"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medeniyet-i suğra ve insaniyet-i kübra

Osman KOYUNCU
26 Temmuz 2016, Salı
Mana olarak insan kelimesi ‘ins’ kökünden gelir. Bazı âlimlere göre ise nisyan (unutmak) kökünden gelmektedir.

İnsana, diğer varlıklardan farklı olarak çok üstün nimetler, cihazat ve duygular verildiği halde, bu insan gerekli şükrü tam olarak yapamadığından ve bu nimetlere nankörlük ettiğinden dolayı unutan mânâsında insan ismini almıştır. Diğer varlıklar ise, fıtri olarak nefisleri olmadığından, devamlı rablerini anmakta ve kendilerine has şükürlerini ifa etmektedirler.  

Medeniyet kelimesi ise Arapçada şehir anlamına gelir, ‘mdn’ fiil kökünden gelir ise, bu sefer yerleşmek mânâsına alır. Arapçada küçük yerleşim yerlerine belde büyük yerleşim yerlerine medine denir. Yerleşmek için yüksek yerlere inşa edilen yüksek kalelere de medine deniyordu. Bazı âlimlere göre ise, itaat, mülk, hüküm kelimelerini de kapsar, çok geniş mânâsı ile (medeniyet) medine kelimesi din mânâsındadır.  Kübra büyük ve suğra ise küçük demektir.  

Bazı bilim adamlarına göre çok geniş manasıyla medeniyet, ilimleri, inançları, sanatları, ahlâkı kanunları, adetleri ve insanın toplum hayatına kazandırdığı diğer kabiliyet ve alışkanlıkları kucaklayan girift bir bütündür der. Kimine göre kültürle eşanlamlıdır. Bazıları kültür, insanın olgunlaşmak için harcadığı çabayı, medeniyet ise dünyayı değiştirmek için giriştiği hareketlerdir der. Yani biri amaç diğeri araçtır. Namık Kemal’ e göre ise asayiş ve düzende kemal noktasıdır. Cevdet Paşaya göre medeniyet belli bir milletin malı değildir, medeniyet, milletler arası el değiştirir der. (Köprü dergisi 118. sayısından özet.) 

Bediüzzaman medeniyete küçük insanlık, İslamiyet’e ise de büyük insanlık diyor. Kâinat büyük insan, insan ise küçük kâinattır. Kâinat küçülse insan, insan büyürse kâinat olur. İnsan madde olarak kâinat kadar büyüyemez fakat düşünce kabiliyet ve duygular yönünden kâinatı kuşatabilir,  hayalen ve his ve duyguları ile aktar-ı âlemi ziyaret edip gezebilir.  Onun için ‘kendini bilen rabbini bilir’ deniyor. Kendini tanıdığı zaman dolaysıyla bütün kâinatı tanır, sonra bu kadar büyük ve mükemmel bir kâinatın çok büyük ve mükemmel bir ustasının olduğunu anlar, rabbine yönelir. İşte Kur’ân, maddî ve manevî âlemin haritası; Hz. Muhammed ise Kur’ân’ın muallimi ve rehberidir. Demek ki küçük insanlıktan büyük insanlığa ancak İslâm dinine sarılmakla geçilebilir.  Bediüzzaman hayvan ve insanın farkını anlatırken,  hayvanlar bütün hayat şartlarını öğrenerek dünyaya gelir (gönderilir), insan ise ancak ilimle olgunlaşıp kemale erer der. Bediüzzaman Kur’ân’ın tarifini yaparken, mana olarak Kur’ân, büyük insaniyet olan İslamiyet’in suyu ve ışığıdır der. 

Kitap ve mektep aynı kökten gelir, ey kitap ehli, ey ehli mektep mânâsındadır. Kitapsız medeniyet ve insanlık olamaz. Diğer kutsal kitaplarda az da olsa bu medeniyetin kaynağıdır. Bediüzzaman Muhakemat kitabında, mealen, mehasin-i medeniyet denen yenilikler, şeriatın başka şekle çevrilmiş birer meselesidir diyor. Bu medeniyetin iyiliklerinin ya Kur’ân’dan ya da diğer kutsal kitaplardan alınmış olduğunu vurgular. Batının medeniyetinin güzel kısmının kutsal olanına İsevilik kalıntıları, diğer yaramaz ve kaba kısmına ise Nasraniyet der, bu kısım kilise ve papazların saçmalıklarıdır. Onun için Bediüzzaman, batı medeniyetini homojen olarak görmez. İseviliğin kalıntılarından oluşan ilim ve teknolojilerinin alınmasını, felsefî olan rezaletinden de kaçınılmasını vurgular. Fakat bizler, Cumhuriyet döneminde bütün şehevanî rezilliklerini aldık, şimdi iyi tarafına sıra gelince, içte ve dıştaki uzantılar bunu bizlere reva görmüyorlar, size Kemalizm medeniyeti veya dindar Kemalizm yeter, bununla iktifa ediniz deniyor.  

Ahir zamanda, eğer dindar Kemalizm ile demokrasi yer değiştirirse, batı medeniyetinin kaynağı olan dindar İseviler, Kur’ân hakikatlerini anlayacak ve Kur’an’ın bu çağa bakan manevî tefsiri olan Risale i Nur’a sarılacaklar, inşallah Risale-i Nur rehberliğinde bütün insanlığı aydınlatacaklar ve dünyada mükemmel bir İslam medeniyeti doğacaktır. 

Bütün semavî dinlerde ve kutsal kitaplarda da dar mânâda, Kur’ân’ın bu tanımına uygun manalar vardır. Küçük insanlık denen medeniyet, insanlığın geliştirdiği ve ortak akılla bulduğu tüm ilerlemeleri kapsar. Fakat bu gün, ne diğer ilahî dinin kalıntıları, ne de beşeriyetin oluşturduğu yenilikler, dünyadaki sulh ve huzuru sağlamaya yeterlidir ne de diğer dünya saadetini sağlamaya yeterlidir.  Bu zamanda Kur’ân ile büyük insanlık ve büyük medeniyet kurulabilir. Demek ki insanlık, ancak Kur’ân’a sarılmakla ve manevî tefsiri olan Risale-i Nur ile medenîleşir ve kurtuluşa erebilir. 

Okunma Sayısı: 1384
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı