Bundan 13 sene kadar önce gittiğim Mısır’da, Ezher şeyhlerinden Muhammed Ebu Leyla (hem hoca, hem de, dünyanın her tarafından sorulan meselelere fetva verenlerden birisi) ile bir röportaj yapmıştım. Çok güzel mesajları hâvi o röportajdaki sözleri, îcab eden her yerde, aklıma geldikçe ve ondan bahsedip, misal olarak anlatıyorum.
Aslında bu röportaj, o zamanlar gazetemizde de neşredilmişti. (https://www.yeniasya.com.tr/2007/06/23/lahika/default.htm) Şimdi, oradan bugünkü yazı başlığımıza sebep olan kısmı, ehemmiyetinden dolayı, nazarlarınıza havale ediyorum.
Hocam! Bediüzzaman Hazretleri ve Risâle-i Nurlar hakkında malûmatınız var mı? Bu konuda görüşlerinizi alabilir miyim?
Risâle-i Nurlar’ı İngiltere’de bulunduğum 1980’li yıllarda duymuştum, fakat okumaya fırsatım olmamıştı. Daha sonra 1990 yılında El-Ezher Üniversitesi Usûlüddin Fakültesi’nin yanında açılan bir kitap fuarında tanıyıp, incelemek nasip oldu. Zaten kitaplara karşı eskiden beri bir alâka ve aşinalığım vardı, ama bu Risâle-i Nurlar’ı sergide görünce bir acaib olmuş, içimde tarifinde zorlanacağım bir duyguya kapılmıştım. Risâle-i Nurlar’ı serginin hemen ön tarafına dizmişlerdi. O acaib tesir altına girince, daha hiçbir tarafa bakamadım ve bütün dikkatimi o kitaplara verdim. Adeta dalmış ve kendimden geçmiştim -Hâlâ da o tesir altında bulunuyorum- Nasıl olduğunu anlayamadan o halde tam bir saat ayakta o kitapları incelemiştim. O bir saatin sonunda, ancak yorulduğumu hissedince, o kadar uzun müddet ayakta kaldığımı anlayabilmiştim. “Bu kitaplar kaça satılıyor?” diye sormak yerine, bunların çok kıymetli ve pahalı olduğunu düşünerek “Bu kitapların sayfası kaça satılıyor?” diye sorabilmiştim. Fakat o anda yanımda para yoktu ve alamadığımdan dolayı çok üzülmüştüm.
Peki, sonra nasıl oldu?
Daha sonra o kanaate vardım ki; eğer, ben bu kitapları almazsam ilim noktasında çok büyük noksanlıklar olacak! Cenâb-ı Hakk’a şükür olsun ki, bu kitapları elde ettim ve kütüphanemin başköşesine koydum.
O zaman Sözler’in tamamını ve diğer ciltlerin bir kısmını okumuştum. Bu eserler, okudukça bende ayrı bir tesir meydana getiriyordu, hayretler içerisinde kalıyordum. Hâlbuki Ezher bir İslâmî ilimler merkeziydi, burada binlerce kitap vardı, ama Bediüzzaman Said Nursî’nin Risâle-i Nur Külliyatı’nda acaib bir hayattarlık vardı. Yani, insana hayat veriyordu, acaib bir duyguya kapılıyordum. Yani, Risâle-i Nur sadece siyah mürekkeple yazılmış bir eser değil. Dediğim gibi, hayattar ve insana hayat veren bir şey gördüm onlarda.
Yani siz bunu anlamışsınız ve çok güzel bir şekilde de izah ve ifade ettiniz.
Evet, bu kitaplar İmam-ı Gazâlî Hazretleri’nin kitaplarıyla aynı mesabededir. Fakat Risâle-i Nurlar’ın daha mühim bir yeri var. Meziyeti, özelliği daha farklı. Çünkü Risâle-i Nurlar bu asrın hastalıklarını tedavi ediyor. İmam-ı Gazâlî bu asırda olsaydı, Risâle-i Nurlar’ı okumak onu çok sevindirirdi. İhyâ-i Ulûmü’d-Din nasıl önceki asırların Kur’ân tefsiri ise, Kur’âna bağlılığı varsa ve Kur’ân-ı Kerîm gibi her zaman okunuyorsa, Risâle-i Nurlar da asrımızda öyledir. Asrın hastalığını teşhis ettiği gibi, çok güzel de tedavi ediyor. Hiçbir gün geçmiyor ki Risâleleri okumamış olayım. Ya ilim öğrenmek için veya teberrüken de olsa her gün açıp bakıyorum.
El-Ezher’e dünyanın her tarafından meseleler (fetva tarzında) soruluyor, bunlara cevaplar veriliyor. Bu mevzularla da alâkalı olarak benim, Kur’ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerden sonra en çok istifade ettiğim ve açıp okuduğum Risâle-i Nurlar’dır.
Biz Ezher bünyesinde Usûlüddin Fakültesi’nde yakın zamanda İngilizce eğitim veren bölüm de açtık. Halen de o bölümün başkanı benim. Allah nasip ederse biz fakültemizde, bu bölümde Risâle-i Nurlar ve Bediüzzaman’la ilgili olarak doktora çalışmaları ve mastır tezleri vereceğiz.