"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zalimlerin eli deliktir

Ömer Faruk ÖZAYDIN
22 Kasım 2020, Pazar
“Hakikat-i İslâmiyenin kuvveti nisbetinde ve Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün edip terakki ettiğini tarih gösteriyor.”

“Ve ehl-i İslâm’ın hakikat-i İslâmiye’de za’fiyeti derecesinde tevahhuş ettiklerini, vahşete ve tedenniye düştüklerini ve herc ü merc içinde belâlara, mağlûbiyetlere düştüklerini tarih gösteriyor.” 1

Asr-ı Saadetten bu yana İslâm’ın yükselişi ile her yerde bir refah, kalkınma zenginlik ve dünyanın en kudretli memleketleri olduğu tarihçe sabittir. İşte Emevi, Abbasiler, Endülüs ve Osmanlı imparatorluğu...

Ne zamanki dinden elimizi gevşettik, gerileme, ekonomik dar boğazlar, kapitülasyonlar, dış borçlar, ağır vergiler ve fakir millet...

Dinin nisbeten hayatta kaldığı Osmanlı’nın gerileme döneminde her şeye rağmen dünyada hatırımız sayılır, Avrupa’da bir salonda İslâm aleyhine oynanan tiyatroyu, bir sözümüzle başlarına yıkardık.

Ancak İttihat ve Terakki ile beraber dinde laubalilik ve Avrupa özentisi, senelerce sürecek; Balkan, Trablusgarp, Yemen, Filistin Çanakkale ve Kurtuluş Harplerini, dolayısıyla yokluğu ve kıtlığı beraberinde getiriyordu.

İstiklâl Harbi’nden sonra yeni bir şevk ve heyecanla yeniden memleketin imarına koyulmuş, iktisadî atılımlarla yaralarımızı saracaktık.

Fakat işe başlar başlamaz; Hilâfetin, şeriatın ve bin senelik Kur’ân harflerinin kaldırılmasıyla bir gecede cahil bırakılıp, başımızda Frenk şapkası, tepeden tırnağa (planlı) “gâvurlaşma” ihanetleriyle yıkıma gittik. 

Gelen devrimleri yaşamak istemeyen Anadolu’nun manevî mimarlarını inim inim inletip hapis, sürgün, zehir yetmedi, ibret-i âlem için darağacında sallandırdık. Allah demek bile yasaklanmış, korku dağlara taşlara sinmiş, toprağın nefesini kesmişti. 

TBMM açılışında “Biz gücümüzü gökten indiği zannedilen kitapların doğmalarından değil, biz gücümüzü hayattan alırız” cüretkârlığıyla dinsizlik perçinlemiş, zulmün süngüsü köylerde elif-ba okuyan bebelere doğru çevrilmişti. 

Millet açlık, korku ve dinsizlik girdabında çırpınırken devletlülerü 17 milyon insandan topladıkları 15 milyonu köşklerde debdebelerle sefahette, içki masalarındaki israfı hastalıklara harcadılar ve “Süfyan’ın eli delinecek” ihbarını isbat ettiler. (“İsraf eden onun dâmına düşer” bu gün de güncel)

KITLIK SENELERİ

Tevhid-i İlâhî’nin ilânı olan Ezan-ı Muhammedî, Türkçe bir şarkıya çevrilmesiyle gökler Rahmet, toprak da hayat vermemesiyle öyle bir kıtlık yaşandı ki, millet çarıklarını kaynatıp derisinin suyunu içti. 

O yokluk günlerinde ekmek karneye bağlanmış, hükûmet tahıl ürünleri yanında un stoklamaya da başlayınca ekmek sıkıntısı baş göstermişti. 24 Kasım 1941’de; buğday unundan ekmek, francala, makarna, şehriye, peksimet, bisküvi ve simit dışında bir şey üretilmesi yasaklandı. Un yokluğu sebebiyle şehirlerde pasta, poğaça, kurabiye, kek, sandviç ekmeği, yufka, çörek, börek, tatlı ve benzeri yiyecekler vitrinlerde görünmez oldu.

İkinci Dünya Harbi’nin tahribatıyla her yerde görünen ekonomik kriz Türkiye’yi de vurunca kıtlık dibe vurdu. Hattâ İnönü’nün iftihar ederek “Evet, milleti aç bıraktık, ancak harbe sokmadık” sözü o günlerin açık bir itirafıdır. 

Halbuki “Bu harbe girmeyiniz ve Rabbinize iltica ediniz.” 2 Kur’ân’ın bir mu’cizesi ve Risale-i Nur’un bir keramet-i gaybiyesi olduğu bilinseydi Nurcular’a bunca zulüm reva görülür müydü, bilinmez.

Ancak şu bir hakikat ki Allah iki büyük belâyı birden vermiyor.*

Tabiî biz o günleri yaşamadık, ancak kalıntılarını gördük.

O günleri iktisadı hısset derecesinde yaşayan Bediüzzaman, çekilen sıkıntıların manevî sebeplerini gözler önüne sermiş, ahirzamanın röntgenini çekmişti ki, bu gün yakın tarihi doğru okuyabiliyoruz elhamdülillah.

“Bu Anadolu’ya ayn-ı rahmet olan Risale-i Nur’a karşı, bu acib zamanda böyle umumî ve geniş bir taarruzla ve bazı yerlerde tatile mecbur olması, bu kaht u galâyı ve bu acib ihtikârı ve bereketsizlik ve açlığı netice verdiğine bize kanaat verdi”  3 

Elhasıl; nerede bir zulüm, dinsizlik varsa israf, dolayısıyla yokluk vardır.

* “Cenab-ı Allah ümmetin üstünde hem Deccal’in kılıncı hem de büyük harb kılıncını beraber cem etmeyecektir.”  (Râmuz-ül ehadis sh 354)

Dipnotlar: 

1. Tarihçe-i Hayat. 2. Şuâlar 3.Kastamonu Lâhikası.

Okunma Sayısı: 3324
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Sezai MUMCU

    22.11.2020 04:27:18

    Zalimler müsriftir, israf ederler. Biz onlara benzememeliyiz. Aza kanaat getirip yetinmenin bize kazandirdigi menfaatlerini gözetmeliyiz. Istanbul'daki "Sanki Yedim Camii" bir adamin canini ceken seyleri alip yememesi sonucu biriktirdigi paralarla yapilmistir.

  • Bülent Derviş

    22.11.2020 01:53:00

    Allah razı olsun, Tarihi ne de güzel okumus bize ,saygı değer Agabimiz Ömer Faruk Özaydın. Maşallah , Barekallah

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı