında AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye, 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başladı.

AB YOLUNDA DARBELER

Avrupa Birliği’ne giden yolun bu kadar uzamasına sebep, bizim darbelerden kurtulamayışımız ve demokratik kriterleri yerine getiremediğimiz en başa yazılmalı. Hıristiyan kulübü gibi dinî ayırım ifadeleri kısmen geçerli olsa da aslı siyasîdir ki siyasal İslâmcı tezlere dayanır.

Bir yanda cuntacı vesayet, bir yanda demokrasiyi istemeyen Kemalist ve güya İslâmcı kesimler Avrupa Birliği’ne giden yolda barikatlar kurdular. 

2004’te bütün gücümüzle demokratik kanunları yapılandırarak müzakere aşamasına gelmemize rağmen, o bildik istemezük sesleri hortlatılarak yarım asırlık emekleri bir anda berhava ettiler. Hem AB’ye giden yolu tıkadılar hemde oturtmaya çalıştığımız demokrasimizi bir asır evvelinden de geriye, belki beter bir hale getirdiler. Meclisin devre dışı kalması, tek adam rejimi ve hukukun üstünlüğü prensibinin rafa kalkması, milletvekili, gazeteci, avukat ve daha bir çok kesimin hapishaneleri doldurması, Avrupa ve dünya’dan Türkiye resminin çok flu görünmesi güven bunalımını da beraberinde getirdi. Yatırımların durması ve eldeki sanayi kuruluşlarının satılmasıyla beton ekonomisinin sıvaları dökülmeye, kolonları çatırdamaya, dünya finans kurumlarında kredibitile notumuz da aşağı inmeye başladı.

Güven sarsılınca, sıcak para akışı sağlanan turizm gelirlerindeki düşüş, israf ekonomisi, aile şirketleri, yetersiz ve yetkisiz insanların iş başına getirilişi, Batıdan yüz çevirip, Doğu’da macera arayışlarımız, bizi IMF’ye borç! verecek halden bu günlere getirdi.

Okunma Sayısı: 2646
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Tam

    26.8.2018 18:07:41

    Tam 4 sene önce Fas'a gittik. O zaman: 1 Euro= 2,30 TL= 11 Fas Dirhemi Bugün 4 sene sonra Kurbanlarimizi orda kestik dagittik. 1 Euro= 7 TL = 11 Fas Dirhemi 4 sene sonra Fas Dirhemi SIFIR deger kaybina ugramis. TL ise yüzde 304 deger kaybetmis. Ekomomi Dünya siralamasinda Türkiye 17. sirada Fas 61. sirada Bunu biri bize aciklasin!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı