"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Aşk ve şefkat üzerine bir tahlil

Osman KOYUNCU
24 Ağustos 2016, Çarşamba
Aşk, tanım olarak maddî ve manevî bir şeye duyulan aşırı istek ve sevgi olarak tanımlanır, Arapçada sıkıca sarılmak ve sarmaşık manasındadır.

Farsça’da ise çok şiddetle istemek, candan sevmek anlamındadır. Aşk kelimesinin karşılığı hub’dır. Hub, kaynamaya başlayan suyun üste çıkmaya başlayan kabarcığın adıdır, buna habbe de denir, muhabbet kelimesi de bu kökten gelir. 

Şefkat kelimesi ise, acıyarak, koruyarak, merhametle karşılıksız sevme, maddî ve manevî yardımda bulunma anlamına gelir, babanın çocuğuna karşı durumu gibi.  

Aşk ise maddî ve manevî bir karşılık bekler, sevgililerin birbirine olan ilgileri gibi, şefkatte ise bir karşılık beklenmez. Bediüzzaman “hâlbuki aşk ücret ister ve mukabele talep eder. Aşkın ağlamaları bir nevi taleptir, bir ücret istemektir.”1 Bazı İslâm düşünürleri aşk ile şefkati birbirine çok yakın bir manada kullanmıştır. Mevlânâ “gerçek aşkı bilen kalp, bir damla suya bile hürmetle bakar der.”

Bazen de insanlar şefkati yanlış yerlerde kullanmaktadır. Yavrularına acıyan ve şefkat eden ana babalar, bu yanlış şefkatleri yüzünden çocukları uyusun diye sabah namazına kaldıramaz. Bediüzzaman” Şefkat-i insaniye merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi olduğundan, (insanlardaki şefkat, Allah’ın rahmetinin cilvesidir) elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Rahmetenli’l-Âlemin (âlemlere rahmet olarak gönderilen) zatın mertebe-i şefkatinden taşmamak gerekir. Eğer aşsa ve taşsa o şefkat, elbette merhamet ve şefkat değildir. Belki dalâlete ve ilhada sirayet (dalâlete götüren) eden bir maraz-ı ruhî ve bir sakam-ı kalbîdir (ruh ve kalp hastalığıdır).”2 

Aşk ve şefkatte birbirlerine giden yollar vardır. Tamamen değilse de aşkta biraz şefkat, şefkatte de biraz aşk vardı, fakat şefkat daha kapsayıcı ve geniş bir caddedir, halistir karşılıksızdır, aşk ise bir manada maddî ve manevî karşılık bekler kapsamı dardır, aşk göl gibi ise şefkat okyanus gibidir. Genelde tarikatlar, manevî sevgide aşkı esas alırken, Bediüzzaman ise şefkati esas alır. Aşk, muhabbet ve sevginin ileri derecesidir. Tarikat ehli içinde Vedud ismine mazhar olan evliyalar için aşk tabiri kullanılır. Genelde âşıklarda sekr ve istiğrak halleri bulunur, bu durumlarda onlardan şeriata muhalif dengesiz sözler ve haller zuhur edebilir. Suya dalan birisi sadece suyu görür, eğer boğulursa bu kişinin iradesi kaybolur. İşte bu şekildeki âşıklar söyledikleri sözlerden mesul değiller, fakat uyanık halde iseler sorumludurlar. Büyük bir nehre dalanı, nehir her yere sürükleyebilir, işte âşıklar bazen yanlış yönlere doğru sürüklenebilir. Bediüzzaman, genelde bunlar hidayettedir, fakat hâdi değiller, insanları hidayete sevk edemezler, bu haldeki insanların akılları başlarında ise mesul olurlar, bunların ardından gidenler ise, akılları başlarında olduğu için mes’uldürler. Aşkta zevk olduğu için insanlar bu yola gitmek isterler. Ehl-i tarikatta gidenlerin bir kısmında aşkın sekr hali vardır. Tarikattan biraz uzak, bazı ehli kalp âşıklarda ise, genelde istiğrak hali mevcuttur. Şefkatte sekr ve istiğrak halleri görülmez.  

İmam-ı Şafi “Besmele’deki Rahman ve Rahim isimleri çok büyük sırlar ihtiva ettiği için, Besmele Kur’ân’da 114 kere nazil olmuştur” der. Bediüzzaman “ben Rahman ve Rahim isimlerini öyle bir nur-u azam görüyorum ki; bütün kâinatı ihata eder ve her ruhun bütün hacet-i ebediyesini tatmin edecek ve hadsiz düşmanlardan emin edecek nurlu ve kuvvetli görünüyorlar. Bu iki nur-u azam olan isimlere yetişmek için en mühim bulduğum vesile fakr ile şükür, acz ile şefkattir. Yani ubudiyet (kulluk) ve iftikardır (insanın Allah’a karşı fakirliğini görmesi).” Kur’ân’da Rahman 57 defa, Rahim ise 115 defa tekrarlanmıştır. Rahman ismi dünya ve ahirete bakarken, Rahim ismi daha ziyade inananlar için ahirete bakar. Şefkat, Rahman ve Rahim isimlerinin tecellisidir ve bu isimler, Allah isminden sonra en büyük isim olarak kabul edilirler.

İmam-ı Rabbanî Hazretleri, Hz. Yakub’un (as), oğlu Hz. Yusuf’a (as) karşı aşırı sevgisini aşk olarak tanımlıyor. Bediüzzaman ise bunun aşk olmadığını vurgulayarak bu “şedit ve parlak hissiyatı, muhabbet ve aşk değildir, belki (Farsça manası ile muhakkak) şefkattir. Çünkü şefkat aşk ve muhabbetten çok keskin ve parlak ve ulvî ve nezihtir (temizdir)  ve makam-ı nübüvvete lâyıktır.  Fakat muhabbet ve aşk, mecazî mahbuplara (sevgililere) ve mahlûklara karşı derece-i şiddette (şiddetli olursa) olsa, o makam-ı muallayı (yüksek makama) nübüvvete lâyık düşmüyor. Demek, Kur’ân’ı Hâkim’in parlak bir îcaz ile parlak bir surette gösterdiği ve ism-i Rahim’in vusulüne vesile (kavuşmasına sebep olan) olan hissiyat-ı Yakubîye, yüksek bir derece-i şefkattir. İsm-i Vedud’a vesile olan aşk ise, Züleyha’nın Hz. Yusuf’a (as) karşı olan muhabbet meselesindedir. Demek Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, Hazreti Yakub’un (as) hissiyatını ne derece Züleyha’nın hissiyatından yüksek göstermişse, şefkat dahi o derece aşktan daha yüksek görünüyor.”3 Bu konuda büyük ulemalar ciltlerce kitaplar yazmıştır. Aşk ve şefkatin farkını, Bediüzzaman gibi en ince ayrıntısına kadar özetle anlatan başka bir âlim de yoktur. Dengeli olmak lâzım, bazı ehli aşk insanlarda, Bediüzzaman’ın ifadesine binaen mealen ‘aşk ve istiğrakla bir nevî sekri de varsa avucundaki ayinesini denizden daha büyük tevehhüm eder. Hem her makamın bazı zilleri (gölgeleri) bulunur. Zilli asıl zannetse şatahata düşer.’ Yani güneşin resmi ile gerçek güneşi karıştırabilirler, tehlikeli olan da budur.  

Şefkatin karşılıksız olduğunu anlatan delillerden birisi de, mealen mahşerin dehşetinden herkes nefsî, nefsî dediğinde, Peygamberimiz (asm) re’fet ve şefkatini göstererek, ümmetî, ümmetî (ümmetim, ümmetim) diye yalvaracağını Peygamberimizin (asm) hadislerinden öğreniyoruz.  Dünyaya geldiğinde ehli keşfin tasdiki ile annesi onun münacatında ümmetî, ümmetî (ümmetim, ümmetim) dediğini işitmiş. İşte bu resule gönderilen salâvatları, ümmetine şefkatinden dolayı her bir insanın salâvatı ile alâkadar olup karşılık verir ve verecektir.

Dipnotlar:  

1- Mektubat, 58. 2- Kastamonu, 96. 3- Mektubat, 52.

Okunma Sayısı: 8060
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İ.Seyda

    24.8.2016 18:50:12

    Osman Hocam; aşk ve şefkat üzerine yazdığınız yazının benzerlerini de bekliyoruz... mesela aşk ve şefkatin kimyasal bir yönü de var mıdır? Varsa, nasıl anlatırsınız anlayacağımız dille...Teşekkürler..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı