"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ene ile ruhun mahiyeti

Osman KOYUNCU
14 Ekim 2017, Cumartesi
Mahiyet, içyapı, neden yapılmıştır manasına gelir. Allah “Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın”1 “Sana ruh’tan sorarlar; de ki: ‘Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir” 2

Bu âyetler gösteriyor ki ruhun gerçek mahiyetini bilmeye çalışmak hâşâ Allah’ın gerçek mahiyetini tanımaya çalışmak manasına gelir ki bütün insanlık tek bir akıl bile olsa bunun sırrına eremez. Biz, ruh ve enenin ne olduğu ve aralarındaki farkların neler olduğunu, Risale-i Nur Külliyatı’ndan faydalanarak misallerle akla yaklaştırmaya çalışacağız. 

Ene ile ruh’un mahiyetleri birdir, fakat yaptıkları işler farklıdır. Kar, su ve su buharının mahiyetleri yani kimyevî yapıları yani kimyevî formülleri aynıdır. Görünümleri yani fizikî özellikleri birbirinden farklıdır. Ruh ve ene de bu şekildedir ve maddî varlıklar değiller. Ene sıcaklığı ölçen termometre, hava basıncını ölçen barometre gibi bir alettir. Sıcaklık ve basınç olmazsa termometre ve barometrenin bir hükmü olmaz ve bir şeye de yaramazlar. Basınç ve sıcaklık varsa termometre ve barometre değerlidir. Allah ve O’nun esması varsa enenin bir değeri vardır, müstakil kendi başına ene bir şey değildir. Ene, sonsuz nur olan Allah özel isminin, (Zatının) yani, Vücud, Kıdem gibi altı sıfatını gösteren bir ayna olduğu gibi, yine O’nun sonsuz özel bir ismi olan Rahman’ın, hayat, ilim, irade gibi yedi sıfatını gösteren bir ayna olmakla birlikte, aynı zamanda diğer bütün isim ve sıfatlarının da aynasıdır. Bediüzzaman’ın mealen ifadesi ile ene, esma-i İlâhiyeye bir ayna, ruh ise cesedin bir kanunudur.  

Bediüzzaman “ene ince bir elif, bir tel, farazî bir hat iken, mahiyeti (buradaki mahiyetin manası görevin ve niçin yaratıldığının bilinmesidir, neden yapıldığının değil) bilinmezse, tesettür toprağı altında neşvünemâ bulur, gittikçe kalınlaşır, vücud-u insanın her tarafına yayılır. Koca bir ejderha gibi, vücud-u insanı bel’ eder……İşte, ene, şu hâinâne vaziyetinde iken, cehl-i mutlaktadır. Binler fünunu bilse de, cehl-i mürekkeple bir eçheldir. Çünkü duyguları, efkârları kâinatın envâr-ı marifetini getirdiği vakit, nefsinde onu tasdik edecek, ışıklandıracak ve idame edecek bir madde bulmadığı için, sönerler. Gelen her şey nefsindeki renklerle boyalanır. Mahz-ı hikmet gelse, nefsinde abesiyet-i mutlaka suretini alır. Çünkü, şu haldeki enenin rengi, şirk ve ta’tildir, Allah’ı inkârdır. Bütün kâinat parlak âyetlerle dolsa, o enedeki karanlıklı bir nokta, (onun için şirk en büyük zulüm kabul edilmiş, Allah mealen, şirke en küçük meyil göstermeyin diyor, hiçbir şeyi ve sevgi O’ndan üstün tutulmaz.) onları nazarda söndürür, göstermez.” 3 

Yani şeffaf bir cama hangi renkte ışık gelse o renkte yoluna devam eder, cam kırmızı ise, görünen ışık kırmızıdır diğer renkler görünmezler. Eğer ışık bir cisim üzerine düştüğü zaman, o cisim ışığı emiyorsa ve geriye yansıtmıyorsa bu cisim siyah görünür. İşte ene, kendi vazifesini unutsa vahidi kıyasi görevini görmese siyah cismin ışığı yutması gibi, esma-i İlâhiyeden gelen bütün cilveleri kendine alıp yutar aynalık görevini yapmaz o zaman bir firavun olur. Bediüzzaman  “ruh, zihayat, zişuur, nuranî, vücudu harici giydirilmiş cami, hakikattar, külliyet kesbetmeğe müstaid bir kanunu emirdir der.” 4

Fen bilimleri maddenin özünü ve en ufak parçasını keşfinde büyük bir mesafe aldılar. Geliştirdikleri bir teoriye göre, her şeyin temeli tek bir kuvvettir. Allah her şeyi bu kuvvetten yaratıyor. Buna sicim teorisi deniyor. Çok fazla küçük enerji iplikçikleri gibi sicimler, Allah’ın izni, ilmi, iradesi ve kudreti ile bir araya gelerek bu enerji yoğunlaşıp maddeye dönüşüyor. Teşbihte hata olmasın, somut (kalem gibi elle tutulan) şeylerin yani her şeyin temeli bu enerji olduğu gibi, ruhu da Allah kendi ruhundan üflediği için onunda temeli özü birdir denebilir. Ruh bölünemez, değişmez ve parçalanamaz. Yani oksijen ve hidrojenden oluşan su gibi bileşik madde değildir, saftır orijinaldir, başka bir şeye dönüşmez ve mahiyeti tam olarak bilinemez. Ruha bir ceset giydirilirse bir kanun olur bu insandır, ceset ruhun elbisesidir ruh çıkınca elbise dağılır ve çürür. Allah’ın bütün kanunlarının asılları da aynıdır, ruh Allah’ın emir kanunudur. 

“Sabit, daim, fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi, âlem-i emirden, sıfat-ı iradeden gelmiş ve kudret ona vücud-u hissî giydirmiştir, bir seyyâle-i lâtifeyi (hava, ışık, ısı gibi akıcı madde) o cevhere sadef etmiştir...”5 Allah, sonsuz Nur olduğuna göre ve (teşbihte hata olmaz) suyun mertebeleri gibi ruh, bu sonsuz Nurun nasıl ve hangi mertebesinden yaratıldığını bilmiyoruz, bilmememiz olmamasını gerektirmez her şey bizim malûmatımıza tabi değildir.  

Her şeyden bir şey, bir şeyden her şey yaratmak yalnızca sonsuz Nur olan ve sonsuz isimleri ve sıfatları olan Allah’ın işidir.

Dipnotlar:

1- Hicr Sûresi, 29.

2- İsra Sûresi, 85.  

3- 30. Söz.

4- 29. Söz.

5- Sikke-i Tasdik-i Gaybi.

Okunma Sayısı: 3130
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı