"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medya kurbanları

Ömer Faruk ÖZAYDIN
04 Eylül 2016, Pazar
İnsanın temel ihtiyaçlarından biri de haberdir.

Günün ilk ışıklarında ekmeğiyle beraber gazetesini de alan bir toplumun, bu gün teknolojinin gelişmesiyle yeni enstrümanlar araması, bu ihtiyacın katlandığının bir göstergesidir. Hatta bir spor müsabakası kritiğinin farklı kanallarda aranması, haber alma ihtiyacına bir misaldir.

Medya denilen tv, gazete, internet siteleri ya da sosyal medya adıyla twitter, whatsapp, facebook gibi zenginliklerin bir tarafı nimet iken, bilgi kirliliğiyle ve manipülasyonlarla da algı operasyonlarına yem olabilmektedir. 

Her şeyde olduğu gibi, burada da yol ikileşiyor: Tv izleyenlerle, kitap-gazete okuyanlar, internette malayani gezenlerle haber-bilgi araştıranlar, haber-video izleyenlerle makale-inceleme-tahlil yazıları okuyanlar. Onlar da iki kategoride değerlendiriliyor; siyaseten bakanlarla, düsturlar muvacehesinde bakanlar.

Kısacası illüzyon tesiri altına girmeye en müsait, “görsel” tabir edilen tv-video izleyenler ile zihnini açan ve önünü gören, entelektüel denilen okuyucu kitlesi kıyaslaması...

Hangi siyasî ve sosyal analize bakarsak karşımıza bu iki kitle çıkıyor hep. 

Eskimez ifadeyle: Ehl-i tahkik ve ehl-i taklid.

EHL-İ TAHKİK-EHL-İ TAKLİD 

Ehl-i tahkik: Elbetteki eline geçen bir yitiği dağarcığına koymadan evvel tozunu toprağını silkeler, zararlıysa atar, faydalıysa istifade eder. Her şeye müşteri olmaz. Doğru olan da budur. Başka saiklerin tesiriyle hakikatı görmezden gelemez.

Ehl-i taklid ise: Şeyhinin, ağasının, paşasının emriyle hareket eder ki, sadece taraftır. Bu, zulme uğramışlar için kabul edilebilir bir iltizam olabilir. Zira korunmaya muhtaçtır. Ancak reyi hür insanların yapılan zulümlere ortak olmak mukabilinden her rüşvete koşup, hak ile bâtılı ayırt etmeden gösterilen adrese vurması kabul edilemez.

“Bir mü’min bir delikten iki defa geçmez” kudsî hakikatına rağmen, sürü psikolojisi ile aldanmamalı. Bir olur haydi iki, sonrasında “yasaktır, artık tahkiksiz almam içeri” demek, ehl-i tahkikin şe’nidir.

17-25 Aralık tuhaf bir yapılanmaya götürdü bizi. Sosyolojik bir değişim içindeyiz sanki. Bir taraftan dindar ancak sloganik, tahkik etmeyen bir toplumla, herşeyi sorgulayan daha bir entelektüel, dinde hissesi az olanla, içinde Kur’ânî düsturlara dayanan karma bir topluluk ki, karşı karşıya geldi.

Senelerce demokrat-halkçı tasnifinde ikiye ayrılan millet, bu gün farklı bir karakteristik yapıya büründü neredeyse. Dinde hassasiyeti az olmasına rağmen hiç ummadığımız kesimler, daha bir hakkaniyetçi kesildiler.

KAFALARA ZEHİRLİ ÜFLEMELER

Hz. Bediüzzaman Felâk Sûresi’ni tefsir ederken; “Siyasî diplomatların radyo diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle ve mukadderat-ı beşerin düğme ve ukdelerine gizli plânlarını telkin etmeleriyle..” şeklinde yazdığı gibi, tahkik etmeden gelen haberlere balıklama atlayıp, bir de üstüne sosyal medyada paylaşmamız var ya! İşte son zamanları tam da bu üflemelere kulak kabartmadayız. Seneler evvel va’zedilen bir sohbetin bir kısımını cımbızla alıp servis etmelerini, nasılda mal bulmuş mağribi gibi sahipleniyoruz. Bizi mes’ul eder mi, günaha mı gireriz, vebal mı taşırız o iftira, sahibini bulmazsa döner bize isabet eder mi? demeden; hesapsız-kitapsız fitne ateşine odun atmakla meşguluz. 

Halbuki her haberde şu dört sual ki: “Biri mütekellim, biri muhatab, biri maksad, biri makamdır. Ediblerin, yanlış olarak yalnız makam gösterdikleri gibi değildir. Öyle ise, sözde ‘Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne için söylemiş? Ne makamda söylemiş?’ ise bak. Yalnız söze bakıp durma” ikazını rehber etsek, bizi emanette emin kılmaz mı?

Bir taş atılıyor, herkes bir tarafa. Çıkış noktası ise kapsama alanı dışında kör nokta. Resimler orada tab’ ediliyor. 

Bir şey daha kaldı ki, Nurları kendine rehber edinenler. 

Onlar da ikiye ayrıldı: Siyaseten ya da ağabey vasıtasıyla bakanlar ile her satırına, kelimesine hatta her harfine ehemmiyet veren, düsturları zamanın dersiyle harmanlayan ehl-i tahkik. 

Hakikat er ya da geç ortaya çıkacaktır. Ancak bu keşmekeş Dünya’da algıya kurban giden bir zümreye, mahcubiyet mukadderdir. İsteriz ki ahirette olmasın. Zira, “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?”  (Zümer: 9)

Okunma Sayısı: 2486
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı