"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsan üzerine bir yorum

Osman KOYUNCU
04 Kasım 2018, Pazar
Bediüzzaman, “hastalık bazılara bir ihsan-ı İlâhîdir... ne kadar iyilik ve güzellik ve nimet varsa, doğrudan doğruya O Cemîl ve Rahîm-i Mutlakın hazine-i rahmetinden ve ihsanat-ı hususiyesinden gelir.

Hem rızık vermek O’nun özel bir ihsanıdır, kâinattaki bütün cemâl kemâl ve ihsan, O zatın cemâl kemal ve ihsanını gösterir ve onun yansımasıdır” gibi ifadeleri ile, ihsan üzerine çok vurgular yapıyor. 

Bir hadisi şerifte, bir gün Cebrail (as), Peygamberimizin (asm) yanında normal bir insan gibi gelip oturarak O’na (asm) “iman, İslâm ve ihsan nedir?” diye sorar. Peygamberimiz (asm), İslâm için İslâm’ın beş şartını, iman için imanın altı şartını anlatır ve ihsan için ise “Allah’ı görür gibi ibadet etmektir” der. Sonra Cebrail (as) kalkıp gitti ve Peygamberimiz (asm) sahabelerine, “Cebrail (as) size ders vermek için geldi” dedi.

Bediüzzaman üzerine araştırma yapan bazı ilim adamlarına göre, Bediüzzaman’ın Birinci Said döneminde İslâmiyeti, İkinci Said döneminde İmanı, Üçüncü Said döneminin ise İhsanı, hizmet ve fiilleri ile yansıttığını söylüyorlar. Eski (Birinci) Said Dönemi ile Üstadımızın siyaset ile idarecilere tesir edip, bu yolla İslâm’a hizmet etmeyi umduğu bir dönemdir. Sonra Bediüzzaman’ın ikinci dönemi başlar. Bu dönemde Kur’ân’ı tetkik ile meşgul olarak, bir İlham-ı İlâhî olan Külliyatın meydana çıkmasına vesile olur. Bu döneme yeni Said (İkinci Said dönemi) denir ki bu da İmanî hizmetlerine yoğunlaştığı dönemdir. Üçüncü Said Dönemi’nde ise artık ahirete yaklaşmanın, yaşlılık ve hastalıkların verdiği ruhî haller ile Allah’a kavuşma zamanının geldiğini hissettiği bir dönemdir. Her an Allah ile beraber olmak, Allah’ı isim ve fiilleri ile her yerde görme ve müşahede etmenin maksimum seviyede olduğu dönemdir ki bu dönem de ihsanın kendisinde yansımasıdır.

İman ve İslâm şeriatın kendisidir, ihsan ise şeriatın ruhu hükmündedir. İmanın yeri kaptır ve cüz’î iradenin sarfından sonra Allah’ın sevdiği kullarının kalbine yerleştirdiği bir nurdur. İman, bir fikre intisap etmek, hisleri Allah sevgisiyle doldurmak, zihinleri marifetle süslemek, kalpleri de şuhut (keşfe) açmak ve iradeyi de ibadetlere yönlendirmekle elde edilir. Bu şekildeki imanla sonsuz bir Allah bilincine varılır. İmanın en büyük özelliği insanın gözü ile görmediği, fakat akıl his ve duyguları ile ilmen hissettiği şeye inanmasının büyüklüğüdür. İslâm ise küllî iradeye tam olarak teslim olmaktır.  İhsan ise, hem iyilik yapmak hem de iyilikler ve güzellikler manasına gelir. 

 İhsan, İman ve İslâm’dan daha derin manalar ihtiva eder. Yani ihsan, iman ve İslâm’ın ruhu gibidir. Şeriat, tarikat ve hakikat noktasından bakıldığında, İslâm ve iman şeriatla, ihsan ise hakikatle ilgilidir, marifet ve sevgi ile hakikat yani ihsan anlaşılır. İhsanın durumuna göre iman ziyadeleşir ve İslâm genişler. İhsan güzel olmak manasında hüsün kökünden türemiştir. Başkasına iyilik ve güzel iş yapmak manasına gelir. İhsanda bulunan kişiye ise muhsin denir, Kur’ân ve Hadislerde Muhsinler pek çok övülmüşlerdir. Kur’ân’da 12 yerde ihsan, 39 yerde ise muhsin kelimesi geçmektedir. Demek ki insanlar, yaptıkları iyiliklerin ihsan seviyesine ulaşması, iman ve İslâm’ın (şeriatın) ruhunun oluşması için iyiliklerin nasıl yapılacağını bilmeli ve ona göre yapmalıdır. Ehl-i sünnet uleması namazını kılan orucunu tutan salih amel işleyen umulur ki kurtulur der. İnsanın kendi için yaptığı iyiliklere hasenat, toplum için yaptıklarına ise salâhat denir. 

Salih amelleri ancak, muhsinler işler.  Demek ki insan medeni bir varlık olarak yaratılmış ve yardımlaşması farz kılınmıştır. Kur’ân’da, “yok mu Allah’a borç verecek, Allah’a yardım edene, Allah’ta yardım eder” gibi çok âyetler vardır. Müfessirler bu âyetlere mana verirken Allah kelimesini kaldırın onun yerine insanlar kelimesini koyarsanız mana çıkmış olur derler. Yani yok mu insanlara yardım edecek olan, yok mu insanlara borç verecek olan şeklinde manalandırılmalıdır derler.

Hz. Ali, insanlar işlerini ihsanla yapmalarına göre değer kazanır der. Allah yarattığı her şeyi ihsanla yarattı der. İhsan kelimesi iyiliklerde, farz olan asgarî ölçünün ötesine geçip, isteyerek ve severek daha fazlasını yapmak manasında kullanmıştır. Toplumu, yani insanları kurtarmak için gözünde ne Cennet sevgisi ve ne de Cehennem korkusu olmayanlar ihsan sahipleridir. Yani ihsan sahibi, dünyevî ve uhrevî hayatını bütün insanlar için feda edendir. 

Bütün dini hizmetler bu fedakârların omuzlarında yükselmiştir. Allah, Kasas 77‘de, “Allah, sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun” der. İhsan, imanın özü, ruhu ve kemâli olduğundan, kulluk mertebelerinin en üstünüdür. Bundan dolayı, ihsan takva kapsamında değerlendirilmiştir. 

Genelde peygamberler muhsinler olarak adlandırılırlar ve en büyük ihsan sahipleri kullar olarak anılırlar. Kur’ân’ın dört temel özelliğinden birisi olan adaletle ihsan eş tutulmuş, “Muhakkak ki Allah adaleti ve ihsanı emreder” denmiştir. (Nahl, 16/90) İmam-ı Gazali, “İhsan Allah’ın Muhsin isminin tecellisidir ve insan ihsanın kuludur” der.

Okunma Sayısı: 6516
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı