"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ağabeyim Dr. Sadullah Nutku ile hatıralarımız

Ömer Örtlek
03 Eylül 2017, Pazar
Dr. Sadullah Nutku Ağabey, tıp doktoru olmakla birlikte Risale-i Nur hizmetinin en ileri gelen hâdimlerindendir.

Onun için Risale-i Nur hizmeti, doktorluktan önce gelir demek yanlış olmayacaktır. Kendisinden istifade etmek ve beraber olmak bana da nasip oldu. Gençliğimde bizlere yaptığı Nur sohbetleri ve anlattığı menkıbeler halen hatırımdadır. Ben de Nur sohbetlerinde, Sadullah Ağabey’den ve onun hatıralarını genç arkadaşlarıma aktarmaktayım. Nüfusta 1942 doğumlu kaydedilmiş olsam da, aslen 1939 doğumlu biri olarak, Sadullah Ağabeyimin dersleri ile anlattıkları bana ve öğrencilik dönemimdeki Arif Kır, İbrahim Ünal, Vehbi Vakkasoğlu, Ali İhsan Okçu, Ömer Okçu (Hekimoğlu İsmail), Ahmet Gümüş, Abdurrahman Turan, Mehmet Soslu vd. arkadaşlarıma halen yol göstermektedir. Sadullah Ağabey hayatını Risale-i Nur’a vakfetmiş bir iman neferidir.

Sadullah Ağabey ile tanışmam, üniversite eğitimim için 1963 senesinde İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’ne kayıt olmamla başladı. Üniversite öğrenciliğimde Nur’un ilk dershanelerinden olan Süleymaniye Kirazlı Mescit Sokaktaki evde Zübeyir Gündüzalp Ağabey ve diğer arkadaşlarımla birlikte kaldım.

Sadullah Ağabeyimin vefat yıl dönümü dolayısıyla, onunla birlikte olduğumuz dönemlere ait birkaç hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum:

Kirazlı Mescit’te kaldığımız yıllarda, gece yatmadan önce sabah namazına kalkmak için masa saatimizi ayarlayıp uykuya dalardık. Sadullah Ağabey ise Beşiktaş’ta birinci katta bir apartman dairesinde ikamet etmekteydi. Saatimizi kurmuş olmamıza rağmen, Sadullah Ağabey, hem bizi sabah namazına kaldırmak hem de Nur Talebeleriyle birlikte namaz kılmak için Kirazlı Mescit’teki evimize gelirdi. O yılların İstanbul’unda ulaşım için gece 3 veya 4’lerde vasıta bulmak imkânsızdı. Ancak Sadullah Ağabey hemen hemen her gün belirttiğim saatlerde, bizlerin sabah namazının vaktini geçirmememiz için Beşiktaş’tan Kirazlı Mescit’e yürüyerek gelirdi. Onun namaza teslimiyeti dikkate şayandı. Aynı zamanda bizler için gösterdiği (yürüme) fedakârlığının hakkını ödemek mümkün değildir.

Kendisiyle neredeyse her gün bir araya geliyorduk. Bir gün bizlere sohbet ederken hapsedildiği günleri anlattı. 27 Mayıs 1960 darbesinde Demokrat Partililer tutuklanınca kendisini de tutuklamışlar. Demokrat Partili milletvekilleri ile aynı hapishanede kalmış. Hapistekilere sabah namazını kıldırırmış. Yine birgün sabah namazı için imam olmuş. Namazın birinci rekâtında Yasin Sûresi’ni, ikinci rekâtında da biraz daha kısa bir sûre okumuş. Selâm verip namaz sona erdiğinde arkasına dönüp bakmış cemaatten “kimse yok.” Ben de kendisine “Sadullah Ağabey bu kadar uzun sûre okursan arkanda cemaat kalır mı?” dedim. Kendisiyle birlikte gülerdik. Bu esprinin ardından bizlere farklı dillerde konuşurdu. Arapça, Farsça, Fransızca, Almanca, Boşnakça vs. tam 12 tane lisan bilirdi. Ne kadar çok lisan bilirse o kadar çok yabancı insana Risaleleri anlatma gayretindeydi.

 Öğrencisi olduğum İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nün revir doktoru 1965 yılında görevinden ayrılmıştı. Enstitü Baş Müdürü Zeki Öznur Bey, beni odasına çağırdı. Bir müddet görüştükten sonra bana “Ömer, ayrılan doktorun yerine Sadullah Bey’i göreve başlatmak istiyorum. Sizin derin muhabbetiniz var. Eğer sen, kendisine söylersen görevi kabul edecektir” dedi. Ben de ertesi gün Sadullah Ağabey’in Beşiktaş’taki evine gittim. Durumu anlattım. Beni kırmadı ve tereddütsüz, enstitüdeki görevi kabul etti. Ancak o günler Sadullah Ağabey’e farklı yerlerden de aylık 5.000 TL’lik iş teklifi geliyordu. 1965 yılında 5.000 TL çok değerli paraydı. Ancak Sadullah Ağabey, Enstitüdeki aylık maaşı 175 TL’lik görevi kabul etmişti. Bir süre sonra Enstitü Anadolu yakasındaki Üsküdar (bugünkü Marmara İlahiyat Fakültesi) Bağlarbaşı’na taşındı. Ben de, Sadullah Ağabey’e “5.000 TL’lik iş teklifi dururken sen 175 TL’lik işi kabul ettin. Enstitü’nün taşınmasıyla iş yerine gelmek için sizin yolunuz daha da uzadı. Ağabey bu 175 TL sizin yol/dolmuş masrafınızı karşılamıyor” dedim. Kendisi bana “Ömer kardeş, ben muayeneye gelen her öğrenciye bol bol Risale-i Nur anlatıyorum. Benim en büyük kazancım budur. Ben enstitüyü kazandım” diyerek açıklamıştı. Muayene saatleri dışında da Enstitü’deki profesörlere ve öğretim üyelerine Risaleleri dağıtırdı. Öğrencilere de Hastalar Risalesi verirdi. Kendisinde kitap kalmayınca benden isterdi. Ben de tedarik eder kendisine verirdim. Bu şekilde de iletişimimiz sürerdi.

 Ağabeyimiz yine bir sohbet esnasında Konya’da iken başından geçenleri anlatmıştı. Kendi ifadelerine göre Konya’da hükümet tabibi olarak görev yapıyormuş. Ancak her gece beyaz uzun entari (fistan) giyip, Konya Mezarlığı’na gider sabah namazına kadar Kur’ân-ı Kerîm okurmuş. Konya’da genç bir zât, evliya görmek için mezarlığın yolunu tutmuş. Evliya arayan genç, mezarlığa girdiğinde “Esselâmün Aleyküm Yâ Ehlel Kubûr” diyerek mezarlara selâm vermiş. Selâmı duyan Sadullah Ağabey gecenin zifiri karanlığında uzun beyaz entarisi ile Kur’ân-ı Kerîm okuduğu yüksekçe bir mezar taşının arkasından, gencin önüne çıkarak “Ve aleykümüsselâm” diyerek selâmını alır. Ancak genç zât hiç beklemediği bu durum karşısında korkusundan bayılarak olduğu yere yığılmıştır. Sadullah Ağabey doktor olduğu için hemen ilk müdahaleyi yapmış. Aynı gün sabah namazına camiye gelen genç zât bir de ne görsün, gece görüştüğü evliya aynı elbise ile ön safta namaz kılmaktadır. Sadullah Ağabey hatıralarını anlatırken bizler bir tane daha anlatsın diye sabırsızlıkla onu dinlerdik.

Bağlarbaşı’nda 1965’te, kasık tarafımdan rahatsızlanmıştım. Bunun üzerine Aşağı Guraba Hastanesi’ne gittim. Doktor Asaf Ataseven (daha sonra Profesör oldu) beni muayene ettikten sonra, röntgen ve kan tahliline gönderdi. Sonuçları alıp Asaf Bey’e gösterdim. Kendisi, bana, “lökositler apandisit yok, sağlamsın” dedi. Asaf Bey’in bu ifadesi beni rahatlatmıştı. Ancak ağrılarım devam edince, ben de Sadullah Ağabey’in evine gittim. Asaf Bey’in muayenesini anlattım. Sadullah Ağabey bana “Otur Ömer kardeşim dedi. Bismillahi Yâ Şafi, Bismillahi Yâ Şafi diyerek beni muayene etti.” Muayeden sonra bana “Ömer kardeşim sende apadisit rahatsızlığı var. Git ameliyat ol. Yalnız kendini tanıttırma. Lailahe İllallah Muhammeden Resulullah (asm) diyerek ameliyat masasına yat” demişti. Sadullah Ağabeyin evinden ayrıldıktan sonra, Hastaneye giderek Asaf Bey’e, “Sadullah Bey beni muayene etti. Ameliyat olmam gerektiğini söyledi” dedim. Asaf Bey de yaptırdığı kan tahlili ve röntgen sonuçlarını dikkate almayarak “Sadullah Bey ameliyat olman gerektiğini söylüyorsa doğrudur. Yarın gel seni ameliyat edeceğim” demişti. Ertesi gün ameliyat oldum ve apandisit sorunundan kurtulmuştum. Böylece Sadullah Ağabey’in tıp camiası üzerinde de büyük bir ağırlığının olduğunu anlamıştım.

