"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Allah’ın kudreti ve enerji

Osman KOYUNCU
18 Ekim 2017, Çarşamba
Bediüzzaman İktisat Risalesi’nde bir lokma peynir ve baklava dilimi ile Allah’ın Rezzak isminin cilvesini ve ene denen, mahiyeti meçhul bir karanlık noktanın, Allah’ın isimleri ve sıfatlarının cilvesini yansıtmasını bizlere mukayese yaparak göstermesi anlamlı bir örnektir.

Bizler de fen ilimleri ışığında Allah’ın çeşitli isimlerinin ve sıfatlarının cilvelerini mukayese ederek görüp gösterebiliriz. Fen ilimlerinin her bir dalı, Allah’ın bir veya daha çok ismine dayanır onun cilvelerini gösterir. Allah’ın esmasını bilmek demek aynı zamanda fen ilimlerinin dallarını bilmek demektir. Marifet, fen ilimleri penceresinden, yani esma penceresinden kâinat kitabını okumaktır. Esmayı bilmeden ne fen ilimlerini, ne de Kur’ân’ı tam anlayabiliriz.  

Enerji, elle tutulur kalem gibi somut bir nesne değil, düşünce ve hayal gibi soyut bir kavramdır. Fizikçiler için enerjiyi tam olarak tanımlamak çok zordur. Kısaca, etrafımızdaki olayların oluşmasına sebep olan şey güçtür. Enerji olmazsa bitkiler büyümez hayvanlar olmaz, arabalar, televizyonlar, bilgisayarlar, fabrikalar ve makinelerin hiçbiri çalışamaz, gökyüzündeki cisimler hareket edemezler ve bizler yaşayamayız. Belki de kıyametin kopması bu enerjinin çekilmesi ile olacaktır. Bilim adamlarına göre enerji teknik anlamıyla, maddenin iş yapabilme yeteneğidir. Maddenin fizikî durumlarını ancak enerji ile değiştirebiliriz. Meselâ buza enerji vererek onu su haline getirir ve suya da enerji vererek onu buhar haline getirebiliriz. Buhardan enerji emerek(alarak) su veya buza dönüştürebiliriz. Enerji hayat demektir, madde demektir ve madde de büyük bir enerji vardır. 

Allah bir şeyi yaratmak irade ettiği zaman, ilmindeki o şeyi, kudreti ile yoktan yaratıyor. Allah’ın ilmi, her şeyi kuşattığına göre mutlak yokluk yoktur. Bediüzzaman, Allah’ın kudretini, binlerce sayfalara sığmayacak derin ve veciz şu ifadeler ile açıklıyor, başka söze gerek kalmıyor. ”Emr-i tekvinden gelen hurûfât, maddî kuvvet hükmünde vücud-u eşyada hükmeder. “Ve emr-i tekvînî, âdetâ, ayn-ı kudret, ayn-ı irâde olarak tezâhür eder.

Evet, emir ve irâdenin bu gayet hafî (gizli) ve vücud-u maddîleri gayet gizli ve havayı âdetâ nim-mânevî, nim-maddî(yarı manevî yarı maddî) nev’indeki mevcudâtta, emr-i tekvînî, ayn-ı kudret gibi âsârı görünüyor; belki ayn-ı kudret olur. Âdetâ mâneviyat ile maddiyâtın mâbeyninde berzahî olan mevcudâta nazar-ı dikkati celb etmek için, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân “Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, O’nun işi sadece Ol demektir; o da oluverir der.”1 diye ferman buyurmuş.

İşte, bazen şu mertebeyi ispat için âyât-ı Kur’âniye öyle bir daireyi gösteriyor ki, bütün zerrâtı haşir ve neşredecek bir kudretin tasarrufatını gösterir. Bazen de, bütün mahlûkatı fenâya gönderip yeniden getirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir. Bazı, yıldızları dağıtıp semâvâtı parçalayabilir bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve âsârını gösterir. Bazı, bütün zîhayatı öldürecek, yeniden, def’aten, bir sayha ile diriltecek bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve tecelliyatını gösterir. Bazı, bütün rû-yi zeminde zîhayat olanları ayrı ayrı haşir ve neşredecek bir kudret ve hikmetin tecelliyatını gösterir. Bazen, küre-i arzı bütün bütün dağıtacak, dağları uçuracak, düzeltip daha güzel bir surete çevirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir..”2”

“İnsan gayr-ı mütenahi acz ve fakriyle beraber Cenâb-ı Hakk’a imanı ile kudret ve gınâ ve izzetine mazhar olmuştur. İşte bu mazhariyetten dolayı, insan, hayvaniyetten terakki edip halife-i zemîn olmuştur. Cenâb-ı Hak ihata-i kudret ve azametiyle insanın duâsını işitir, hâcâtını görür. Bütün mahlûkat—bilhassa insanlarda—ferdî olsun, nevî olsun, şerif olsun, hasis olsun; ilim, irade, kudret itibarıyla Cenâb-ı Hakk’ın tecellîsine mazhardır. Herbir şey, herbir insan, “Allah yanımdadır” diyebilir. Bilhassa insanın zaafı, fakrı, aczi nisbetinde Cenâb-ı Hakk’ın kurbiyeti ve herbir şeyin Cenâb-ı Hak ile münasebeti olmakla beraber, O da münasebettardır. Ve gayr-ı mütenahi acz ve fakrı olan insan, gayr-ı mütenahi kudret ve gınâ ve azameti olan Cenâb-ı Hak ile münasebeti ne kadar lâtiftir.”3  

“O kudret kısa ve kasır olmayıp muhit bir kudret olduğundan, açık bir yer, bir delik kalmıyor ki, gayr müdahale etsin. …. Maahaza, küll ile cüzde, nev’ ile fertte yapılan tasarrufat, birbirinin içinde mütedahil ve yekdiğerine mütesanit olduğundan, o tasarrufları ayrı ayrı faillere vermek mümkün değildir. Meselâ, âlemin nizam, intizam ve tasarrufunda arzın tedbiri dahildir. Arzın tedbirinde insanın da tedbiri dahildir. Ve aynı zamanda bu tasarrufat yapılırken, başka nevilerin de şuûnâtına bakılır. Ve hüceyrat-ı bedeniye ile zerrat dahi yaratılıyor. Ve hakezâ, bütün bu tasarrufat bütün safahata aynı kudret ile yapılır. Nasıl ki şemsin nurundan, katre ve kabarcıklara varıncaya kadar hiçbir şey hariç kalmıyor. Bütün eşya o nur ile tenevvür ediyor. Kezalik, bütün tasarrufat, kudret-i ezeliyeye âittir. Başka birşeyin müdahalesi yoktur. Küreden zerreye varıncaya kadar o kudretin tasarrufundan hariç değildir.”4

Dipnotlar:

1- Yâsin Sûresi, 36:82. Lem’alar 455. 

2- Sözler, 836.

3- Mesnevî-i Nuriye, 152.

4- Mesnevî-i Nuriye, 244.

Okunma Sayısı: 5162
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ramazan ÇALIŞAN

    18.10.2017 09:57:40

    Her bir yazınızı okuduğumda,bir kütüphane dolusu kitabı okumuş ğibi, ufkumda bir genişlik hissediyor,yaratılıştaki arka planı daha net görebiliyorum.Fikrimdeki şüpheler, kalbimdeki vesveseler yerini,marifetullaha,muhabetullaha bıaraktığı için bir kalbi huzura eriyorum.Sadece şu cümle “Marifet, fen ilimleri penceresinden, yani esma penceresinden kâinat kitabını okumaktır. Esmayı bilmeden ne fen ilimlerini, ne de Kur’ân’ı tam anlayabiliriz. “hakkıyla idrak edilse o kalbe inkr-ı uluhuyet yol bulup giremez. Ayrıca “Said Nursî ve II. Jean Paul”Başlıklı yazınız,çokları tarafından bilinmeyen tarihi bir olayın,vesikası hükmünde.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı