Geçtiğimiz yaz ayında, rahmet-i Rahmana yolcu ettiğimiz ve kendisi de ara sıra Yeni Asya’da yazılar yazan, Kasım Ali Güngör Ağabeyimiz, 14 Ocak 2012 tarihinde yazdığı “Gazetemiz, Risâle-i Nur’a elmas bir merdivendir” başlıklı yazısında, Bursa’da taksi şoförlüğü yapan Bekir Bey’in nasıl Nurcu olduğunu Bekir Ağabey’in ağzından şöyle anlatır:
“Taksi şoförlüğü yaparken, bir müşteri taksiye bindi; ineceği yere götürdüm. Müşteri, ‘ben okudum, bir de sen oku’ dercesine, arabaya bir gazete bıraktı. Gazeteye şöyle bir baktım, Yeni Asya Gazetesi. Ben, böyle bir gazeteyi, şimdiye kadar ne duydum, ne de daha evvel okudum… Daha doğrusu, benim dinle, namazla hiç alâkam yok, ara sıra affedersiniz kafayı çeken bir adamım, fakat sayfaları çevirdikçe, başlıkları okudukça, gazete çok ilgimi çektiği için, doğru gazete bayiine gittim. ‘Bu gazeteyi kimler okuyor?’ diye sordum. ‘Filanca kişiler okuyor’, dedi. Sorarak, gazetemizi okuyanları bulup tanıştım. Beni sohbetlere dâvet ettiler. Böyle bir gazeteyi çıkaranlardan Allah razı olsun. Şimdi hamdolsun, kötü alışkanlıklarımı bıraktım, namaza başladım. Risâle-i Nur’u, bu gazete vasıtasıyla tanıdım. Bundan böyle sohbetleri hiç kaçırmamaya çalışıyorum.”
İşte, bahsettiğimiz bu Bekir Çalışkan kardeşimiz, Kasım Ali Ağabeyimizin, yazısında bahsettiği Bekir kardeşimizdi.
Bursa Vakfımızdaki Cumartesi akşamları yaptığımız umumî sohbetlerimizde, ders okunan kürsünün tam karşısında hûşu ve dikkatle dersleri dinleyen bu kardeşimiz, benim dikkatimi çok çekerdi. Onun mühim bir mazereti olmazsa, aralıksız sohbetlere devam ederdi.
Akrandık, kendisi o zamanlar belediyede şoför olarak çalışıyordu. Bekâr olduğunu öğrendiğimizde, evlenmesi için arkadaşlarımızın yardımcı olabileceğini söyledim, ama pek yanaşmamıştı. Bir seferinde, Ankara Kocatepe Camii’ndeki Bediüzzaman Mevlidine beraber gitmiştik. Bursa dönüşümüzde arabayı onun sürmesini söylemiştik. Yolda sohbet ede, ede gelirken, Bursa - Bilecik kavşağında şaşırıp, Bilecik istikametine doğru gitmeye başlayınca lâtife yapmıştık.
Emekli olduktan sonra, çalıştığım işyerinin mescidinde birkaç defa gördüm. “Hayırdır Bekir, burada ne yapıyorsun?” dedim. Burada bir kiralık arabada çalıştığını söyledi.
Bir müddettir, o “ders kuşu” olan Bekir Çalışkan kardeşimizi sohbetlerimizde göremiyorduk. Hasta olduğunu, tedavi gördüğünü öğrendik. Geçtiğimiz hafta, Mehmed Davutoğlu kardeşimiz, mahallesindeki bakkala soruyor ve vefat ettiği haberini alıyor. Hemen, Dr. Orhan Kaşlıoğlu’nu aradım ve sordum. Meğer o tedavi etmiş ve kalp yetmezliği olduğunu, durumunun da ağır olduğunu söyledi.
Bugün, (21.01.2016) 5 ay kadar önce evinde ölü bulunduğu bilgisi geldi. Çok üzüldüm. Özellikle de, maalesef, hiçbirimizin haberi olmadan vefat ettiğine... Ve koskoca bir Bursa’nın, bundan haberi olmadığına… Arkadaşlarımıza haber verip, hemen bir hatim okumaya karar verdik. Kemal Balçık kardeşimizin ifadesiyle, “âhir zaman garibi” olarak bu dünyadan göçüp gitmişti Bekir Çalışkan kardeşimiz… Allah rahmet eylesin. Makamı cennet olsun.