İslâm tarihinde, mihenk noktası mahiyetinde üç büyük olay vardır. Bu olaylar, İslâm tarihinin dönüm noktaları sayılabilirler.
Bediüzzaman bu olayları özetle şöyle sıralıyor. Hz. Ali (ra) ile Hz. Muaviye (ra) arasında olan ve hilâfet ve saltanatın mücadelesidir ki, Hz. Ali Efendimiz mağlûp oldu ve Asr-ı Saadet modeli sona erdi, hilâfet saltanata inkılâp etti. İkincisi ise yine Hz. Ali Efendimiz ile Hz. Ayşe Validemiz arasında oldu. Bu ise adalet-i mahza (tam adalet) ile adalet-i izafiyenin (göreceli adalet) mücadelesidir. Hz. Ali Efendimiz, Peygamberimiz (asm) ve diğer üç halife dönemi gibi adalet-i mahzayı savunup devam ettirmek istedi. Fakat kaderin tecellisi yine mağlûp oldu, ehven-i şer olarak adalet-i izafiye devam etti. İslâm tarihinin en kanlı ve üzücü olayında bu sefer zalimler kazandı, hak mağlûp oldu ve çok kan aktı. Cennet gençlerinin efendilerinden olan Hz. Hüseyin ve yanındaki çok az kahraman şahadet şerbetini içtiler. Hz. Hüseyin ümmetçiliği, karşısındaki Yezid ve taraftarları ise Arap milliyetçiliğini savundular.
Bediüzzaman mealen, gerçek siyasetçi tam dindar, gerçek dindar da tam bir siyasetçi olamaz der. Hem dinin esası, Allah için sevmeyi ve Allah için nefret etmeyi esas alır. Bugün dindar siyasetçilerin bir kısmı, siyaset için seviyor ve siyaset için nefret ediyor. Yani kendi siyasî partisine şeytan gelip yardım etse ona melek, karşı partisine melek gelse ona şeytan diyor. Bu durum modern bir Ebucehilliktir. Çünkü siyaset sevgisi, Allah sevgisinden üstün olamaz. Ebucehil Allah’ı biliyor ve seviyordu. Bütün hacıların ihtiyaçlarını karşılıyordu, fakat Allah sevgisinin yanına putların sevgisini koyup, Peygamberimize (asm) bunları seversen seni severim dediği için müşrik oldu. Bir kişi Allah’ı seven bir din kardeşine, benim partimden olursan seni severim derse, modern bir Ebucehil olur. Hem Bediüzzaman din adına ortaya çıkmak için, halkın % 60 - % 70’inin mütedeyyin dindar olması gereğini vurguluyor. O zaman din adına parti kurulabilir ve siyaseti dine hizmetkâr yapabilirsin der. Bugün namaz kılanların oranı % 14 dolayında, mütedeyyin olanlar ise % 5 bile değil.
“O mübarek zâtların başına gelen o feci, gaddârâne muamelenin hikmeti nedir?” diye sorulan soruya Bediüzzaman, bugün de geçerli olan şu özet cevapları vermiştir.
1. Siyasetin merhametsiz bir kuralı, hükümetin selâmeti için şahıslar feda edilir.
2. Milletin selâmeti için her şey feda edilir.
3. Emevîlerin Hâşimîlere karşı geleneksel rekabetleri.
4. Yezit Arap milliyetçiliği, Hz. Hüseyin (ra) ise ümmetçiliği esas almıştı, fakat ordusunda bulunanların çoğu Arap değildi ve Arap milliyetçiliğinden rahatsızdılar. Niyetleri Yezitten intikam almaktı, niyetlerinde tam Allah rızası olmadığı için, en zor zamanda Hz. Hüseyin’i (ra) yalnız bırakıp mağlûp olmasına zemin hazırladılar. Fakat asıl sebep, o mübarek nesil, dünya saltanatı için yaratılmadı, onlar evliyaların kutuplarıdır, dünya saltanatı geçicidir ve aldatıcıdır, bu olaylarla Allah, onları dünyadan küstürdü ve dünyanın çirkin yüzünü gösterdi ki gerçek görevlerine dönsünler.
Sonuç: Peygamberimiz (asm) mealen, gönülden, incitmeden hakkı iyi bir dille anlatın diyor. Sen siyasette rakip görüp hakaret edip, aşağıladığın kişiye yanaşıp İslâm’ın güzelliklerini anlatamazsın, anlatsan bile seni ciddiye alıp dinlemez. Peygamberimizin (asm) Ebucehilin kapısına defalarca gittiği rivayet ediliyor. Senin telkinlerin ile bir kişinin imana gelmesi sahralar dolusu kırmızı koyun kesmekten daha sevaplıdır.
Dinin yayılması, Asr-ı Saadet modeli ile aşağıdan yukarıya olur. Hem İslâm garip geldi garip gidecektir. İşte Risale-i Nur, Asr-ı Saadet modeli gibi kalplere hükmediyor, bu yolu kullanmak lâzımdır. Gönülleri ve kalpleri okşayıp, halk arasındaki kin ve nefret ile kırılan insanları barıştırmak ve umumun huzurunu temin etmek esas olmalı. Hz. Ali (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) gibi az olsak ve mağlûp olsak bile yine hak yolunda mücadeleye devam etmeliyiz.