"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mescid-i Aksa'nın sahibi

20 Mayıs 2018, Pazar 01:57
Nüktedan...

Son elim hadise ehl-i imanın yüreğini dağladı. Uzun yılların hesabı ve "geliyorum” diyen fitne geldi çattı ve ABD tarafından Kudüs İsrail’e  Başşehir yapıldı.

Üstad’ın ifadesi ile “Dünya büyük bir manevî buhran geçiriyor.”

İslâm âleminin hal-i pürmelali ortada. İslâm âlemini yönettiğini iddia edenler gaflet içinde. Yine Üstad’ın tesbiti “Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum.”

Bu derece sinsi büyük işgaller, hamasi nutuklarla, arkası gelmeyen tutarsız çıkışlarla önlenebilir mi? “Allah’ım baştakilerin başlarına akıl, kalblerine iman ihsan eyle.”

Ya Rabbi, duâ etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Sen bize acı bize Merhamet et.

Hani Senin Beytini, Kâbe'ni  Ebrehe yıkmaya gelmişti.

Mekke’nin etrafını kuşatmış, kalabalık ordusuyla etrafa dehşet saçmıştı. Ordusunun önünde haşmetli filleri vardı. Yemen’de yakmadık, yıkmadık yer koymadığı herkesin dilinde dolaşırken, işte o musîbet şimdi Mekke’ye gelip dayanmıştı. Şehrin etrafında ahalinin ne kadar devesi varsa hepsine el koymuş giriş-çıkış yollarını kesmişti.

Mekke halkı tedirgin hatta yılgındı. Bir çare bulunması için şehrin ileri gelenlerinden medet bekliyorlardı.

Nihayet Mekke’nin uluları bir araya gelerek bir çare taharrisine başladılar. Uzun görüşmelerden sonra Abdülmuttalip’i temsilci seçip;

“Git onunla görüş ve bir musalaha yolunu bul. Çünkü ona karşı çıkacak gücümüz yok.” dediler. Abdülmuttalip yanına bir kişi alarak gider ve o mel’unun çadırına varır. Ebrehe: 

“Ne istiyorsun?” Abdülmuttalip, bakar ki bu adamda insaf, merhamet diye bir şey yok:

“Develerimi.” der. Ebrehe, şaşkın şaşkın bakıp bir kahkaha koyuverir.

“Demek sen Kâbe için değil, develerin için geldin. Şehri talan etme Kâbe’yi yıkma diye bana yalvaracağına, ayaklarıma kapanacağına karşıma geçmiş develerini istiyorsun. Bu mu senin hamiyetin?” 

Ve memnun, kibirli bir şekilde:

“Verin bu adamın develerini, yarın nasıl olsa hepsi benim olacak.” diye emreder.

Abdülmuttalip bir müddet bekler, develeri getirilip teslim edilir. Oradan ayrılacağı sırada çadırın önünde mütekebbir ve alaycı gözlerle kendini seyreden Ebrehe’ye sert ve yüksek bir sesle:

“Ben develerimin sahibiyim ve onları korudum. Ey Ebrehe unutma ki, Kâbe’nin de BİR SAHİBİ var ve O’da korur!”

Netice malûm. Rabbim dilerse kuşlarla, karıncalarla, sineklerle de korur.

Tarih tekerrür ediyor. Allah’ım! Ebrehe’ler çoğaldı. Mescid-i Aksa talan edilirken biz sahip çıkamadık. Herbirimiz bir hülyada dağınık su damlaları gibiyiz. İttihad edemedik.

Ya Rab! Mescid-i Aksa’nın SAHİBİ SENSİN, onu koru.

Tıpkı Kâbe’yi koruduğun gibi.

Derleyen: Haydar Açıkbaş

[email protected]

Etiketler: mescid-i aksa
Okunma Sayısı: 1455
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı