"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Muhalefet etiği (ahlâkı) ya da meşveret…

Orhan Ali YILMAZ
07 Mayıs 2015, Perşembe
Muhalefet, Arapça’da “hilaf” masdarından türemiş bir kelimedir. Kavram olarak, karşı görüş bildirmek, herhangi bir görüş, düşünce ya da tercihin aksini izhar etmek, ortaya koymak demektir.

Muhalefet bir ihtiyaç mıdır ve neye hizmet eder sorusu, özellikle bir Müslüman olarak bizlerin zihnini en ziyade meşgul eden bir mes’ele-i diniyedir.

Hz. Peygamber (asm) dönemi ve sonrasında, özellikle de Hulefa-i Râşidîn döneminde bu muhalefet ve de meşveret mefhumları nasıl anlaşılmış ve uygulanmıştır konusu tabiî ki bir Müslüman için olmazsa olmaz kriterler ve şaşmaz ölçülerdir.

Hz. Peygamber’in (asm) hayatına ve uygulamasına baktığımızda usûl noktasında şunu görmekteyiz: Eğer bir konuda bir nass, yani kesin bir âmir (emredici) vahiy (âyet ya da hadis) varsa o konuda “muhalefet hakkı” yoktur. Kesin emredici bir vahiyle tayin edilmeyen durumlarda ve de konularda ise muhalefet hakkının var olduğunu ve Hz. Peygamber’in (asm) de buna müsaade, hatta bir anlamda bunu teşvik ettiğini görmekteyiz.

Meselâ, Uhud Savaşında Hz. Peygamber (asm) “müdafaa savaşı” yapmayı tercih ettiği halde Sahabenin genç çoğunluğu “taarruz savaşı”nı istediğinden dolayı kendi tercihinden vazgeçip bu genç çoğunluğun görüşünü esas almıştır.

Başka bir örnek de, Hendek Savaşı’nda şehrin savunulması için etrafına hendeklerin kazılması görüşü Sahabeden İranlı Hz. Selmân’a (ra) aittir. Hz. Peygamber (asm) ve Sahabeleri onun bu görüşünü kabul etmiş ve uygulamıştır.

Hulefa-i Râşidîn döneminin en göze çarpan örneği ise “Kur’ân’ın cem’ edilmesi” konusunda yaşanmıştır. Şöyle ki: Hz. Ömer (ra), 1. Halife Hz. Ebûbekir’e (ra) gelerek, Yemâme Savaşında pek çok Kur’ân hâfızının şehit düştüğünü, önceki ümmetlerin kutsal kitapları konusunda düştükleri ihtilâflara Müslümanların da düşmesi tehlikesinin melhûz bulunduğunu, bir tedbir alınması gerektiğinden hareketle Kur’ân’ın cem’ edilmesini, yani “Mushaf” haline getirilmesini teklif etmiş ve onun bu görüşü kabul edilmiştir.

Diğer bir örnek de, Hz. Ali (ra), hilâfeti döneminde Hz. Ömer’e (ra) gelerek, tarih yazımındaki karışıklık ve ihtilâfları önlemek için Müslümanların kendilerine ait yeni bir takvime ihtiyaçlarının mübremiyetinden bahsetmiş, bunun başlangıcı için de Hz. Peygamber’in (asm) “hicreti”nin en uygun tarih olacağını belirtmiş ve onun bu görüşü kabul görmüştür.

Bu ölçüleri Risale-i Nur’a uyguladığımızda ise şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Risale-i Nur eserlerinde kesin bir ifadeyle belirtilmiş konularda biz Nur Talebelerinin bir karşı görüş bildirme, yani “muhalefet” hakları yoktur. Kesin bir ifadeyle belirtilmeyen, tevile, yoruma açık konularda ise birbirinden farklı anlamak, farklı görüş belirtmek anlamında “muhalefet hakkımız” olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hem de bu bizim için bir zenginliktir. Çünkü Üstad Hazretlerinin Hücûmât-ı Sitte’de formüle ettiği üzere Nur Talebelerinin Risale-i Nur’la ilgili vazifeleri olan “şerh, îzah ve tanzim” misyonları için de büyük bir yardımdır.

Ayrıca, Üstâd Hazretleri bu muhalefetin nasıl olması gerektiği ile ilgili bizlere “şaşmaz ölçüler” de bırakmıştır. Meselâ, konuyla ilgili en veciz bir şekilde şu enfes tesbiti yapmakta ve şöyle demektedir: “Tenkidin sâiki, ya nefretin teşeffîsidir veya şefkatin tatminidir; dostun ve düşmanın ayıbını görmek gibi..” Yani insanı, psikolojik arka plânı itibariyle eleştiriye ve de bu anlamda “muhalefete” sevk eden ya nefretin, yani düşmanlığın dışa vurumu ya da karşı tarafın zarar görmesini istemediğinden dolayı ona olan şefkat ve de merhametin sonucudur.

Meşveret ise, “Veşâvirhum fi’l-emr! Ve emruhum şûra beynehum.. Yani: Onlarla işlerde istişare et! Onların aralarındaki işleri şûrâ, yani danışma meclisi iledir..” âyetlerinin bir tezahürü ve sonucudur.

Herhangi bir meşveretin sonucunda bir konuda ıstılahî anlamda icmâ’ hasıl olabileceği gibi, farklı fikirler de ortaya çıkabilir, o zaman ekseriyetin, yani çoğunluğun görüşü hâkim olur. Farklı düşünenler ise, muhalefet haklarını saklı tutmak kaydıyla şûrâ kararlarına uyarlar; uymaları gerekir.. Yoksa, “Ben hiçbir şekilde tanımam öyle bir kararı, onlar da kim oluyorlar!” şeklindeki bir yaklaşım, ne ahlâkî, ne de hakperestâne bir tavır asla değildir. Çünkü bu, öncelikle fitne sebebidir, hem de Kur’ân’ın söz konusu sarîh emrine açık bir muhalefettir.

Belki bu minvalde ancak şu tartışılabilir: Meşveret, yani istişare ehliyeti... O da, cemaatin seçimiyle olduğu sürece “liyakat hukûku” bakımından itiraza mahal bir durum içine giremez; girmemelidir…

Kişi, şûrâ kararlarına rağmen, bu anlamda kendi görüşünü muhafaza edebilir, onda bir sakınca yoktur; ama cemaate ilzam edemez. “Her müstaid (bu anlamda müçtehid) nefsi için içtihad edebilir; teşri’ edemez” ölçüsünde olduğu gibi…

Hem de, “Rey-i cumhurdan mâadâ olan akvâl, eğer hakikat ve mağzdan hâli ve boş olmazsa, istidadâtın reylerine bırakılır. Tâ herbir istidat, terbiyesine münasip gördüğünü intihap etsin” sırrı gerçekleşsin.

Çünkü bu anlamdaki fikrî muhalefet ve kendi görüşünün üstünlüğü ispat etme, başkalarını buna ikna etme faaliyeti ve de cehdi, sadece şûrâ kararları öncesi için geçerlidir. Çünkü usûl bakımından şûrâ öncesinde bu anlamdaki her türlü farklı fikir ve görüşler tartışılır; müdâvele, müzakere ve münâzara edilir, sonrasında ise oylamaya geçilir. Oylama sonucu ortaya çıkan çoğunluğun görüşü ise ıstılâhî anlamda “icmâ”yı temsil eder. Müçtehidlerin şahsî içtihadları, icma’nın hâsıl olduğu yerde veya konuda nasıl geçersiz ve gayr-i mesmû’ oluyorsa kişinin kendi görüşü de şûrâ kararları karşısında aynı konumdadır.

Okunma Sayısı: 1507
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı