* “‘Risale-i Nur,’ müellifi ve talebeleri, ‘ceza hukuku’ konularıyla, genellikle ‘mâsum mağdurlar’ olarak muhatap olmuşlardır. Zira adı ‘cumhuriyet’ olan devlet, kendi meşru amaçlarına ve bilhassa asayişi sağlama hedefine ulaşmak için hakikî dinî cemaatleri yardıma çağırması gerektiğini bir türlü öğrenememiştir! Ancak Nur Talebeleri bilirler ve inanırlar ki toplumun ıslahında bugünkü devletin rolü ‘bir’ ise, sivil toplumun ve gönüllü kuruluşların rolü ‘bin’dir…” (Ahmet Battal)

* “(…)Entelektüel zeminini yitiren İslâm dünyası, ‘hürriyet, adalet, meşveret’ gibi temel değerlerini de büyük ölçüde aşındırmıştır. Bu noktada Bediüzzaman Said Nursî’nin yaklaşımları, İslâm dünyasının yeni bir gelecek kurmasında yardımcı olabilecek, İslâm toplumlarının kendini hatırlamasını sağlayacak özelliklere sahiptir.” (Ahmet Dursun)

* “Tarih boyunca toplumları ifsat etmek isteyen şer güçlerin ilk önce el attığı yapı ‘aile’dir. Bunun tam tersi, toplumu ıslah noktasında ortaya çıkan fikir ve görüşlerin de önceliği hep ‘aile’ olmuştur. Ailenin de temel taşı, orta direği kadındır; dolayısıyla her iki düşünce grupları tarafından kadın hedef tahtasına oturtulmuştur… Kısacası, toplumu dağıtmak isteyenlar aile hayatını dağıtmaya, toplumu bir arada tutmak isteyenler de aile hayatını bir tutmaya çalışmışlardır.” (Atillâ Yılmaz)

* “(…)‘Siyaset, iktidar, ideoloji’ gibi sapmalara itibar etmeyen cesaretli ve bilgili din âlimlerine ihtiyaç var; ancak onlar teolojiye ‘eleştiri’ boyutunu kazandırabilirler…” (Doğu Ergil)

* “Demokrasi, bu zamanın ilcaat ve gereklerine en uygun, insanlığın tecrübeyle bulabildiği en gelişmiş bir yönetim rejimidir. Bu rejimi İslâm’a uyarlayıp İslâm’ın fazilet ve adaletiyle beslersek ortaya mükemmel bir model çıkabilir! Meşhur İngiliz mütefekkiri Bernard Shaw şöyle ifade etmiştir: ‘Demokrasiyi en ileri götüren millet İngilizlerdir. Bunun daha ötesi Müslümanlık’tır…” (Fikret Yüksel)

* “Bediüzzaman’ın özellikle sadece ‘Tesettür Risalesi’nden hüküm giymiş olması, ‘tesettür’ konusunun hasımlarınca ne denli önemsendiğini açıkça ortaya koymaktadır! Kur’ân-ı Kerîm’de ‘Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle: Dışarı çıkarken üstlerine cilbablarını alsınlar. Bu, onların tanınmasını ve bundan dolayı incitilmemelerini sağlar. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.’ (Ahzab Sûresi: 59.) âyetinde kat’î olarak emredilen tesettüre karşı özellikle son yüz yıldır açık bir mücadele başlatılmıştır…” (Halil İbrahim Şengün)

* “(…)‘Muhakemat’ neşirlerinde dikkat çeken imlâ ve noktalama farklılıklarının giderilmesi, eserin anlaşılması için önem arz etmektedir! Bunun için, eserin nâşirlerinin bir araya gelerek ortak bir imlâ ve noktalama sisteminde anlaşmalarının samimî temennimiz olduğunu ifade etmek isteriz…” (Mahmut Kaplan)

* “Cumhuriyet eğer ‘adalet, meşveret ve kànunda inhisar-ı kuvvet’ten ibarettiyse, Osmanlı kendi içinde adı konulmamış bir cumhuriyeti kısmen yaşıyordu, diyebilirdik. Gelinen durum dolayısıyla, ‘de facto’ yaşanan bir olayı sonradan bir bayram havasında ilân edişimizin bu yönden bir önemi kalmayacaktı…” (Mustafa Eren Bozoklu)

* “(…)Maalesef iktidar gücünün ‘vahşî cazibesi,’ demokratik teamülleri de kullanarak, iktidarda olmayanların aleyhine yasaların yapılması ve bunların demokratik görünen bir yöntemle çoğunluğun iradesinin bir görünümü olarak da sunulması, ‘yasama işlemlerinin kötüye kullanılmasının açık bir örneği’ olarak ifade edilebilir…” (Ömer Ergün)

***

Not: Yukarıdaki tespitler, derginin “hürriyet, demokrasi, İslâm kardeşliği” konulu Yaz 2018 tarihli sayısından derlenmiştir.