"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medeniyet üzerine bir deneme

Osman KOYUNCU
10 Mayıs 2018, Perşembe
Zaman içinde insanlığın geçmişinin mirası ve ürettikleri maddî ve manevî değerlerin toplamına medeniyet denir.

Medeniyetin manevî boyutuna kültür denir. Zaman, ya yeni şeyleri meydana çıkarır veya bazı değerleri başka değerlere dönüştürür. İnsanların inanç sistemleri de bazı maddî değerleri manevî değerlere dönüştürür. Bunun için toplumun değeri, içinde yaşadığı insanların kültür, maddî ve manevî değerleri ile doğru orantılıdır. Aynen elbisenin değerinin, kumaşın ve terzinin ustalığı ile orantılı olduğu gibi. İnsan da mükemmel bir san’at eseri olduğundan, onun beden libasının terzisi olan Hâlık, en mükemmel san’atkârdır. Onun için insan kâinata denk tutulmuş, “kâinatın küçük bir misalsidir” denmiştir. 

Medeniyetin oluşumunda coğrafî faktörler ve ırkların büyük etkileri vardır. Eski ve yeni medeniyetlerin çoğu Akdeniz havzasında kurulmuştur. Ekvator ve kutuplara yakın bölgelerinde genelde büyük medeniyetler kurulmamıştır. Hem de siyah ırkların kurduğu büyük medeniyetler yoktur, böyle bölgeler ve insanların büyük medeniyetleri değil de kültürleri vardır.  Fakat bununla birlikte medeniyet denen şey, bütün insanlığın ortak katkıları ile oluşur. Bediüzzaman, mealen, “ilim, fikirlerin birbirlerine eklenmesi ile ortaya çıkar” der. Yani bulunan yeni bir şey, zaman içinde geliştirilerek kemale erdirilir, bir icat bir anda meydana çıkmaz, kültür ve medeniyetler de bu şekildedir. 

İnsanlarda medeniyet kurmaya sevk eden faktörler; Hür düşünce, sağlam bir irade, üretkenlik ve idealdir. İdeal insan, mevcut olanla yetinmeyip daha iyisini, daha güzelini ve daha kâmilini arar. Eskiyi onararak geliştirir, yoksa komünizm gibi, yıkıp yeniden yapmak medenî insanların işi değildir. Asıl medeniyet, ortak noktalarda birleşerek, toplum halinde maksimum sosyal hayat temelinde, ortak kural ve değerlerde anlaşma san’atıdır. 

Asıl medeniyetin gelişmesine sebep olan, insanın şiddetli maddî ve manevî açlığıdır. Onun için, verimsiz arazilerde medeniyetler oluşmadığı gibi, çok verimli topraklarda da büyük medeniyetler kurulmamıştır. Çünkü aç insan önce karnını doyurmayı düşünür, çok zengin ise refah içindeki insan keyiflerini düşünür, yeni şeyler için çalışıp uğraşmaz. İşte büyük medeniyetler aşırı zenginliğe ulaşınca nefsî arzular ve refah içinde yaşama isteği galip geldiğinden gelişme ve yükselme sona eriyor ve çöküş başlıyor. İşte Avrupa’nın yükselişi bu açlıktan, çöküşü ise aşırı refahtan olacaktır. 

Aslında medeniyet ve kültür, nisbî bir kavramdır insanlığın ihtiyaçları ve hassasiyetlerine göre toplumdan topluma farklılıklar gösterir. 

Hz. İsa (as)  “Gidenleri az olan şu yoldan gidin, gidenleri çok olan şu yoldan gitmeyin” diyor. Yani medeniyet o kadar kutsal bir şeydir ki bütün toplumlarda gerçek medeniyet seviyesine çıkmış az insan vardır. Bu oran geri kalmış ülkelerde ise çok düşüktür.  Onun için genelde medeniyetler şehirlerde meydana çıkmıştır, düşünen insanlar ve şehirler medeniyetlerin kaplarıdır, kap içindekilere bak toplumun medeniyetini ölç derler. 

Akıllı, kültürlü ve medenî insan hep kendini noksan görendir. Kendini yetişmiş medenî ve kültürlü gören insan noksandır. Doğulu insanın beyinleri manevî, yani duygusal, Batılı insanların beyni ise maddî ve deneysel çalışır. Bediüzzaman bunun için, peygamberlerin ekserisi Doğu’dan ve filozofların ekserisinin de Batı’dan çıkmasının sebebinin bu olduğunu ifade eder. Onun için, Türkiye’nin AB’ye girmesi gereklidir, çünkü biz onların kalplerini harekete geçirip birazcık duygu vereceğimiz gibi, onların mantıklarından istifade ederiz. Çok duygusal olan Kürtler için Bediüzzaman, “Türkler bizim aklımız, biz onların kuvvetiyiz” dediği gibi, biz Müslümanlar, AB’nin kuvveti, onlar bizim aklımız olurlar o zaman mükemmel bir topluluk meydana çıkar. Onlar İslâm’ın güzelliklerini alırken, biz de fen ve teknolojinin güzelliklerini alırız. 

Büyük insanların idealleri de büyüktür, çoğunluğun hürriyet ve refahı için kendi hürriyetlerini feda ederler.  Bediüzzaman, Muhakemat adlı eserinde, medeniyet denilen şeylerin şeriatın başka şekle çevrilmiş birer meselesi olduğunu, hakikî medeniyetin, insanın mahiyetine yerleşmiş olan terakki ve tekâmülün çekirdeklerini kuvvetten fiile çıkmasını sağlayacağını, bunun için gerçek medeniyeti istemenin insanlığı istemek olacağını ifade eder. 

Medeniyet küçük insanlık, İslâmiyet ise büyük medeniyettir. Bütün medeniyetlerde İlâhî şifreler vardır, dinsiz ve manevîyatsız medeniyetler oluşmaz. Bunun için Bediüzzaman, Avrupa ve Amerika’nın kutsal düşünce ve fikirlerine hakikî İsevîlik dini; Akıldışı, gayr-ı medenî düşüncelerine “kilise ve papazların uydurması olan Hırıstiyanlık” der.

Okunma Sayısı: 6480
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı