"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Halep’in ipini kopardılar

Ömer Faruk ÖZAYDIN
18 Aralık 2016, Pazar
Âlem-i İslâm coğrafyasında yaşanan acılar yüreğimizi dağlarken; Suriye’de başlayan iç savaş sonrası orada yaşayan vatandaşlarımız ve akrabalarımız sebebiyle Müslüman kardeşlerimize daha bir hassasiyet gösterdik.

O kardeşlerimize nasıl bir yardım yaparız düşüncesi içerisindeyken; silâh yardımı ve mücahit göndermek ilk akla gelenlerdi. Bütün slâm âlemine bu tür yardımları cihad adıyla, el altından, Avrupa’dan bile insan göndermek Müslümanın birinci vazifesi olarak telâkki ediliyordu. 

Biz ise Risale-i Nur’dan aldığımız dersle bunun yanlış olacağını, dahilde kılınç çekmenin çok yaralar açacağını, başarılı olsa bile çok masumlara zulüm olacağını söylüyorduk. 

Öyle ki hem Avrupa’daki vatandaşlarımızdan, hem Anadolu’dan bu fikrimize itiraz geliyordu. 

Deniliyordu ki, “Bize zulmeden bu din, sizlere karşı öylece bekleyip zulme sessiz mi kalalım?” İlk bakışta haklı gibi görünen bu acil durum çağrısı, uzun vadede eldeki sermayeyi de tükettiğini tarih bize göstermiştir. Misal; Şeyh Said ayaklanması.

Bediüzzaman’a onca baskılar sonucu, “dahilde kılınç çekilmez” cevabını yanlış bulanlar, yüz bin adamın ölmesine sebep oldukları gibi, Örfî İdare baskısıyla çok sayıda âlimin zindana ya da sürgüne gönderilmeleriyle bu yanlışa imza attıklarına tarih şahittir.

Aldığımız ders şudur ki;

“Risale-i Nur’daki şefkat, vicdan, hakikat, hak, bizi siyasetten men’etmiş. Çünkü masumlar belâya düşerler, onlara zulmetmiş oluruz. Bazı zâtlar bunun izahını istediler. 

Ben de dedim: Şimdiki fırtınalı asırda gaddar medeniyetten neş’et eden hodgâmlık ve asabiyet-i unsuriye ve umumî harbden gelen istibdadat-ı askeriye ve dalâletten çıkan merhametsizlik cihetinde öyle bir eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdad meydan almış ki, ehl-i hak hakkını kuvvet-i maddiye ile müdafaa etse, ya eşedd-i zulüm ile, tarafgirlik bahanesiyle çok bîçareleri yakacak, o halette o da ezlem olacak veyahut mağlûb kalacak. Çünki mezkûr hissiyatla hareket ve taarruz eden insanlar, bir-iki adamın hatasıyla yirmi-otuz adamı, âdi bahanelerle vurur, perişan eder. Eğer ehl-i hak, hak ve adalet yolunda yalnız vuranı vursa, otuz zayiata mukabil yalnız biri kazanır, mağlûb vaziyetinde kalır. Eğer mukabele-i bilmisil kaide-i zalimanesiyle, o ehl-i hak dahi bir-ikinin hatasıyla yirmi-otuz bîçareleri ezseler, o vakit hak namına dehşetli bir haksızlık ederler.”

Çok yakın tarihteki şu beyan Bediüzzaman’ın haklılığını bir kez daha teyid ediyor.

Gazetemizde çıkan Cevher İlhan imzalı makaleden bir bölüm ise oldukça ilginç; “İsrailli yöneticilerin, Suriye’de çatışma ve iç savaşı alevlendiren küresel güçlerin taşeronu silâhlı örgütlerin İsrail’in hesâbına iş gördüklerini yüksünmeden söylemeleri; İsrail Savunma Bakanı Moşe Yalon’un, Washington’da Brookings Enstitüsü’ndeki panelde ‘Suriye’de terör gruplarının silâhlandırılması’ çağrısında bulunması bunun ifâdesi. (Gazeteler, 6.12. 2015)”

HALEP

Suriye bölünüyor. Dünya aç kurtları insanlığın gözü önünde Suriye’yi yiyor, bitiriyor. Global güçlerin dans ettiği Suriye arenasında bütün şer güçler parsa kavgasındalar. Önce Şam’a girecek kadar izin verdikleri muhaliflerin silâh vs. mallarını bitirdikten sonra Rakka, Kobani derken şimdi Halep’e hapsedildiler. Halep, Halip ya da Aleppo diye tesmiye edilen bu şehirden şimdi cesed kokuları geliyor. İnsanlığın utanç manzaraları yaşanıyor. 

Halep; M. Ö 3000’li senelere dayanan mazisiyle insanlığın en eski yerleşim yerlerinden biridir. Çeşitli Mezopotamya devletleri, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Arap hakimiyeti, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mirdasiler, Ukayliler çok kısa bir süreliğine Büyük Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu devirlerini yaşamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda Bursa ve İstanbul’dan sonraki en önemli dokumacılık merkezi Halep olmuştur. İpekli dokumaları ve meşhur sabunları Halep’in en önemli ihraç malı olmuştur. Baklavanın ve bir çok tatlının da anavatanıdır, oradan güneydoğuya gelmiştir.

Çocukluğumuzda Halep ipi meşhur ve çok sağlam olduğundan yorganlarımızı onunla dikerdik. Şimdi ne ip kaldı, ne sanayi; beş altı doktor, üç fırın kaldığı söyleniyor. Kadınlar intihar fetvası arayacak kadar vahim bir durumdalar. Cenâb-ı Hak yâr ve yardımcıları olsun. Zalimleri de Kahhar ismine havale ettik.

Son söz Kur’ân’ın: “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın.”  (Âli İmrân, 103)

Okunma Sayısı: 3001
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Tam

    18.12.2016 06:18:41

    Kefere terör organizasyonu İŞİD İsrail devletine bir taş dahi atmamıştır. Ve İsrail devleti İslam adı altında en ufak bir yapılanma ve faaliyette KIYAMETLERİ kopardığı halde güya İslam namına varolduğu iddia edilen KEFERE organiyasyon İŞİDe karşı hiç şikayetçi olmamıştır. Bu Orta Doğu da senaryoyu okumak için çok bariz bir mes'eledir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı