Devlet kurmak ve onu geliştirmek sonra da yıllar, hatta asırlar boyu ayakta tutmak, devleti yöneten dirayetli ve adaletli liderlerin ve bürokratların sayesinde mümkün olmuştur.
Devleti yöneten kişiler şu üç şeye dikkat ettiği ölçüde halkın desteğini ve duâsını almıştır. 1- Adalet, 2- Dirayet, 3- Emniyet ve sadâkat.
Bunlardan başka helâl ve haramı ayırt etmek, haramdan sakınmak devletin ve dolayısıyla halkın emanetini korumak. Tarihte meşhur olmuş başta Asr-ı Saadet ve ondan sonraki sahabelerin örnek yaşantıları israftan kaçınmak ve devletin malını sarf ederken tabiri caiz ise kılı kırk yararak sorumluluk içinde hareket etmek, işte büyük halife Hz. Ömer devletin malını sarf ederken o kadar titiz ki kendi şahsî işlerinde devletin mumunu bile yakmaktan çekinirdi.
Ama bugün maalesef o günden günümüz idarecilerine ve devlet yöneticilerine bakınca diz boyu israftan utanmaz duruma geldik ve öyle bozulduk ve müsrifleştik ki, “Devletin malı deniz yemeyen ...” der duruma geldik. Yine, “Helâl haram der kulun, ne verirsen yer kulun” diyenler var. Liyakatten ziyade “Benim adamım olsun da ne olursa olsun” diyerek ehliyetsiz haramzadelere devleti soydurduk. Bu mudur adalet, bu mudur Müslümanlık?
Ne diyelim Allah basiret ihsan etsin. Bu milletin fakir fukarasını, garip gurabasını iktisad etmeyen ve parasını eğer döviz ise bozdurup, Türk parasına çevirmeye yönlendirirken, devleti yönetenlerin israf denizinde yüzmelerine pes doğrusu. ‘Bu kadar da olmaz’ demekten başka ne diyebiliriz?