1965 yılında ruhî rahatsızlık geçiriyordum. Asabiye Mütehassısı Prof. Dr. Ayhan Songar’ın çalıştığı hastaneye gidip muayene olmuştum. Ayhan Bey, bana 100 TL’lik bir ilâç reçetesi yazdı. İlâcı kullanarak tedavi oldum. Ancak 1966’da rahatsızlığım tekrarlayınca, Sadullah Ağabey’e muayene oldum. Bana 2,5 TL’lik ilâcı reçete etmişti. Ben de ağabeye “Ayhan Bey beni 100 TL’lik ilâçla tedavi etti, rahatsızlığım geçmedi. Sizin 2,5 TL’lik ilâcınız beni iyileştirmeyebilir. Ağabey, siz bana pahalı ilâç yazın” dedim. Kendisi bana “Ömer kardeşim senin maksadın tedavi olmak değil mi?” diye sordu. Ben de “evet” dedim. Ağabey de bana “Öyle ise ben seni böyle tedavi ediyorum” demişti. Onun verdiği ilâcı kullandıktan sonra bir daha aynı rahatsızlığa yakalanmadım. Sadullah Ağabey, ilâç reçetesi yazmadan önce ilâcın içindeki maddeleri tek tek incelerdi. İlâcın muhteviyatında afyon, alkol veya haram olan bir etken madde var ise, o ilâcı yazmazdı. İbadetlerinde çok hassas olduğu gibi meslekî tıbbî alanda da oldukça dikkatli davranırdı.

İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra Niğde İmam-Hatip Lisesi’ne öğretmen olarak atandım. 1968 yılında Mehmet Kutlular ve Sadullah Ağabeyler Niğde’ye beni ziyarete geldiler. Ancak ben evde olmadığım için, 1 veya 2 saat sonra bir araya gelmiştik. Birkaç gün Ağabeyleri evimde misafir etmiştim. Sadullah Ağabey, “Ömer kardeşim bana iriçkin al” dedi. Pişirip hep birlikte yemiştik. Daha sonra akşam veya yatsı namazı vakti gelmişti. Sadullah Ağabey, bana “Camiye gidelim. Ama beni şapka giymeyen bir imamın camisine götür. Onun arkasında namaz kılalım” demişti. Ben de o anda düşündüm, (o dönemde) Niğde’deki bütün imamlar şapka giyiyorlardı. O anda aklıma Paşa Camii İmamı geldi. İmam Efendi kışın şapka giyer, yazın giymezdi. Mevsim yaz olduğu için ağabeylerimi Paşa Camii’ne götürdüm. Ezan okundu, sünnet kılındı, kamet getirildi ve herkes namaza durdu. Ancak Sadullah Ağabey namaza durmadı. Kendisi, namaza duran cemaatin başlarındaki şapkaları tek tek alıyor ve bir köşeye atıyordu. Şapkasını aldıklarının kiminin başına takke koydu, kimi de başı açık (şapkasız-takkesiz) olarak namazı kıldılar. Bir de Sadullah Ağabey, namaz kılmaya başlamadan önce üzerinde resim olduğu için paralarını, cami girişinde çıkarttığı ayakkabılarının içine koyardı. Bu ne büyük bir teslimiyetti. Böyle bir teslimiyet davranışını gördüğüm ikinci bir kişi olmadı.

Aslında Sadullah Ağabey için yaptığı hizmetlerin hiçbir önemi yok. Onun bu hayatta tek önemli yaptığı iş, hükümet tabibi olarak çalıştığı dönemde Üstad Hazretleri’ne verdiği rapordur. Kendi ifadesiyle “Konya’da doktor iken Adliyeye, Bediüzzaman Said Nursî sarığı çıkaramaz, çıkarırsa hasta olur” şeklinde yazılı rapor vermişti. Ona göre bu rapor hayatta en önemli yaptığı vazifeydi.

Sadullah Ağabeyimin hatıraları anlatmakla tükenmez. Onunla hayatımın bir döneminde birlikte olmaktan çok mutluyum. İyi ki onu tanımışım. Ondan öğreneceğim çok hayat tecrübesi vardı. Ancak ömür sermayesi bir gün sona eriyor. 

Cenâb-ı Allah, ona rahmet eylesin. 

Bizleri onunla Cennetinde buluştursun. Amin. 

Okunma Sayısı: 4236
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdurrahman KOÇAK

    22.10.2017 22:54:23

    Cenabu Hak Sadullah Abiye ve ahirete intikal eden tüm Nur Kahramanlarına Rahmet eylesin.Ömer Abiyide düşürmesin ..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı